Bugün bir yazı dizisine başlayacağım. Bu dizi her pazartesi yayınlanacak yazılarımdan oluşacaktır.

22 Mayıs 2023 tarihinde bu köşede yayınlanan “KÜLTÜREL YOZLAŞMANIN İKTİSADİ SEBEPLERİ” başlıklı yazımda kapitalizmin bir teknolojik paradigmadan başka teknolojik paradigmaya geçmesinin yol açtığı sonuçları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bağlamında ele almıştım. İki paradigma arasındaki süreci “geçiş süreci” olarak adlandırmıştım. Bir paradigmadan diğer paradigmaya geçmek illâ ki belli bir zaman ve belli bir toplumsal maliyet gerektirmektedir. Geçiş süreci ne kadar kısa olursa maliyeti de o kadar düşük olur. Genelde teknoloji paradigmasının yenilenmesinde lider ülkeler gelişmiş ülkeler olduğu ve geçiş sürecinin maliyetlerini karşılayacak fiziki, mali ve beşeri sermayeye sahip oldukları için geçiş süreci daha kısa olmaktadır. Paradigma değişimini takip eden gelişmekte olan ülkelerde ise geçiş süreci daha uzun ve maliyetli olabilmekteydi. Bu maliyet bazen o kadar büyük olabilmektedir ki, birçok gelişmekte olan ülke, yeni paradigmaya geçemeden paradigma eskimektedir. Aynı zamanda Tanpınar’ın deyimiyle “iki cihân âresinde” olan bu ülkeler popülist sağ rejimlere de mahkûm olabilirler. Bu da ilgili ülkelerin fikir ve inanç özgürlüğü, bireysel haklar, sosyal güvenlik sistemi, sanatsal, bilimsel ve entelektüel üretim ve benzeri sosyal sürdürülebilirliği sağlayan unsurlarının aşınmasına yol açabilmektedir.

Bugün bir yazı dizisine başlayacağım. Bu dizi her pazartesi yayınlanacak yazılarımdan oluşacaktır. Cumartesi yazılarımda ise şiirin ve sanatın sihirli dünyasına sizlerle gitmek istiyorum. Bu dizide sizlerle biraz teorik bir konuda görüşlerimi paylaşacağım: Kapitalizm aslında belli aralıklarla kendi kendini yenileyen bir sistem midir yoksa her defasında sistemin egemenleri tarafından baskıyla ve savaşlar yoluyla yok olmaktan kurtarılan yıkılmaya mahkûm bir sistem midir? Birinci sorumuz bu. Benim soruya verdiğim cevap kendi kendini yenileyen bir sistem olduğu yönünde. Bu cevaba dayalı olarak, kapitalist sistemin düzenli olarak değiştirdiği kabuk neyi temsil etmektedir? Kabuğunu değiştirip kendini nasıl yeniler? Bir gün gelir kabuk değiştiremeyip ölebilir mi? Bu soruları cevaplamaya çalışacağım.

KRİZLER VE FARKLI SERMAYE TİPLERİ

Zaman boyutunda bir kapitalist sisteme baktığımızda belli aralıklarla bu sistemin krizlere girdiği gözlenecektir. Her kriz aşamasında sistem muhalifleri – özellikle Marksistler - sistemin nihâi krizinin geldiğini, kapitalizmin çarpık düzeninin yıkılacağını beklerler. Yine gözlemleyeceğizdir ki, kapitalist sistem bu krizlerden yenilenerek çıkmaktadır. Her kriz belli bazı firmaların iflas etmesine, belli sayıda işgücünün belli bir süre işsiz kalmasına ve belli bazı sektörlerin ekonomideki payının küçülmesine yol açar. Ancak her kriz sonunda başka bazı sektörlerin payı yükselir, bu sektörlerde yeni istihdam olanakları ortaya çıkar ve kapitalist ekonomi yeni bir büyüme sürecine girer.

Kapitalist sistemde yaşanan krizlerin temelini aşırı yatırım ve aşırı üretim oluşturur. Yatırım sermaye stokunun artış hızını belirleyen en önemli etkendir. Yalnız birden fazla sermaye tipi vardır ve her sermaye tipi farklı dönem aralıklarında yenilenir. Envanter stokları (firmaların üretilmiş nihai mal, aragirdi ve hammadde stokları) ortalama yaklaşık 40 ayda, fiziki sermaye stoku (üretimde kullanılan her türlü alet edevat ve makine düzenekleri) ortalama 7-11 yılda, alt yapı sermayesi (barınma, ulaştırma, haberleşme alt yapısı ve enerji üretim ve dağıtım ağı) 18 – 25 yılda ve beşeri sermaye stoku da (üretimde kullanılan bilgi birikimi) 45-60 yılda bir değişir. Teknolojik paradigma değişimi ile beşeri sermaye stokundaki değişim birbiriyle bağlantılıdır.

Bazı sermaye tipleri sektöre spesifiktir: Envanter stokları ve fiziki sermaye stoku özellikle belli bir sektörde kullanılmak için üretilir. Alt yapı sermayesi kamu malı niteliğini haiz olduğu için farklı sektörlerde ortak faktör olarak tanımlanmalıdır. Beşeri sermayenin de, bir kısmı ortak faktör, bir kısmı da spesifik faktördür.

