İnsan kalbi çok hassas ve incedir. Naif ve kırılgandır.

ANGARYALARDAN KURTULUN

Bir çoğumuz zamanında çok şeye hayır diyemediğimiz için iyi niyetimizden, yardım severliğimizden dolayı hep evet dedik. Ama zamanla o yardım için destek olduğumuz işler asıl işimizmiş gibi bize dayatıldı. Artık işlerin altından kalkamaz olduk. Evde, iş yerinde dayatılan tüm bu işlerden kurtulup esas işimize dönme vakti gelmiştir. Devir değişmiştir sizin ilerlemeniz ve bu döngüden kurtulmanız için bir zamanlar evet dediğiniz o şeyleri bırakmanız ve hayatınızı sadeleştirmeniz gerekmektedir. Zihinsel olarak ilkelerinizle çatışmamak için eski düzenle vedalaşıp, yeni bir düzene yelken açmak için lazım olan sadece inancınızdan kaynaklanan cesaretinizdir. Hak kelamı destur dedi mi hiçbir şey önünüzde duramaz. En yalçın dalgalar bile ancak kararlarınız karşısında eğilir ve teslim olur.

HASSAS İNSANLAR

İnsan kalbi çok hassas ve incedir. Naif ve kırılgandır. Bazı insanlar doğuştan, yaradılıştan çok hassas ve çok farklı tartıya sahip olabiliyorlar. Bu insanların adalet duyguları çok insana göre daha fazla gelişmiştir. Toplumsal olaylara çok duyarlıdırlar. Fiziki olarak da acayip seslere mesela korna sesine veya kamyon sesine karşı sinirleri bozulacak kadar duyarlıdırlar. En önemlisi de çok kolay affederler ama affettikleri kişi bu hassas insanı artık kaybetmiştir ama farkında bile değildir. Çünkü duyguları çok derinden yaşayan bu naif insanlar bir daha bu şekilde örselenmek istemezler ve kabuklarına çekilirler.

Yontulmamış insanlar

Maalesef günümüz toplumunda insanoğlu hassasiyetini büyük ölçüde yitirmiştir. Bakışlar donuk, anlamaktan aciz ve sadece kendini düşünen birtakım insanlar türemiştir. Eski dönemlerde bu tür insanların tedavi edilmesi gerektiğine inanıp bizim kültürümüzde şifahaneye gönderilir ve insan olma şansı verilirmiş. Batıda ise bu tür insanlar cüzzamlı muamelesi görülürlermiş. Toplum içinde bugün bir arada işte, sokakta, trafikte muhattab olduğumuz insan türünün yüksek oranı maalesef bunlardır. Eğitimi papağan gibi ezber yaptığımızdan beri çok şey kaybettik. Manevi değerlerimizin hasıraltı edildiği, düşünme, muhakeme ve kalp ile beynin birbirinden ayrıldığı pozitivist dönemin başından beri toplumsal travma yaşıyoruz. Bu eğitimin bir sonucu olarak yontulamamış insanlarla beraber toplum içinde kaynaşıyoruz.

Biz demek

Kadim kültürümüzün en önemli kurumlarından olan tarikat müesseseleri beşeri, insan haline getirmek için uğraşır, hiç bir şey olmasa bile topluma zarar vermekten kurtulur diye tarikat mektebine bağlı tutarlarmış. Kendini kardeşinden, komşusundan, iş arkadaşından dava arkadaşından üstün gören ego saplantısından kurtulamamış nice insanlar var ki bunların terazileri kuyumcu terazisi olmadığı için maalesef patates tartar gibi hassas, fikir sahibi insanları da öyle tartıyorlar. Oysa hassas inansın terazisinde kıymetli taşlar, madenler tartılır. Hassas insan başkasına değil zarar vermek kendisinden önce başkasını düşünür, sorumluluk duyar, kardeşinin derdini dert edinir, uykuları kaçar. Aynı davaya baş koyduğu arkadaşı ile birlikte sadece hedefe kilitlenir. Onlar için esas olan kişilerin kendisi ile birlikte bütün toplumun mutluluğu ve refahıdır. Bu kişiler çok geç anlaşılır, değer bilinirler. Ancak yine terazisi hassas olanlar bu nadide insanları anlarlar.

Azınlıktadırlar

Gerçekten azınlıkta olan bu tür insanlardan olduğunuzu anladığınızda yaşınız muhtemelen kırkı geçmiştir. İnsanlara şans vermekle uğraşmış ve koca yılları hassasiyet içinde yara bere alarak ama güçlenerek çıkmışınızdır. Hassasiyetle sarıldığınız arkadaş, akraba, dava arkadaşınızla artık içiniz kırılmadan, zarar vermeden tıpkı incecik bir camı mermer bir masaya koyar gibi bırakıp bulunduğunuz yerden çıkabileceğinizi anlamışınızdır. Çünkü hassasiyetle örülen yıllardan sapasağlam bir inanç ve özgüven bünyenizi sağlamlaştırmıştır. Artık kimse sizi yıkamaz ve bozmaz. Böyle birini tanıyorsanız onu hiç bırakmayın.

