İnsan yaşarken oluyor olanlar. Dünya halini anlatan hususlar yaşadıklarımızdır.
"Onlar korkarak ve ümit ederek Rablerine dua ederler. " Secde suresi 16. Ayet
İnsan yaşarken oluyor olanlar. Dünya halini anlatan hususlar yaşadıklarımızdır. Yaşayamadıklarımız hayallerde kalıyor, rüyaları süslüyor onlarda. Şiiri, hikâyeyi yaşadıklarımızla yoğuruyoruz. İhtimaller, hayallerde içine yerleşiyor. “Her şey zıddıyla kaim” derdi babam. İlk söylediğinde küçüktüm daha, anlamasam da anlar gözükmüş olmalıyım. Yıllar geçtikçe her şey yerli yerine oturduğu gibi zıtlıkların durumu da oturdu elbette. Her aklın, her tecrübenin, her eşyanın, her varlığın insana kazandırdıkları, açtıkları, yaşattıkları birer bilgi olarak insanın ömründe anlam kazanıyor. Yaşadıklarımızla anlamlıyız. Anlamsız gelen hallerin bile bir gün ne çok anlamlarla bizde yer ettiklerini yaşarken görmekteyiz. Yaşayışın seni söyler, kelimeler seni ele verir.
Korku, sevincin zıddıdır, tıpkı gecenin zıddının gündüz oluşu gibi, hayrın zıddı şer, hakkın zıddı batıl, iyiliğin zıttı kötülük olduğu gibi. Bilinmezliklerle yol alınmaz. Kış her zaman var olacaktır. Korkuyu yaşadıkça aşmak olduğunu anladıkça hayatın daha da anlamlı hale döndüğünü göreceğiz. Hayatı olduğu gibi kabullenmek sıkıntıları azaltır. Lakin sıkıntılar hayatın dinamizmidir. Hayatı anlamlı kılan yaşadıklarımızdır. Yaşanılan her olayın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri hayatı disipline eder, tedbirler aldırır. Sıkıntı çekilen bunalımlardan, ıstırap duyulan pişmanlıklardan çıkış yolunu belirleyen kalbimizdir. Çocuğun düşmesine engel olmak demek, onun yürümesine engel olmak demektir. Onun kendisine olan güveninin kazandırılması için ona fırsat vermek, destek çıkmak icap eder. Hayatı fırsatlar iklimi olarak görmek gereklidir.
Günün fırsatı vakti idraktir. Vakitler bize verilmiş emanettir. Doğru kullanmaya mecburuz. Hayat ve hayatımızda bizlere verilmiş, süresini Rabbimizin belirlediği bir emanettir. Onu doğru kullanmaya, Rabbimizin gösterdiği istikamette, Peygamber Efendimizin izinde dosdoğru olmaya mecburuz. Hayatın içindedir korku ve umut. “Korku ile ümit arasında yaşamak” gereklidir ki fevrilikten, aşırılıktan, disiplinsizlikten kurtulabilmiş olalım. Zümer suresi 53. Ayeti kerime şöyle: "Allah`ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Şüphesiz ki Allah bütün günahları affeder. Çünkü o çok bağışlayıcı ve pek merhametlidir." Aşırılıklardan kaçarak orta yolun takibi hayatı daha anlamlı hale dönüştürülmüş olur. Bir tehlike anında, ya da tehlikeli bir düşünce karşısında veya bir düşmanla karşılaşma durumunda hissedilen duygu, korku olabileceği gibi umutsuzluğun giderek büyümesiyle ortaya çıkan gerçeğe de korku denilebilir. “Korkunun ecele faydası yoktur” denilse de ölüm, hayatı daha anlamlı yaşama disiplinidir. Meselemiz, hayatın gerçek anlamının ölüm olduğunu bilmektir. “Ölmeden önce ölebilmektir”. Müddessir 1 ve 2. Ayetler şöyle uyarıyor: “Ey örtüsüne bürünen kalk ve uyar”. Elbette ki emre itaat bizde farzdır, gereklidir ve şarttır. Kalkmalı ve uyarmalıdır ki doğruda istikamet sürekli olsun. İstikamet, ebedi yurda hazır olmanın ancak bu dünyada mümkün olduğudur ki bu nedenle kalkmalı ve uyarmalıdır. Kendini derleyip toparlayanlar, uyananlar ancak başkalarını uyarabilir ve uyandırabilir.
İnsan yaşarken umutludur, umudunu büyüttükçe korkunun bir yüzü yürekte belirmeye başlar. Çocuk annesinden, kadın kocasından, halk devletinden, devlet vatandaşından korkarsa eğer, huzurun yokluğu, yoksulluğu çıkar ortaya. Aradaki var olan anlam; birlikte olmanın coşkusunun, mutluluğunun incinmeden, güvenin sağlanmasıdır. Birlikte olmak, kardeşlik akdini yerine getirmektir. İnsan ebeveynine güvenir en çok. Onların varlığıyla huzur bulur, mutlu ve mesrur olur. Onlarla birlikte hayata anlam katar. Cemiyette, devlette böyledir. Halkıyla huzurlu olan devletin payidarlığı süreklidir. Devlet; milletinden, aile bireylerinden, beraber olduğunuz dostlarınızdan, arkadaşlarınızdan, soydaşlarınızdan ve yoldaşlarınızdan dahası mümin olan cümle kardeşlerinizden korkmadan, güven ve huzur içinde hayatı sürdürmektir. Böyle bir cemiyetin, devletin, milletin mutlak surette bir medeniyet inşa ettiğinde şüphe yoktur. Bizim toplumumuzun temel taşıdır güven ve teslimiyet. Korku ve ümit arasında yaşarız hayatı. Kültürel değerlerimiz, yüzyıllar boyunca hayatın anlamını birlikten, beraberlikten, sanattan, estetikten, edebiyattan ve şiirden almıştır. Tarihe şan verenler, ölümü gerçek hayat bilenlerdir.
