Askeri vesayetle mücadelenin zirve yaptığı dönemlerde ortaya bir gazete çıkmıştı. Yalın kılıç vesayet odaklarına saldırıyordu.
Gazeteciliğin gücü adına her şey yapılıyordu. Sonra dönem değişti. Gazetenin ajandasının başka bir vesayete hizmet ettiği anlaşıldı. Kadro bölündü, FETÖ’cüler kullanışlı aptal olarak gördüklerini dışarı atıp kendileri yönetmeye başladı. O ekip içinden bazıları özeleştirilerini yaptılar. Tıpkı yıllar önce Hasan Cemal’in darbe şakşakçısı gazetecilik günleri için yaptığı gibi.
Gazetecilik heyecanının istismar edilmesi olarak kabul edilebilecek bu süreç ülke için ağır bedeller ödetecek oyunun bir parçasıydı. Bu oyuna neden kendilerinin düştüğünü anlamak için biraz yapıyı çözümleyelim. İdealist bir iş adamı yeni bir gazete kurmak ister. Kendi kaynaklarından bu yayını fonlar. Ünlü bir gazeteciyi başına getirir, yanına o ana kadar gazetecilik deneyimi olmayan kullanışlı gençleri toplar. Gençler gazetecilik konusunda tecrübeli olmadıkları için ezberleri ne derse ona inanmaya dünden razıdır. Daha düne kadar kimsenin bilmediği bir gazeteciyken birden ülkenin gündemine oturacak haberleri kucaklarında bulurlar. Neden, nasıl diye sormaya zaman kalmadan kendi haberlerini manşette bulurlar. Gizemli şekilde ellerine ulaşan malzemeleri az bir emekle yüksek saygınlık getirecek biçimde servis ederler. Bundan herkes memnundur. Perdenin gerisinde kalmak isteyenler, kullanışlı aptal bulduklarına, tecrübeli gazeteci elini ateşe değirmeden bu işi hallettiğine ve çömez gazetecimiz de rüştünü ispat edip ünlüler kervanına katıldığına memnundur. Kafese alındıktan sonra bedel ödeme zamanı gelir. Artık sadece gazeteciler değil örgütün diğer kolları da saldırıya geçmiştir. Kibirli yeni meşhur genç gazeteci ödeyeceği bedelden ürker ve işin içinden sıyrılmaya çalışır. Pişman da olur. Ama bu pişmanlık sadece Misakı Milli hudutları içindedir. Daha önceleri ülke içinde ün sahibi olmak isterken sonraki hedefi uluslararası alanda göze girmektir. Bunun için de Türkiye’nin dünyada hoşa gitmeyen davranışları için terbiyecilik görevini üstlenir. “Dünyaya rezil oluyoruz”cular korosuna katılır.
Utanmak güzeldir. Hataları anlamak da öyle. Ama yapılan hataların çoğu mantıklı bir sonuca götürmesi, tekrar edilmemesi gerekiyor. Kozmetik gerçeklikler bizi hakikatten uzaklaştırdığı gibi kullanışlı bir şeyler sınıfına da sokuyor.
Dikkat çekmeye çalışmayı yadırgamam ama kendi payımıza düşen utancı yaşamadan yaşadığı topraklara tekrar tepeden bakan bir kibrin esiri olmak önce hakikate yapılan saygısızlıktır.
Sonrası?
Sonrası başkaları ne der diye geçen bir ömür. O başkalarından kabul yerine aşağılanma göreceğiniz hazin bir süreç ve en sonunda kendinizi yine aptal durumunda görmek. Hatalar tekrar edince özür dilemeyi de unutup kör bir öfkenin içinde kibir bataklığında gömülmek.
Utanmak güzeldir, ancak kişinin başka kişilerden ve milletinden utanması yerine kendi hatalarından utanması daha güzeldir. Hata bile yapacaksak öznesi olmalıyız, başkalarının beklentileri altında ne kendimiz olabiliriz ne de saygı gören birisi. Olsak olsak son kullanma tarih geçmemiş kullanışlı aptal oluruz.