Türk-İslâm kültür dünyâsı ve estetik anlayışı olan bu iki önemli konunun, bir çatı altında ve kurumsal olarak bir müzede bir araya gelmesi, kültürümüzü devamlılığı açısından çok önemli bir hizmettir.
Türk-İslâm estetik zevkinin imâl zeminlerinden hat ve tespihin kültürümüzde büyük önemi vardır. Harfleri âdeta taşıdıkları anlama göre raks ettiren ve kulaktan önce göze hoş gelmesini sağlayan hüsnü- hat sanatımız, tek başına İslâm ve Türk kültür terâzisinin bir kefesini dolduracak kadar keyfiyete sâhiptir. Bu sanatın en güzel eserlerinden biri de “Hilye” olarak bilinen istiflerdir. Hilye’de Peygamber Efendimiz’in Hz. Ali’den rivâyet edilen fizikî özellikleri anlatılır.
Tespih ise, İslâm’dan önceki dinlerde de bulunmasına rağmen, âdeta İslâm’la özdeşleşmiş ve İslâm kültürünün rafine estetik zevkiyle geliştirilmiş bir unsurdur. Tespih koleksiyonculuğu ekonomik durumu uygun olan Müslümanlar için en yaygın uğraş alanıdır. 99’luk, 33’lük ve hatta “kerata tespihi” olarak bilinen 17’lik çeşitleri olan ve kehribar, fildişi, ahşap ve altın, gümüş gibi değerli mâdenler kullanılarak yapılan tespih, ismini namazdaki önemli bir sünnet olan tespihattan alır.
Türk-İslâm kültür dünyâsı ve estetik anlayışı olan bu iki önemli konunun, bir çatı altında ve kurumsal olarak bir müzede bir araya gelmesi, kültürümüzü devamlılığı açısından çok önemli bir hizmettir. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı başkanı Mehmet Çebi’nin gayret ve emekleriyle kurulan Hilye ve Tespih Müzesi, İstanbul Süleymâniye’deki Sivayuş Paşa Medresesi’nde açılmıştır. 2016 yılının ilk günlerinde açılmış olan müzeye gitmek benim için yeni nasip oldu. Bu gecikmeden dolayı kendime kızmadım değil.
Müzede Mehmet Cebi’nin kendi koleksiyonundan 500 civârında tespihin yanı sıra, klâsik ve modern tarzda farklı boyutlarda yapılmış birçok hilye-i şerif sergileniyor.
Siyavuş Paşa Medresesi’nin bulunduğu bölge, İstanbul’un en eski ticâret merkezi olduğu için etrâfı fazlasıyla kalabalık ve gürültülü. Ancak medresenin kapısından girince başka bir dünyaya girdiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Vakti ve imkânı olan herkesin ve özellikle çocukların gitmesini ısrarla tavsiye ederim.
Ama…
Müzenin târihî ve içeriği açısından onca güzel tarafı bulunmasına rağmen, ilgili ve yetkililerin dikkatini çekmek istediğim birkaç husus var. Bunlardan birincisi hediyelik eşya eksikliği. Dünya müzelerinde gördüğümüz hediyelik eşya bölümünün bir an önce burada da açılmasında yarar var. Orijinal olmasa da, tespih ve hilye örneklerinin yanında, kalem, defter, ajanda, anahtarlık gibi eşyâların satıldığı bir bölümün açılmasında yarar görüyorum.
Diğer bir husus ise odaların ikisinin kapısındaki İngilizce tabelalar. Medresenin havasına uygun basit ve işlevsel olarak düzenlenmiş çay ocağının kapısına “Cafe” ve diğer bir odanın kapısına “Technical Room” yazılmasında hiçbir anlam göremedim.
Ayrıca medresenin avlusunda bulunan palmiye ağacı da başka bir tezat oluşturuyor. Çınar, meşe, selvi ya da “Türk ağacı” olarak bilinen ardıç dururken, hem İstanbul’un iklimine hem de medresenin mimârisine uygun olmayan palmiye ağacının daha uygun bir ağaç dikilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ağaç yerine küçük bir şadırvan da çok hoş olurdu.
Son husus olarak, bekçi kulübesinin içinde sigara içen ve dolayısıyla ziyâretçilere bilgi vermek için açtığı küçük pencereden yoğun bir sigara kokusu çıkmasına sebep olan güvenlik görevlisinin de uyarılmasını tavsiye ederim.
Her şey bir tarafa, Allah bu müzede emeği olan herkesten râzı olsun inşallah.