İkinci Yeni Şiiri birden fazla şairin Garip Akımına bir tepki olarak kendi bireysel katkılarıyla oluşturduğu ve zamanla belli temalar etrafında kuramsallaştırdıkları bir şiir akımıydı.

İkinci Yeni Şiiri birden fazla şairin Garip Akımına bir tepki olarak kendi bireysel katkılarıyla oluşturduğu ve zamanla belli temalar etrafında kuramsallaştırdıkları bir şiir akımıydı. Geçen haftaki yazımda bundan bahsetmiştim. Temel unsurlar şunlardı: Bazen anlamsızlığa kaçacak kadar gerçekten kopuk imgeler, hiç duyulmamış isim ve sıfat tamlamaları ve neredeyse dünyadan ve toplumdan kopuk gibi gözüken bir bireysellik. Rüyalar ve gerçeklik iç içe geçmiş bir şekilde yan yana sunulurken sıradan insanın dilinden uzak uçlarda seçkin bir dil… Eğitimsiz çoğunluğun değil eğitimli azınlığın zevkine hitap eden bir şiir anlayışı… İşte İkinci Yeni’nin en yakışıklı ve en âşık şâiri Turgut Uyar… Bugün onun şiiri hakkında sizlerle sohbet edeceğim…

TURGUT UYAR’IN KISA HAYAT HİKÂYESİ VE ESERLERİ

4 Ağustos 1927’de Ankara’da doğdu. Annesi ev hanımı babası ise askerdi… O da babasının yolundan giderek Bursa Işıklar Askeri Lisesi’nde okumuştu. Ancak askerliğin ona göre bir şey olmadığını anlamıştı. 1947 yılında 20 yaşında iken annesinin isteği üzerine ilk eşi Yezdan Şener’le evlendi. Düşünün 20 yaşında bir çocuk evleniyor… Cumhuriyetin bu ilk kuşağı gerçekten erken olgunlaşan bir kuşaktı. İlk şiir kitabını 1949’da yazdı: “Arz-Hal”… İkinci kitabı “Türkiyem” ise 1952’de basıldı. Bu iki kitabında biraz halk şiiri etkisi, biraz Cumhuriyet devrimlerinin verdiği bir idealizm biraz da Garip Şiirinin etkisi vardı. Onun gerçek anlamda Turgut Uyar olması için 1959’da çıkan üçüncü kitabını beklemek gerekiyordu: “Dünyanın En Güzel Arabistanı”. Kapitalist toplumda yalnız kalan şehirli bireyin problemlerini, sıkıntı ve açmazlarını, yeni ve soyut bir şiir tarzıyla anlattı. Buradaki şiir anlayışını “Tütünler Islak” (1962) ve “Her Pazartesi” (1969) adlı kitaplarında da devam ettirdi.

1966’da 19 yıllık evliliğin ardından ilk eşinden ayrıldı. Bu yıllarda Cemal Süreya ve Tomris Uyar’la mektuplaşmaya başladı ve 1969’da büyük aşkı Tomris Uyar’la evlendi. 1970 yılında yayınlanan “Divan” adlı şiir kitabında Klasik Türk Şiiri şekillerinden yararlanarak şiirini zenginleştirdi. “Toplandılar” (1974) ve “Kayayı Delen İncir” (1982) Turgut Uyar’ın kapitalist ekonomide eşitsizliğe ve sınıf mücadelesine kendi tarzında kapalı bir şekilde değindiği eserleri oldu. 22 Ağustos 1985’te sirozdan vefat etti.

TURGUT UYAR ŞİİRİNİN ANA TEMALARI

Turgut Uyar ilk iki kitabından sonra gerçek şiir macerasına başlar. Yazının başında bahsettiğim bireysel problemlere dönük, kapalı bir şiir tarzına yönelir. Kendisi zaten yenilik yapmak için hataların yapılacağını, hatta yenilik için hataların gerekli olduğunu söyler. Yeni bir şiir dili oluşturmak için o hataları kendisi de çokça yapar.

Turgut Uyar şiirinin ana temaları şunlardır: Doğa sevgisi, şehirli insanın yalnızlığı, rüyalar ve gerçekliğin iç içe geçtiği bir sürrealizm, içten içe gelişen emekçi sınıf savunusu ve cinsellikle iç içe geçmiş bir aşk tanımı.

Doğa sevgisi: Kendisi şehirli bir insan olmasına rağmen kent hayatından pek hazzetmez, içten içe dağlarda, doğada bir Robinson Crusoe gibi yaşamayı özler.

