Çift terapilerinde sıklıkla karşılaşılan bir durum, erkeklerin terapiye gelirken “Benim bir sorunum yok, esas sorun onda” diyerek hem kendilerini hem de ilişkiyi iyileştirme sorumluluğundan kaçmalarıdır.
Bu tutum, sadece bireysel bir savunma mekanizması değil, aynı zamanda toplumun erkeklere yüklediği “her zaman güçlü ve doğru olmalısın” mesajının bir yansımasıdır. Ancak bu direnç, ilişkideki sorunların çözülmesini zorlaştırır ve genellikle daha büyük sorunlara yol açar.
Erkeklerin direnç mekanizması: “Sorun Bende Değil”
Bir erkek danışanım, terapiye eşinin ısrarıyla katıldığında, ilk seansta şöyle demişti: “Ben buraya onun sorunlarını dinlemeye geldim. Çünkü benim bir problemim yok.” Bu yaklaşım, aslında sorunun özünden kaçınmanın tipik bir örneğiydi. Eşini suçlu ilan ederek, kendini hem duygusal hem de zihinsel bir konfor alanında tutmayı seçmişti. Oysa bu durum, sağlıklı bir iletişimin önündeki en büyük engellerden biridir.
Sigmund Freud, savunma mekanizmalarını açıklarken, kişinin kendisini duygusal bir tehlikeden korumak için gerçeği çarpıtabileceğini söyler. Erkeklerin bu “bende sorun yok” yaklaşımı, genellikle özgüvenlerini koruma, zayıf görünmeme ve eleştirilere karşı kendini savunma çabasından kaynaklanır. Ancak bu mekanizma, kısa vadede işe yarasa da, uzun vadede ilişkiyi zayıflatır.
Terapilerde erkeklerin, sorunları eşlerine yüklemeleri de oldukça yaygın bir durum. “O çok alıngan”, “O beni anlamıyor” ya da “O her şeyi büyütüyor” gibi ifadelerle, kendi sorumluluklarını göz ardı ederler. Bu tutum, tarih boyunca erkeklere biçilen toplumsal rollerden de beslenir. Geleneksel olarak erkeklere “aile reisi”, “koruyucu” ya da “her zaman doğruyu bilen” rolü verilirken, duygusal sorunlar genellikle kadınların alanı olarak görülmüştür. Bu algı, erkeklerin kendi paylarına düşen hataları görmesini zorlaştırır.
Ancak ilişki, bir dengedir. Aristoteles, “Orta yol erdemdir” der. İlişkilerde orta yolu bulmak, iki tarafın da kendine ayna tutmasını ve katkılarını dürüstçe değerlendirmesini gerektirir. Erkeklerin terapiye bu dirençle gelmesi, aslında bu dengeyi sağlama çabasını sabote eder.
Filozoflardan ilham: Değişim cesaret ister
Erkek danışanlarıma sıkça hatırlattığım bir düşünce var: Nietzsche, “Kendi iblislerinle yüzleşmeden büyüyemezsin” der. İlişkideki sorunlar birer iblis gibidir. Onlardan kaçmak, yalnızca sorunların üzerini örtmeye yarar. Oysa gerçek cesaret, bu sorunlarla yüzleşmek ve değişim için adım atmaktır.
Çözüm: Suçlamadan anlamak
Terapilerde erkeklere şu soruyu sormayı seviyorum: “Bu ilişkiyi onarmak senin için ne kadar önemli?” Çoğu zaman bu sorunun ardından gelen sessizlik, onların aslında ilişkiye ne kadar değer verdiğini fark etmelerine yardımcı oluyor. Erkeklerin, suçlama yerine çözüm üretmeye odaklanmaları için birkaç temel önerim:
1.Suçlamayı bırakıp empati yapmak: Her iki tarafın da hata yapabileceğini kabul etmek önemlidir. Empati, ilişkinin en güçlü köprüsüdür.
2.Duygusal açılımı öğrenmek: Erkekler genellikle duygularını bastırır. Ancak paylaşmak, ilişkiyi güçlendirir. Marcus Aurelius, “Zihninizi duygulara açın, ancak onları yönetmeyi de öğrenin” der.
3.Terapinin amacını anlamak: Çift terapisi, taraflardan birini suçlamak için değil, ilişkiyi onarmak için bir fırsattır. Erkeklere bunu sıkça hatırlatmak, süreci kolaylaştırabilir.
Sevgili erkekler, çift terapisi sadece kadınların değil, her iki tarafın da büyümesi ve iyileşmesi için bir fırsat. Gerçek güç, hataları kabul etmek ve sevdiğimiz kişiyle ortak bir çözüm aramaktan geçer. Çünkü ilişki, iki kişinin aynı gemide birlikte yol almasıdır. Ve bu gemiyi güvenli bir limana götürmek, her iki kaptanın da sorumluluğunda.