Kendisine zerre kızmıyorum, sanatıyla boy gösteremeyeceğini anlayınca gündemde kalmak için bu açıklamaları bilmeden yapması düşünülemez, "Mick Jagger" olmaya özendi desem onun hiç değilse Rolling Stones'i var, ya Can Yaman'ın neyi var?

Can Yaman adında bir arkadaş var. Türk dizilerini izlemediğimden olacak bu arkadaş televizyonlarda oyuncu olarak boy gösteriyormuş.

Hatta o kadar “yaman” bir arkadaş ki son günlerde “Mick Jagger” olmaya soyunmuş, libidosu tavan yapmış.

En sondan bir önce şöyle demiş:

“Ben hep şunu söylüyorum, oyuncular ikiye ayrılıyor; Libidosu olanlar, libidosu olmayanlar...”

Sanırsın porno film çekiyor, oynadığı dizilerin kalitesi dördüncü sınıf olmaya aday ama gündemde kalma işini çözmüş, en son İspanya’da bir televizyon kanalında bir kadın hayranı “Can Yaman’ın bu dünyadan olduğunu kanıtlayacak bir şeyler anlatabilir misin?” diye sorunca Recep İvedik’in bile esprilerini aratarak şu cevabı patlatmış:
“Arka odaya geçelim.”
Kendisine zerre kızmıyorum, sanatıyla boy gösteremeyeceğini anlayınca gündemde kalmak için bu açıklamaları bilmeden yapması düşünülemez, “Mick Jagger” olmaya özendi desem onun hiç değilse Rolling Stones’i var, ya Can Yaman’ın neyi var?

Koskoca ülkede magazin sayfalarında boy göstermeden, sadece sanatını konuşturan, tiyatrosu kapalı gişe oynayan Emmy ödüllü Haluk Bilginer’in yanı sıra böyle “yetenekleri” görünce gözlerimiz yaşarıyor.

Peki “oyunculuktan” ziyade böyle “dirty talk” benzeri şeylerle gündeme gelmenin anlamı ne?

Koca bir hiç!

Ama biliyorum bu ülkede “hiç” şeyler yaparak gündemde kalan bir ton insan var.

Yurtdışına çıkınca da yaptığın işler değil, şişirilmiş vücudunun libidosu ve erotik sözlerin cezbediyor, o kadar.

***

Yurtdışından bahsetmişken geçtiğimiz günlerde Berlin’e giderken pasaportuna el konulan Hasan Cemal aklıma geldi.

Yer yarılsa, okyanuslar taşsa, Hasan Cemal’le fikir olarak yan yana gelmem mümkün değil.

Gezi olaylarından tutun da 17-25 Aralık yargı darbesine, 15 Temmuz darbe girişiminden tutun da Türkiye’nin genel siyasetiyle ilgili çok farklı noktalardayız.

Ama bazen (hatta her zaman) adaletli olmak kendimiz gibi düşünmeyenler için de söz konusu.

Hasan Cemal kaçmak isteseydi zaten çoktan kaçardı.

Ortalık “Kahramanın Yolculuğu” gibi basit kitaplardan geçilmezken böyle bir kararla Cemal’e “ucuz kahramanlık” yazıları yazdırmaya değer mi?

Neyse ki bu karar iptal edildi de bir yanlışın önüne geçildi.

***

Bu kararın kaldırılmasında “Yargı Reformu’nun” etkili olduğunu düşünüyorum. Bu reform etkisini kadın cinayetlerine verilen cezalarda da görmek istiyoruz.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Ayşe Tuba Arslan cinayetiyle ilgili yaptığı açıklama umut verici:

“Burada herkesin iki elini başının arasına alıp düşünmesi gerekir. Nerede ihmaller yapıldı bunun düşünülmesi lazım. Ayşe Tuğba Arslan şimdi aramızda olabilirdi. Bu can kurtarılabilinirdi dediğimiz nice canlar aramızda olabilirdi. Bu feryadı işitmeyen uygulamaya HSK her türlü müeyyideyi yapacaktır.”

Yeter mi, yetmez. Öyle emsal niteliğinde cezalar verilmeli ki bir nebze olsun bu cinayetlerin önüne geçilsin.

HAFTAYA SALI: Kadın cinayetlerini yazacağım. Ataerkilliği uçkurunun peşinde koşmak sananlara bir “dur” demek gerekiyor artık.