Günümüzde depremler, tsunamiler, kasırgalar, hortumlar, seller, yangınlar sık sık görülmektedir.
HANIMLARIN SÖYLEYECEKLERİ VAR
Bu hafta mini röportaj konusunda çok zorlandığımızı itiraf etmeliyim. İnsanlarımızın sorulara cevap vermekten dolayı bir endişe ve sonuçlarını düşünmekten kaynaklanan bir kaygı taşıyorlar. Bir bey şöyle dedi: “Abla. Ben karşıda esnafım. Çok borcum var. Cevap vermeyeyim.” Anlamadım vergi mi kaçırıyordu acaba. Bir başka bey. Soru sorduğum esnada kitap okuyordu. Bizim açıklamalarımızı dinledikten sonra cevap vermek istemediğini söyledi. Hanımlar daha kolay cevap veriyorlar. Buradan şu sonucu çıkarabilir miyiz, beyler sandığımız gibi cesur değiller. Oysa hanımlar sözlerini saklama gereği duymuyorlar. Sözlerinin de arkasındalar. O zaman sıkıntı yok.
KASIRGAYI DİNDİRMEK
Günümüzde depremler, tsunamiler, kasırgalar, hortumlar, seller, yangınlar sık sık görülmektedir. Bunlara doğal afetler diyoruz. Oysa ahlaki çöküntü insanoğlunun fıtratına aykırı yaşam biçimi kendi sonunu hazırlamıyor mu? Din sadece tapınma değildir. Sadece bir ritüel ve statüko değildir. Din hayatın ta kendisidir. Kutsal kitaplarda her devirde ibret alınacak nice afetler ve tufanlar mevcuttur. Sapkın toplumlara kitap gönderildiği halde, uyarıları dikkate almayan toplumlar ibretlik belalara düçar oldular. Bunlardan biri de Nuh tufanıdır.
İnsanın terbiyesi
Asıl mesele insanın terbiyesidir. Allah’a hakkıyla kul olmaktır. Bütün afetlerin, tufanların yegâne sebebi uslanmayan imandır ve toplumlardır. Ne yazık ki bu yalancı fani dünyanın birer yalancı oyuncularıyız. Öyle bir kadro hazırlanmış ki; herkesin yolu kötülükten geçiyor. Yok mu hiç iyiliksever, fedakâr insan diyoruz. Bizim rol modelimiz yüce Peygamberimiz ve ashabımız. Asıl biz buna bakmalıyız.
İnsancık var
İnsan var, insancık var. İnsan var övgüye layık; insancık var acınacak durumda. İnsan temelde iki duygu yaşar. Mutluluk ve mutsuzluk. Huzur ve huzursuzluk. Ümit ve ümitsizlik. Korku ve korkusuzluk. Bir taraf pozitif bir taraf negatif. Asıl insan yaşar içinde depremi; tsunamiyi, tufanı, felaketi. Med ve cezir gibi. İnsan öyle gelgitler yaşar ki bir dehliz labirentinde, dipsiz bir kuyuda, dipsiz bir uçurumda yüreği ağzına gelir. Zerre kadar iman kurtarır insanı, zerre kadar amel kucak açar insana, zerre kadar iyilik bilinci adam eder insanı. Bir toplum hep birlikte sarıldıysa hakikate ket vurur, set olur sele ve felakete.
Gönüldaşım iman
Evet modern dünyada yalnızlık en büyük felakettir bencilliğin pençesinde. Dostum, sevgilim diyebileceğin ve sarılabileceğin hiçbir insan yoktur. Para, pul makam, mevki, şan, şöhret ne ki! İnsanın iman olmayınca. İman gönüldaş olmayınca.
Meczubun erdemi
Hepimiz insan kardeşimizin sığınağı, kurtarıcısı ve merhemi olabilmeliyiz. Neden varız sorusunun cevabı bir başkasının yüreğinde. Çünkü sen onun tamamlayıcı parçası olarak bu dünyadasın. Öyle Matrix filmindeki bir kurgu gibi fantastik bir şey değil anlatmaya çalıştığım. Tebessüm etmenin, selam vermenin nasıl bir pozitif enerji yaydığını bilsek sadece bu eylemi gerçekleştirmek için bile o gün sokağa çıkıp geri dönsek yeter. Meczup desinler en azından kötülük yapmama erdemini kazanmak için değmez mi? Bir meczubun selamı kasırgayı durduracaksa eğer varsın meczup desinler.
VİCDANSIZ OLMAYALIM
Kimsesiz bir kadın sokakta yaşıyorsa eğer, sindirmiştir yüreğinde bütün korkuları. Koskoca bir şehir, çağdaşlık, uygarlık bir tarafta. Diğer tarafta yaşamaya çalışan bir kadın bir insan, kokuşmuş sokaklarda…
Bir insanlık ki; bütün çağdaş uygarlıkların utancı! Ben çağdaşım, uygarım diyen bir insan, bu kentte, bu çağdaş denilen uygarlıkta yaşamamalı utanmadan. Aç ve biilaç varsa bu kirli sokaklarda, yaşayan bütün yürekler taşlaşmış demektir. Bütün vicdanlar susmuş sızlamıyor demektir. Ne yazık ki, kendi eliyle insan felaketini çekiyor. Hayvan hayvanken merhamet taşıyorsa yüreğinde utansın insan. Kedilere, köpeklere baksın da örnek alsın insan. Ağaca, hayvana, taşa, toprağa sahip çıktığımız kadar sahip çıkalım muhtaçlara. İnsanlık onuruna, utanç abidesi olmayalım. Asla vicdansız olmayalım.