EY KUŞ GÜZEL KUŞ

Kanatları kat kat yüreği pır pır kuş; Uçmaya hazırsın bak hadi seni bekliyor rüzgâr, bulut, yağmur ve sımsıcak güneş. Hazır alem sana açmış kanatlarını. Bu kurtlar sofrasında yalnız değilsin hiç. Kuşların da dilinden anlayan var. Süleyman misali onlarla dertleşen, o da bir mahluk kanadı kırık olabilir, anlamak için el uzatmak gerekir diyen. Sadece kendine Müslüman olur mu mümin insan! O halde sende bırak kanadını özgürce havalan. Yerde, gökte seni tutan, kollayan var. Değişecek dünya sen uçtukça, inandıkça var olacak davan. Ey kuş güzel kuş! hoyrat bak son bahar. Çetin bu kış, ilkbahar ve yazı görene kadar. Senin kanatlarında tılsımlı bir toz çırptıkça alemi renklendiren, gözlerimi büyüleyen. Süleyman peygamberden beri kulağımda o ses: Sus sadece kanat seslerini dinle. Dinle o çırpınıştaki ahengi, zikri, duayı oku ve öyle üfle ki yüreğime bana daim rüzgâr olsun.

AŞIRILIKLARIMIZ

Hayatınızda neyi en çok yapıyorsanız, ondan tedrici olarak vazgeçmeye hazır mısınız? Zararlı şeyleri zaten kullanmamız doğru değil o yüzden sigara, alkol vesaire konularına hiç girmiyorum bile. Mesela çok konuşan biri misiniz? Çevrenizden bu tür tepkiler alıyor musunuz? Belki de giyime çok düşkünsünüz ve kendinizi durduramadığınız bir alışveriş hastalığınız var. Elinizden telefonu düşüremiyor musunuz? Çağımızın hastalığı olan bu durumun farkına varmalısınız. Veya konuşurken laf sokmaya mı meyillisiniz? Ya da konuşan kişinin bilgilerini mi düzeltmeye çalışıyorsunuz farkında olmadan. Siz söyleyin. Bir an durun ve düşünün benim şu konuda kendimde aşırı gördüğüm yanlarımı düzeltmeliyim diye düşünün? Farkında olmadan çok fazlalıklarımız var. Aşırı gülmek mesela. Aşırılıklarımızın farkına vardığımızda, gereksiz ve fazla şeylerden de kurtulursunuz. Tedavi olmak da böyle bir şey.

ARTI – EKSİ

Artı

Komşuluk hâlâ var

Mahalleler hâlâ var ve o kültür yaşatılıyor çok şükür. Küçük Çamlıca böyle bir yer. Hâlâ komşuluklar var. Oyuncaklar ve oyun tarzları değişse de çocukların sokakta oynadığı, birbirlerine gidebildikleri, yemekleri komşuda yedikleri hatta yatıya bile kalabildikleri komşularımız var. İçinde bulunduğumuz Muharrem ayında ellerinde tepsilerle kapı kapı aşurenin dağıtıldığı bir yer burası.

Eksi

Simit- Pilav

Kadıköy’de şöhretli bir lisenin yeni eğitim- öğretim açılış seremonisi sosyal medyada infial uyandırdı. Parçalanmış simit yağmuruna tutulan yeni öğrenciler biraz şaşkın ve nasıl davranacaklarını şaşırmış vaziyette bir sıra halinde toplanma yerine doğru yürüdüler. Simitleri fırlatanlar ise çok eğlenceli bir iş yapıyor görünüyorlardı. Bir yandan kahkahalar, bağrışmalar; şaşkınlıkla izledim. Ekmeği yerden kaldırıp yüksekçe bir yere koyan bir milletin evlatları olarak okulun açılışında böyle bir garabeti gerçekleştirmek nasıl bir zihniyetin tezahürü olabilir acaba? Öte yandan mezuniyet yıl dönemlerindeki pilav günleri de sıkıntılı. Zira yaşını başını almış mezunlarının birçoğunun şeker, kalp, tansiyon hastası olduğunu düşündüğünüzde bu yanlış geleneğin de değişmesi gerekiyor.

YOUTUBER! BİR SINIRIN OLMALI

Elimizdeki cep telefonlarıyla artık her türlü gerekli gereksiz görüntüye, videoya ve bilgiye (!) ulaşmak mümkün. Bir şeye erişebilmek kolaylaşınca erişilen şeyinde değeri düşüyor. Günümüzde bu açmazı yaşıyoruz. Bir sürü iletinin arasından iyi olanına karar vermek gerekiyor. Yani seçici olmak önemli hale geldi. O yüzden yeni yetişen neslin seçici olmayı öğrenmesi gerekiyor. Geçenlerde, Ümraniye’de adını vermeme gerek yok bir youtuber sokak ortasında insanlara acı biber tattırıyor. Yiyebilenler her biber başına 1 lira kazanıyor. Sokak ortasında yapılan bu gösteriye çocuklarda katılınca annelerin canının sıkılmasına neden oluyor. Zira bir tanıdığımın oğlu evine dönerken bu gösteriye rastlıyor ve bir biber tadıyor ama kendini eve zor atıyor. Çocuk ağzı, dili şişmiş vaziyette annesine durumu anlatıyor. Sormak istediğim soru şu; Bu tür gösteriler için gerekli izinler alınıyor mu? Biber yerine başka bir şey de tattırır mı? Kim bilecek öyle değil mi? Yapılacak işlerin bir anlamı, amacı ve değeri olmalı. Youtuber! Bir sınırın olmalı.