Türkiye 15 Haziran'da Pençe-Kartal ile bu operasyona başladığında gerek merkezi Bağdat yönetiminden gerekse de Erbil merkezli Bölgesel Kürt Yönetimi'nden ciddi bir tepki gelmedi.

Türkiye, Pençe-Kaplan operasyonu ile Irak’taki PKK varlığına yönelik ağır darbeler indirdikçe ellerindeki terör kartının yok olmasından endişe eden güçler harekete geçti.

Önceleri homurdanmalar şeklinde verilen tepkiler yüksek sesle dillendirilmeye başladı.

Bağdat ve Erbil üzerinden operasyon durdurmaya çalışılıyor.

Türkiye 15 Haziran’da Pençe-Kartal ile bu operasyona başladığında gerek merkezi Bağdat yönetiminden gerekse de Erbil merkezli Bölgesel Kürt Yönetimi’nden ciddi bir tepki gelmedi.

Her ikisi de, “operasyondan endişe duyuyoruz”, “operasyon egemenlik haklarımızın ihlali” kabilinden, usulen açıklamalarda bulundu.

Ancak operasyonun kapsamı genişleyip PKK’ya ağır kayıplar verdirilince tepkiler farklılaşmaya başladı. Bağdat hükümeti operasyonların yürütüldüğü bölgelere sınır muhafaza güçlerini yığdı.

Ardından açıklamalarının dozunu sertleştirdi.

Önce Irak hükümet sözcüsü Ahmed Molla Talal, ardından Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Sahhaf, operasyonların durdurulmaması halinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) ve Arap Birliği’ne başvuracakları tehdidinde bulundu.

Sahhaf, “Elimizde ayrıca ekonomik etki araçları var” diyerek kendince aba altından sopa da göstermeye çalıştı.

Türkiye ise Dışişleri Sözcüsü Hami Aksoy aracılığıyla bu açıklamalara sert tepki göstererek operasyonlara devam edileceği mesajını verdi.

Peki, Mayıs ayında Başbakanlık koltuğuna oturan ve öncelikli olarak ülkede güvenliği sağlamak için kontrol dışı silahlı yapıların kontrol altına alınması çabasına giren Mustafa Kazımi, bu amacına açık şekilde hizmet edecek Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonuna neden karşı çıkmaya başladı?

Bugünlerde ABD ile yeni bir Stratejik Çerçeve Anlaşması yapmaya hazırlanan yeni hükümet, Irak’ta İran’ın etkinliğinin kırılması dâhil Washington’un tüm arzularını yerine getirmeye çalışıyor.

Yani Bağdat’tan yükselen sesler aslında ABD’de PKK’yı korumaya çalışan güçlerin sesleri…

Gelelim Erbil’den yükselen seslere…

Belirttiğimiz gibi ilk günlerde ağırlıklı olarak operasyondan PKK’nın bölgedeki varlığını sorumlu tutan Erbil yönetimi de Türkiye’ye karşı “diklenmeye” başladı.

Bölgesel Yönetim Parlamentosu, Türkiye’nin yürüttüğü operasyon konusunda bir komisyon kurulmasını kararlaştırdı.

Ayrıca Peşmerge güçleri ile Irak ordu güçlerinin sınır bölgelerinde yaşanan gelişmeler konusunda ortak hareket etmeleri konusunda bir anlaşma imzalandı.

Bu anlaşma her ne kadar DEAŞ’a yönelik gibi görünüyorsa da bunun Türkiye’nin yürüttüğü operasyona yönelik boyutunu da göz ardı etmemek gerek.

Yani Irak ordusu ve Peşmerge güçleri icap ederse PKK’yı korumak için Türkiye ile savaşmayı göze alabileceklerine dair bir girişim bu.

Peki, Bölgesel Yönetimi Türkiye’ye karşı kışkırtan kim?

Birisi merkezi hükümeti kışkırtan Washington.

Bir diğeri ise güya ABD’nin bölgedeki en büyük düşmanı İran.

Yani iki düşman, Türkiye’nin PKK’ya karşı mücadelesinde aynı tarafta.

Bakmayın siz Tahran’ın, Türkiye ile eş zamanlı olarak güya PKK’ya yönelik operasyon başlattığını duyurmasına.

Ortada öyle bir durum yok.

İran’ın şu ana kadar bir tek PKK hedefini vurduğu yok.

Ya göz boyama amaçlı dağı-taşı bombalıyorlar ya da PKK diye Barzanilerin KDP’sinin İran kolu olan KDP-İ’nin bulunduğu yerleri vuruyorlar.

İran şu ana kadar PKK’nın kılına zarar vermediği gibi Türkiye’nin operasyonunun başarısız olması için elinden geleni yapıyor.

Yaptığı şu…

Irak anayasasına göre üç il birleşerek bir federasyon kurabiliyor.

Irak Kürdistan Bölgesel Federasyonu da Erbil, Duhok ve Süleymani illerinin ortak kararıyla oluşturulmuş bir federal yapı.

Bu illerden Süleymaniye Talabanilerin partisi KYB’nin denetiminde.

KYB de aynı zamanda Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin KDP’den sonraki ikinci büyük ortağı.

Büyük ölçüde Tahran’ın denetiminde olan KYB, ilk günden bu yana PKK’ya yönelik operasyona çok sert tepki gösterdi.

KYB, KDP’den operasyona karşı açık bir tutum almaması halinde hükümetten çekileceğini açıkladı. Hatta daha da ileri giderek Süleymaniye’yi federasyondan çekerek federal bölgeyi yıkmakla tehdit etti.

Bu tepkilere KDP içindeki Türkiye karşıtları da destek verince Erbil yönetimi giderek operasyona karşı bir pozisyona geçmeye başladı.

Yani iki düşman ABD ve İran, Bağdat ve Erbil yönetimlerini Türkiye’ye karşı PKK’yı sahiplenme konusunda birleşmeye yöneltti, yöneltiyor.

Bağdat ve Erbil’den herhangi birisi “PKK’nın işgal ettiği topraklarımızdan çıkarılması için bu operasyonu destekliyoruz” dese Türkiye’nin işi çok daha kolay olur.

Ancak her ikisinin birden operasyona karşı çıkması halinde Türkiye’nin işinin güçleşeceğini bilen söz konusu güçler tüm kozlarını bunu sağlamak için kullanıyor.

Bu aşamada Türkiye’nin de tüm kozlarını sahaya sürmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ankara bir yandan Başkan Trump ile yoğun bir temas halinde olup ABD’nin Ortadoğu politikalarını etkileyen Obama dönemi artıklarının girişimlerini sınırlamaya çalışmalı bir yandan da Tahran’ı da “senin ne haltlar karıştırdığını bilmediğimi sanma” diye uyarması gerekir.

Bağdat ve Erbil yönetimlerine karşı da “su ve gıda” dâhil her türlü yaptırımlar masaya sürülerek, denmesi gereken şudur;

“PKK meselesi benim için beka meselesidir. Yarım asırdır ülkemizi tehdit eden terörün ortadan kaldırılması vazgeçilmez hedefimizdir ki bu aynı zamanda sizin de yararınızadır. Kaosun sürmesinden beslenen küresel ya da bölgesel kimi güçlerin sözlerine güvenip kardeşlik ve komşuluk ilişkilerimize zarar verecek yaklaşımlardan uzak durun. Aksi halde ben hem size rağmen bu operasyonları yürütürüm hem de karşıma çıkmanız halinde sizi de hedef almaktan çekinmem.”

Gerisi sizin bileceğiniz iş…