Şehirli insanın yalnızlığı: Gelişmekte olan bir kapitalist ekonomide, hele 1950’li yılların Soğuk Savaş şartlarında kapitalist sistemin yarattığı yapaylık, insanın kendine ve çevresine yabancılaşması, dayanışmanın yerini rekabetin, insan soyluluğu ve erdemlerinin yerini güç ve para elde etme hırsının alması şairleri de bir yol ayrımına getirir: Ya sosyalist gerçekçi bir çizgide doğrudan topluma hitap eden siyasi bir şiir, ya da sistemden -görünürde- kaçarak bu eşitsiz ve acımasız düzenin bireyin ruhunda yarattığı tahribatı anlatan kapalı bir şiir. Turgut Uyar ikinci şıkkı tercih etti.

Rüyalar ve gerçekliğin iç içe geçtiği bir sürrealizm: 20’inci Yüzyılın en önemli atılımlarından birisi olan Freud’un Psikanalizi geliştirmesi ve bilinçaltının insan davranışlarını açıklarken öne çıkması sanatın her dalını etkilemiştir. Bilinçaltı denince rüyalar akla gelir. İşte sürrealizm – gerçeküstücülük rüyalar yoluyla hem sanatçının hem de okuyucunun bilinçaltına hitap eder. Rüyalar yoluyla gerçek algıların ötesinde bir iç âhenk yaratılır.

Emekçi sınıf savunusu: Turgut Uyar sosyalist gerçekçi bir şiir anlayışına sahip değildir. Ancak son iki kitabında kapitalist sistemdeki emek sömürüsüne ve eşitsizliğe tepkisini kendi tarzında sergiler.

Cinsellikle iç içe geçmiş bir aşk tanımı: Klasik Türk Şiiri ve Şark sanatında aşk soyut bir kavram olarak ele alınır. Mutlak aşk Allah’a duyulan aşktır ve dünyevî olan her sevgi Allah aşkının yansımasıdır. Turgut Uyar, her ne kadar gelenekle ilişkisini koparmadan onu farklı bir biçimde sürdürse de, aşk tanımı tamamen dünyevîdir. Onun şiirinde aşk coşkun duygular kadar tensel hazları da içerir. Burada Turgut Uyar’ın tam anlamıyla maddeci olduğunu söyleyebiliriz.

Bu temaları görebileceğiniz “Dünyanın En Güzel Arabistanı” kitabının ilk şiiri Geyikli Gece’ye bir göz atalım:

GEYİKLİ GECE

Halbuki korkulacak hiç bir şey yoktu ortalıkta

Her şey naylondandı o kadar

Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.

Ama geyikli geceyi bulmadan önce

Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz

Yeşil ve yabani uzak ormanlarda

Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan

Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük

Bir yandan kaybolduk

Gladyatörlerden ve dişlilerden

Ve büyük şehirlerden

Gizleyerek yahut döğüşerek

Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı

Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk

Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza

Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları

Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk

Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz

Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

"Geyikli gecenin arkası ağaç

Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü

Çatal boynuzlarında soğuk ayışığı"

İster istemez aşkları hatırlatır

Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş

Şimdi de var biliyorum

Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz

Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli

Hiçbir şey umurumda değil diyorum

Aşktan ve umuttan başka

Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı

Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor

Biliyorum gemiler götüremez

Neonlar ve teoriler ısıtamaz yanını yöresini

Örneğin Manastır'da oturur içerdik iki kişi

Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek

Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı

Koltukaltlarımız gitgide tatlı gelirdi

Geyikli gecenin karanlığında

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa

Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak

Gümüş semaverleri ve eski şeyleri

Salt yadsımak için sevmiyorduk

Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz

Ne iyiydik ne kötüydük

Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa

Başta ve sonda ayrı ayrı olduğumuzdandı

Ama ne varsa geyikli gecede idi

Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan

Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda

Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında

Büyük otellerin önünde garipsiyorduk

Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte

Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız

Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk

Yahut bir adam bıçaklasak

Yahut sokaklara tükürsek

Ama en iyisi çeker giderdik

Gider geyikli gecede uyurduk

"Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede

İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı

Sultan hançerleri gibi ayışığında

Bir yanında üstüste üstüste kayalar

Öbür yanında ben"

Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım

Eskimiş şeylerle avunamıyoruz

Domino taşları ve soğuk ikindiler

Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık

Gölgemiz tortop ayakucumuzda

Sevinsek de sonunu biliyoruz

Borçları kefilleri ve bonoları unutuyorum

İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada

Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum

Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum

İyice kurulamıyorum saçlarını

Bir bardak şarabı kendim için içiyorum

"Halbuki geyikli gece ormanda

Keskin mavi ve hışırtılı

Geyikli geceye geçiyorum"

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

Haftaya Turgut Uyar ve Divan Şiirinden bahsedeceğim.