Kurban Bayramımız mübarek olsun.
Bugün milyonlarca kişi aileleriyle birlikte bayramı geçiriyor. Bayram aynı zamanda kim olduğumuzu hatırlamanın geçirdiğimiz günlerin, yılların muhasebesini yapmak için bir fırsat. Binlerce insani yardım gönüllüsü de dünyanın farklı coğrafyalarında Türk bayrağını taşıyarak kardeşlik bağlarını güçlendiriyor. Ne güzel. Nasip olmuş ve geçen yıl Doğu Makedonya’ya kurulan gönül köprülerinden birinde yer almıştım. Yüzyıllar öncesinin iskan politikasıyla Makedonya dağlarına gönderilen ve hala orada yaşayan Yörükleri gördüğümde neredeyse dudağımı ısıracaktım. Rumeli’nin bir dağının yamacındaki köy Anadolu’daki köyümüzün neredeyse aynısıydı. Evler, hayvanlar, traktörler, kurumaya bırakılmış tütünler, gelenleri dikkatli sözlerle süzen yaşlılar, bayram günü köyün içinde turlayan delikanlılar ve bayramın tadını çıkaran çocuklar ve Yörük kıyafetleri içindeki genç kızlar… Gördüğüm her şey sanki kendi köyümüzün kopyasıydı. Köydeki mütevekkil duruş, çiftçinin dertleri ve ziyaretten duyulan mahcup memnuniyet. Hatta İstanbul’dan gelen köylüler bile…
Bayramın ilk günü bu sefer Anadolu’dayım. Tüm kardeşlerimizle bir arada, herhangi bir burukluk olmadan baba ocağını şenlendirdik. Amcazadem kurbanı kesmeye geldi. Kendisi köyde kalmış ruh yoldaşımdır. Az konuşuruz ama aramızda kelimelere sığmayan bir itimat ve muhabbet vardır. Köydeki kadastro işlerinden söz etti. Miras yoluyla kuş kadar kalmış tarlaları birleştirme yoluyla büyük tarım arazilerinin oluşturulmasına imkan sağlayacakmış devlet. Kimseciklerin kalmadığı, el kadar tarlaların ekilip biçilmeye çalışıldığı köy için iyi bir haber. Amcazadem şeker otundan bahsetti. Kalorisi düşük bu bitki yüksek tatlandırıcı değerine sahipmiş. Büyük bir tarlaya kavuşursak şeker otu ekimini araştıracağız. Lavanta ekmek de var aklımızda ama nasip. Seni köye bağlamanın bir yolunu bulacağım diyor muzip bir şekilde. Konuştukça yarım akıllarımız birbirini tamamlıyor ve köyün geleceğiyle ilgili hayaller kurmaya başlıyoruz. Köyü seviyor, büyüdüğü toprakları, köyü merak ediyorum, babamın büyüdüğü toprakları. Bugüne kadar sadece ayağımın tekiyle bastığım toprakları. Ekip biçmekten anlamam ama planlama kısmında birlikte olabiliriz diyorum. Tamam diyor, oturup etraflıca bir konuşalım. Tamamdır amcaoğlu, tamamdır.
Toprağa bastıkça kendime yaklaştığımı hissediyorum. Neredeyse bin yıldan beridir ilk defa babamın çıktığı topraklardan fazla uzaklaşmış olamayız. Aklım Türkiye’ye gidiyor. Bizim büyük köyümüze, hepimizin büyük ovasına… Küçük miraslarla pay edilmiş zihinsel tarlalarımızın bereketsizliği canımı sıkılıyor. Keşke diyorum, gönlümüzün kadastrosu da yeniden gözden geçirilse de küçük tarlalar birleşse, ortak aklımızla bir akıl ovası kursak, sulasak büyütsek, türlü mahsullerle Türkiye’miz şenlense. Amcaoğlu ile bir araya gelip düşünebildiğimize göre Türkiye’nin zihinsel akrabaları da bir araya gelebilir diye umut ediyorum.
Bayram, Rabbimin bize en güzel hediyelerden biri. Birbirimizin değerini anladığımız, aramızdan gidenlere rahmet okuduğumuz ve bir sofra etrafına toplandığımız bir rahmet sofrası. Gönlümüzün kadastrosuna baktığımızda da bir yanımız Rumeli bir yanımız Anadolu… Eğer yürüyüp gittiysek yürüyüp gelebiliriz de, ihmal ettiğimiz gönül köyümüze…