MİNİ RÖPORTAJ
Bu hafta mini röportajımızda kuruntu, vesvese, kaygı gibi duygu durumları üzerine minik bir röportaj çıkardık. Siz de bu sorulara bir cevap verin. Sonrasında bir değerlendirin. Değerlendirme sonucunda gereğini de yapmayı unutmayın.
· Endişeli misiniz, kuruntulu musunuz? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sevilay Gürsel, Öğrenci: Eski sevgilim kurup kurup bana sarma demişti bir keresinde. Ben daha çok kuran taraf oluyorum.
Zerrin Akar, Ev hanımı: Kuruntulu değilim. Çünkü kuruntu yapmak için insanın kafasındaki düşüncelerin oturduğu dayanağın sarsılması gerekiyor. Bu açıdan sağlam olmayan kişilerin kuruntu yaptığını düşünüyorum. Ama endişeli misiniz sorusuna gelince evet endişeliyim. Birtakım gerçekleri gördükçe, yaşadıkça ve okudukça endişeleniyorum elbette.
Öznur Şahin, Stajer diyetisyen: Kuruntulu değilim fakat gelecek için endişeliyim. Çünkü gelecek belirsizliklerle dolu.
· Kaygı durumunuzu nasıl tanımlarsınız?
Zerrin Akar, Ev hanımı: Tanımlama olayına gelince bir konuda kuruntu yapmam veya endişe duymam için ilgili şeylerin varsayımlar mı yoksa gerçekler ile bağlantılı mı onun değerlendirmesini yaparım bunun için bir sonuca gidiyorum ve bu konuda yersiz duygulara kapılmadığımı düşünüyorum
Öznur Şahin, Stajer diyetisyen: Kendimi kuruntusuz kaygılı olarak tanımlayabilirim.
· Sizce medya insanları endişeye sevk ediyor mu?
Sevilay Gürsel, öğrenci: İnsanlığın sevk olacağı varsa kendini hastaneye bile sevk eder, yok yere. Medya bu işin bahanesi.
Zerrin Akar, Ev hanımı: Medya bizi gereksiz konularda endişeye sevk ediyor. Bunlar günlük sıradan haberler ama siyaseten ve ekonomik olarak bizi uyuttuğunu düşünüyorum. Bunda medya sahiplerinin kendi siyasi görüşlerinin veya güçlünün yanında yer almanın kendilerine sağlayacağı ekonomik faydaları hesaba kattıklarını da düşünmeden edemiyorum.
Öznur Şahin, Stajer diyetisyen: Medya insanları endişeye sevk ediyor çünkü medya her zaman doğruları aktarmak zorunda değil.
HADİ TARIM YAPMAYA
Pozitif
Çevre ve Şehircilik Bakanlığından güler yüzle karşıladığım bir haber geldi. 100 bin liralık tarla 100 liraya kiralanabilecek. Bu önemli bir adım. Şartlarını bilmek lazım. Ancak tarım bitti diyenlerin koşarak tarım yapmaya gideceklerini düşünüyorum. Daha önceki haftalarda bir haberimiz vardı. Bir girişimci hobi olarak başladığı baba yadigarı tarlaya ektiği yerli tohum fasulye ile elde ettiği mahsulü satın almak isteyenlere yetiştiremediğine dair. Elimizi taşın altına koyma zamanıdır.
Alternatif gıda mı?
Alternatif gıda konusu adı bile tüyler ürpertici. Otuz yıl önce bilim kurgu filmlerinde uzayda yaşayan kapsüle benzeyen şeyleri içip doyan insanlar vardı. Bu öyle bir şey de değil. Aslında bazı Uzakdoğu ülkelerinde proteini çok yüksek olduğu için böcek yeniyor biliyorsunuz. İngiltere’de özel çiftliklerde üretim yapan böcek çiftlikleri varmış. Alternatifi bu olacaksa Allah korusun. Zira ne yersek oyuz. Bu nedenle ecdat koyun eti yer dana etini bilmezlermiş. Koyunun eti yumuşak ve hayvanın da mizacı gereği atalarımızın beslenme şekline daha uygunmuş. Göçebe bir topluluğun hayvanları ile birlikte göç ettiğini düşünürsek koyun, kuzu, keçi yemeleri normal. Ama böcek! Hayır düşünmek bile istemiyor insan. O zaman nohut, mercimek ekmeye koyulalım. Yaradılışımıza uygun besinlere yönelmeliyiz.
MARKETLERDEN ALIŞVERİŞ YAPILMALI MI?
USD’nin bir anda yükselmesi ile birlikte her şey gün yüzüne çıkıyor. Her şer beraberinde hayrı da getiriyor. Gizli kalanlar ortaya çıkıyor, kimse samimiyetsizliğini saklayamıyor. Çok da iyi oluyor. Ünlü bir market on gün önce kıymayı 45 TL’den satarken on gün sonra aynı etiketi 52 TL olarak görüyorum. Yanındaki markette 45 TL. Et Balık kurumunda 38 TL. Bu nasıl iştir? Nasıl bir fırsatçılıktır. Tüketici hattını da arıyorum ancak bekleme sırasında yirmi ikinciyim, bekleyemiyorum. Çok zorda kalmadıkça büyük marketler yerine mahalle esnafından alıyorum ısrarla. Sütümü, yoğurdumu, salçamı, kahvaltılığımı küçük bir dükkândan. Her türlü sebze, meyve ve bakliyatı pazardan. Kasap işini Et ve Balık kurumundan. Devir küçük ve dürüst esnafı destekleme zamanıdır. Az ama öz fakat samimi alışveriş için mahallelimizden yapacağımız alışverişin sıcaklığını hiçbir yerde bulamayız. Bu şekilde hem büyük marketlerin kapitalist çarklarından uzak dururuz hem de gereksiz alışveriş yapmamış oluruz.