Gecenin korkutucu, yalnızlığın ürpertici, fırtınanın iniltili hali, bir gece vakti dağ başında kurtların, tehlikeli hayvanların çıtırtı ve çığlıklarının kopardığı fırtına, içten içe yürüyen korku bahsettiğimiz korkudan farklı olmakla birlikte insanın yaratılışında var olan bir duyguyu bizlere haber verir. Gök gürlemesinden, şimşeklerin çakmasından kimi zaman ödü kopar insanın. Karanlıktan korkan insan, kabirden de korkar. Oysa kabir, ebedi yurda açılan bir kapıdır, inançlı müminler için sevgiliyle buluşma anı olarak nitelendirilmektedir. Korkmadan yüreğini yaslayabileceğin, sırtını dayayabileceğin, zor günlerinde yanında olabileceğin dostların olsun. Böyle olunca korku biter. Esenlikler insanı sarar ve sarmalar. Kültürümüzde böyle dostluklara özellikle halk dilinde benim “ahretliğim” ifadesi kullanılmaktadır. Anadolu insanının, komşuluk, cemiyet, devlet ilişkisi, böyle bir ilişkiyle temellendirilebilir. Varlığını, gücünü, toplumun vazgeçilmez değerlerinden alan bir topluluk, kendi kökleri üzerinde durdukça, köklerinden beslendikçe dış şartların dayatmalarından, sarsılması mümkün değildir. Dünya dengesi, ahiret dengesine bağlıdır. İki dünya anlayışıyla birlikte yaşayan topluluklar, büyük cihanda kendi anlayışlarına, düşüncelerine, hayata bakışlarına, sanatı ve şiiri inşa edişlerine, mümince yaşayışlarına bağlıdır. “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” dedirten ruhun, ölmez ve pörsümez ruh terbiyesiyle ebediyen var olmanın eşiğinde bir ömür beklemeyi ibadet sayar. Büyük Cihan Devleti Türkiye algısı, böyle bir algıdır. Korku ve umut, bizim hayatımızda, hayata bakışımızda, hayatı kavrayış ve yaşayışımızda yan yana, iç içe durur.
Korku kelimesiyle, korkmanın, korku türevlerinin, korkunç yılların, korkulu bekleyişlerin, korktukça karanlığın içimize ağdığının, korkuyu ancak aydınlıkla, güneşle, nurla aydınlatabileceğimizi, bunun yolunun da imanla, inançla, ibadet ve teslimiyetle giderilebileceğini biliyoruz. Uçurumdan aşağıya doğru yuvarlanmaya başlayan adamın, bir anda hayatının bir film şeridi gibi gözlerinden gelip geçtiği düşünüldüğünde, o anda tutunabileceği bir dalın, bir ağacın, bir yardımcı elin varlığıyla hayata yeniden başlamış olmanın da hevesini, tazeliğini, canlılığını içinde barındırır. Oysa Allah’ı, Resulünü ve onun yolundan giden irfan ehlini severseniz en büyük lütfun, kurtuluşun, esenliğin olduğunu idrak edersiniz. Her yapılan yanlışlığın, kusurun, hatanın, günahın karşılığında tövbe ederek, pişmanlık duyarak iç arınmayla korkudan ümide yol bulmak hayatın anlamını güzelleştirir. Hayat geçicidir ve geçici olanlarla fazla meşguliyet vakti öldürür. Kalıcı olanla, ebedi yurda hazırlıklı olmakla dünya hayatı anlam kazanır. Yaşadığımız hayat, pişmanlıklarla, tövbelerle, arınma çabalarıyla birlikte var olan bir hayattır. Anlamı da buradadır. Kalkmalı, kıyam halinde uyanıp uyarmalıdır. Her türlü tehlikeye karşı, ruhun dipdiri durması için yapılan çabaların boşa çıkmayacağından eminiz. Çünkü karanlık gecelerin ardından gelen nurlu sabahların olduğunu biliriz. Tevhit inancıyla Kuran ve sünnet üzere yaşamak, en büyük kazanç ve zenginliktir.
Hayatın bize sunduğu bütün konular yürekle kavranır. Yüreğin sesine kulak vermelisin. Yüreği yansıtan yüzü okumalısın. Dil her tarafa döner lakin dil hakkı ve hayrı söylerse ebedi yurdun kokusunu hissedersin. Dile sahip çıkmak, gevezelik yapmamak, hak dışında söz sarf etmemek, Allah'ı çok anmakla elde edilebilir. İnsan nehirlere benzer. Yüzeyinde gördüklerin yanıltmasın seni. Derinlerde neler saklar asıl onları görmeyi denemelisin. Yüreğinde nelerin akıp durduğunu kalbinle anlamayı denemeli ve ruhunu olgunlaştırmaya emek vermelisin. Unutmamalısın ki bizleri Hakka davet eden, hak yolunda ömür geçiren, Allah ve Resulünü çok sevenden daha emin, daha güzel ve daha güvenli dost ve liman yoktur.