FİZİKİ SERMAYE VE ALT YAPI SERMAYESİ BİRİKİM SÜRECİ

Kapitalist sistemin yaşadığı krizlerden bazısı fiziki sermaye stokundaki birikimin sonucunda gerçekleşir. Sermaye miktarı arttıkça reel kâr oranlarının düşmesi bilinen ve gözlemlenen bir olgudur. Aynı zamanda sermayedar kesimin temel güdüsü de her zaman daha fazla sermaye birikimidir. Daha fazla sermaye birikimi reel kârların tasarruf fonlarına, tasarruf fonlarının da yatırımlara dönüşmesi ile gerçekleşir. Yani sermaye sahipleri daha fazla sermaye için realize edilmiş kârlara ihtiyaç duyarlar. Ama sermaye miktarı arttıkça kârlar da düşer. Bu da 7 – 11 yıllık aralıklarla aşırı yatırıma dayalı kârların düşmesine bağlı olarak yatırım talebi ve kredi arzında daralmaya ve krizlere yol açabilir. Ancak fiziki sermaye sektöre spesifik olduğu için aşırı yatırımlar da sektöre spesifiktir. Dışa açık bir ekonomide sadece fiziki sermaye birikimi değil aynı zamanda dış borç birikim süreci de önemlidir. 7-11 yıllık krizlerin gösterdiği dalga yapısı Clement Juglar’in keşfettiği ve Majör Dalga olarak bilinen konjonktür dalgasını da tanımlar. Majör Dalgaların yol açtığı krizler mali sektörü etkileme gücüyle orantılı olarak büyük veya küçük olabilir. Eğer majör dalganın daralma – küçülme safhasından mali sektör çok az etkilemişse (bankacılık sektöründe kredi daralması ihmal edilecek kadar küçük olmuşsa) krizler de ihmal edilebilir büyüklükte olur. Tersi durumda majör dalganın daralma – küçülme safhasından bankacılık sektöründe kredi daralması ciddiye alınacak bir düzeyde gerçekleşmişse krizin toplumsal etkisi (iflaslar ve işsizlik) de o kadar büyük olur. Dışa açık bir ekonomide fiziki sermaye stokuna aşırı yatırım özellikle cari açıkları ve dış borç birikimini tetikleme gücü ile de krizlerin şiddetini belirler. Eğer majör dalganın genişleme – büyüme safhasından dış borç stoku çok az etkilenmişse (dış borç birikimi ihmal edilecek kadar küçük olmuşsa) krizler de ihmal edilebilir büyüklükte olur. Tersi durumda majör dalganın genişleme – büyüme safhasından dış borç stoku ciddiye alınacak bir düzeyde etkilenmişse krizin şiddeti de o kadar büyük olur.

Altyapı sermayesinde yatırımlar daha uzun vadeli aralıklarla gerçekleşir. Kuznets’in incelediği Kuşak ve İmar Dalgaları 18-25 yılda bir dalganın dip noktasına ulaştığını göstermekteydi. Değişen kuşakların istekleri, yaşam tarzlarında artan şehirlileşme, iç ve dış göçle gerçekleşen değişimler ve alt yapının değişen şartlara göre yenilenme ihtiyacı 18-25 yıl arası periyotlarla inşaat sektörü başta olmak üzere altyapı sermayesi ile bağlantılı sektörlerin büyüme sürecine girmesini tetikler. Alt yapı sermayesi bütün sektörler için ortak faktördür. Bu yüzden ekonominin büyümesi, alt yapı sermayesi birikimi ve duruma göre dış borç birikimi İmar Dalgasından daha fazla etkilenir. Alt yapı sermayesi ülkenin ve kapitalist ekonominin değişen kabuğunu simgeleyen önemli etkenlerden biridir. Alt yapı sermayesinin birikimi kâr kadar arazı rantına da dayanır. Aynı kâr gibi alt yapı sermayesi büyüdükçe rantlar da düşer. Bu da imar dalgasının daralma sürecini başlatan ana kuvvettir. Majör dalga ve imar dalgasının dip noktaları aynı dönemde üst üste binerse krizin şiddeti de artar.

YILANIN DERİ DEĞİŞTİRMESİ

Bütün bu farklı sermaye tiplerindeki birikim ekonomide üst üste binen sektörel ve ekonomi boyu dalgalara yol açmaktadır. Hepsinde ana unsur belli bir teknoloji paradigması altında sermaye birikim sürecinin azalan kâr oranlarına tâbi olmasıdır. Aynı teknoloji paradigması değişmez ve devam ederse, sermaye birikim süreci sabit sermayenin ekonomi içindeki payını sürekli arttıracağı ve emeğin payını sürekli azaltacağı için kâr oranlarında sürekli düşüş kaçınılmaz hale gelir. İşte Marx’ın ve onu takip eden Marksist iktisatçıların bahsettiği, “Kâr Oranlarında Düşme Eğilimi Yasası” olarak formüle ettikleri ve kapitalist ekonomik sistemin nihâi çöküş sürecine gerekçe gösterdikleri süreç budur. Dikkat edilirse teknoloji paradigmasının değişmediği bir durumdan bahsetmekteyim. Ama kapitalist sistem kendi içinde düzenli aralıklarla teknoloji paradigmasını değiştirecek, yenileyecek ve ekonominin bütün yapısını dönüştürecek mekanizmalara sahiptir. Bu sayede bir yılan gibi derisini değiştirmekte ve kendini yenilemektedir.

Bu nasıl olmaktadır? Bırakılan eski deri kimdir ve nedir, yeni deri neyi sembolize etmektedir? Sermaye birikimi gerek ekonomik gerekse sektörel boyutta bundan nasıl etkilenir? Bunları da haftaya Pazartesi cevaplayacağım. Cumartesi Ahmet Haşim’in sembolizmi ve sihirli şiir dünyasına gideceğiz hep birlikte…