Birkaç yıl geri gidelim. 2020 Şubat ayının son günlerinde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü" sözünü hatırlatırcasına, "Hazır olun iktidar oluyoruz" diye bir çıkış yapmıştı.
Ülke gündemi çok çabuk değiştiği için bâzı şeyleri çok çabuk hatta hemen unutuyoruz. Bu durum, seçim sürecinde çok daha hızlı oluyor. Milletvekili aday listeleri açıklandığında Millet İttifakı’nın listelerinde üst sıralarda kimlerin olduğunu gördük. Millet İttifakı’nın seçmeni bile şaşırdı ama birkaç gün sonra unutuldu. Unutuldu fakat listeler değişmedi ve seçime o adaylar girecek. Seçmenin tavrını 14 Mayıs’ta göreceğiz. Ancak 14 Mayıs’a gelmeden hatırlatma yapmakta yarar var.
Birkaç yıl geri gidelim. 2020 Şubat ayının son günlerinde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” sözünü hatırlatırcasına, “Hazır olun iktidar oluyoruz” diye bir çıkış yapmıştı.
Bu çıkışın arkasında, milletin ağzına sakız olan darbe söylentilerinin olduğu düşünüldü. Zira CHP için, tankların açmadığı bir yoldan başka bir iktidar yolu yoktur. Daha geriye gittiğimizde hatırlıyoruz ki, 12 Eylül’de tankların açtığı yoldan iktidâra gitmesi plânlanan “asker partisi” MDP, üç partinin girdiği seçimden üçüncü parti olarak çıkmış ve bir sonraki seçime de girememişti, çünkü dipçik ve anarşi korkusuyla Anayasa’ya yüzde 91 “evet” diyen halkın tokadı, sandıkta tankın paletlerinden daha sert olmuştu. Şimdi daha da serttir.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduğu bir partinin sandıktan çıkarak tek başına iktidar olmasına - fantezisinin ötesinde - samimiyetle inanan bir CHP’li var mı bilmiyorum ama Kılıçdaroğlu’nun zâten böyle bir amacı yok. Böyle bir amacı olsaydı 2015’te Ahmet Davutoğlu’nun koalisyon teklifinden ürkmez, koalisyon hükûmetine girerdi. Ama hükûmete girmek, sorumluluk almak demek olduğu için, Kılıçdaroğlu ve ekibinde ve daha doğrusu CHP’de böyle bir niyet yok. Yıllardır hiçbir sorumluluk almadan mis(!) gibi siyâset yapıyorlar.
Ardından 2021 yılının aynı aylarına denk gelen günlerinde eski defterleri karıştırıp teselli arayan amirallerin yayınladığı bildiriyle gündem yine darbe oldu. Neyse ki bunun hesâbı soruldu ve takılan elektronik kelepçeler amiralleri örnek alma niyetinde olanlara gerekli mesaj verildi.
Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık koltuğuna oturması da bunun bir parçasıdır. Yazının başlığında da belirttiğim gibi, Kılıçdaroğlu genel başkan olmamıştır; genel başkan yapılmıştır. Bu başkanın görevi, hizmet etmek değil; hizmet ettirmemek ve hizmete gölge düşürmektir. Kılıçdaroğlu’nun görevini maddeler hâlinde örneklendirebiliriz:
- PKK’ya terörist demek ve terörle arasına mesâfe koymak bir tarafa, sırtını PKK’ya yaslayan HDP ile seçimlerde gayriresmî ittifak yapmak,
- Öcalan’a özgürlük isteyenleri üst sıralarda aday yapmak,
- CHP’deki Atatürkçü kadroları tasfiye etmek,
- Partisindeki milletvekillerini terörist cenâzelerine gitmekten alıkoymamak,
- Türkiye Cumhuriyeti devletinin cumhurbaşkanına hakaret edeni partisinde tutmak,
- Türkiye’yi yurt dışında şikâyet etmek,
- Şimdi 300 milyar dolar bulduğu iddia ettiği yabancı yatırımcıya “Türkiye’ye yatırım yapmayın” demek,
- KHKlıları - yâni FETÖcüleri - affetmek,
- Türkiye’deki ihâlelere giren yabancı şirketleri tehdit etmek ve buna benzer birçok “görev”.
15 Temmuz gecesi tankların arasından yol bulup darbeyi evde çay içerek tâkip etmek ise yüzü kızarmadan yaptığı şeylere bir başka örnektir. Bu konuda o kadar geniş davranmaktadır ki, “Ben tankların arasından geçip gittim, Erdoğan da aynısını yapsaydı” diyebilmiştir.
Bugüne geldiğimizde CHP listesinden milletvekili adayı olan isimlere baktığımızda durum daha da aydınlanıyor. Artık ne “masanın altında” ne de gizli saklı değil; doğrudan, göstere göstere, seçmenin gözüne sokarcasına listeye konulan isimler Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı olmaktan başka bir niyeti, amacı daha doğrusu görevi olduğu anlaşılıyor.
Şeref ve namusunu ortaya koyup “partili cumhurbaşkanı adayı” olmayacağını kendisi unutmuş olabilir ama seçmen unutmadı. Bununla da kalmayıp “Masa”nın ortakları olan diğer genel başkanlar da genel başkanlıktan istifa etmediler. Bu da yetmedi İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş da yedi cumhurbaşkanı yardımcısından biri olarak meydanlara çıkmalarına rağmen hâlâ belediye başkanlığı koltuklarında oturuyorlar.
Millet İttifakı - eski İstanbul argosuyla söylersek - tam Çarşamba Pazarı görüntüsü veriyor. Bu kargaşa içinde Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini bilip CHP genel başkanlığından istifa etmeyerek partiyi bırakmayıp kendini sağlama alıyor. Ama bütün bu kargaşa içinde görevi de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne hem Cumhur İttifakı’na hem de Atatürkçü olmayan, bu ülkenin bağımsızlığına kastetmiş, ne kadar yapılanma varsa onların figürleri olan isimler sokmaktır. Bu isimlerin seçilecek sıralarda aday gösterilmeleri bunu ispatlamaktadır. İtiraz edilen isimlere savunma olarak “Onlar CHP listesinden değil” demek de, isimlerin üstünde CHP antetini görmemek kadar abesle iştigâldir.