İnternetin daha doğrusu akıllı telefonların hayatımıza girmesiyle hiçbir şey eskisi gibi olmamaya başladı.
Bankacılık sektöründe başlayan ve adına “internet şubesi” dediğimiz yenilik hızla diğer iş kollarına da yayıldı. Sonuçta insanların “kendi kendilerine” hizmet alabildikleri bu online çözümleri geleneksel yöntemlere tercih etmek için yeterince nedenleri vardı. Öncelikli neden hizmet almak için herhangi bir “hizmet merkezinde” fiilen bulunmama lüksü gibi görünse de hizmetin zamanının, türünün ve süresinin de “müşteri” tarafından belirlenebiliyor olması da bu akımı iyice yükseltti.
Dünyada son zamanlarda en hızla büyüyen elektronik hizmetlerden birisi de eSağlık uygulamaları. Burada bahsettiğimiz eSağlık uygulamaları ülkemizde şu anda kullanımda olan eNabız sisteminin çok ötesinde olan sistemler. Hasta ile doktorun aynı anda, aynı mekânda bulunmasına gerek duymayan, kamera ile birbirlerini görebildikleri veya bazı özel durumlarda sadece duyabildikleri teşhis ve tedavi yöntemlerinden bahsediyorum. İlk etapta kulağa biraz garip geldiğinin farkındayım ama tüm dünyada kocaman binalara kurulu hastanelerin de bu sayede yerlerini daha küçük ama daha kolay yönetilebilen kliniklere bırakması hedefleniyor. eSağlık uygulamaları sayesinde sağlık sisteminin sunumu değişiyor. Hatta geniş perspektiften dünyadaki uygulamalara bakıldığında bu yeni muayene sistemini hem özel sağlık sigortalarının hem de kamu sağlığını yönetenlerin hızla benimsediği görülüyor.
Çünkü tıp otoritelerinin, akademisyenlerin ve araştırma şirketlerinin raporlarıyla yorumlarına bakılırsa hasta ve doktor arasındaki kurulan iletişimin neredeyse yarısının elektronik ortamda gerçekleşmesi mümkün. Bu sayede zaman ve para başta olmak üzere birçok kaynaktan tasarruf edilmesi de sağlanabiliyor.
Hastalar da hem teşhis hem tedavi hem de kontrol sürecinde gerekli olmadıkça hastaneye gelmeyerek zamandan kazanıyor. Ayrıca eSağlık sistemlerinde hekim ile elektronik ortamda kurulan iletişim kaydedildiği için tekrar izlemek (dinlemek), hastalığın farklı bir evresinde başka bir doktor ile paylaşmak, ilgili ilgisiz başka rahatsızlıkların veya yan etkilerin takibinde kronolojik sıra ile geriye dönük eksiksiz kayıt takibi yapabilmek de mümkün oluyor.
8 veya 9 saatlik bir iş gününde ortalama 200 hastaya bakan doktor hikayelerinin sadece ülkemize özel olmadığını düşünürsek tüm dünyadaki sağlık sistemini hızlandıracak, daha efektif yöntemlere ihtiyaç var. Zaten Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkeler çoktan teşhis ve konsültasyon süreçlerini eSağlık süreçlerine taşımız durumdalar. Hatta reçete yazmak ve tedavi süreçleri de hastaya cep telefonu, tableti veya bilgisayarı üzerinden ulaşan doktorlar tarafından yönetiliyor.
Sağlık sisteminin dijitalleşmesi
İlk örneklerine “teletıp” denilen sağlık sektöründeki dijitalleşme aslında dünyadaki sağlık personeli sayısının nüfusa oranla azalması nedeniyle de çok önemli. Mesela ülkemizde 115 bin uzman doktor olduğu, 60 bin civarında da diyetisyen ve psikolog bulunduğu tahmin ediliyor. OECD verilerine göre Türkiye büyüklüğündeki bir ülke için bu rakamların neredeyse iki misli olması gerekiyor.
İki misli sağlık personeli neredeyse iki misli maliyet anlamına gelirken hastanın doktora, doktorun hastaya cep telefonu ekranı üzerinden ulaşabildiği eSağlık çözümleriyle daha fazla hastaya daha hızlı tedavi sunabilmek mümkün hale geliyor.
Birçok yabancı ülke eSağlık çözümlerini milli bir çözüm stratejisi olarak görürken ülkemizdeki mevcut yönetmelik doktorların hastaları ile internet aracılığıyla görüşmelerini engellemezken, hastalığın tedavi sürecinin bu yolla başlamasına izin vermiyor. Yani doktorlar hastalarına modern teknolojinin iletişim araçları ile reçete yazamıyorlar. Oysa ki Türkiye merkezli olmayan benzer sistem veya uygulamalar aracılığıyla ülkemizdeki hastalar dünyanın herhangi bir yerindeki doktor ile görüşüp, önerilen tedaviyi hayata geçirebiliyor.
Sağlık sektöründe bir reform yapacak yönetmeliğin hazır olmaması nedeniyle Türkiye’deki doktorlar başka coğrafyalardaki Türklere ve Türkçe konuşanlara da ulaşamıyor. En basit örneği ile Almanya’da yaşayan 3 milyona yakın Türk veya Türkçe konuşan Azerbaycan halkının sağlık harcamaları Türkiye’ye akamıyor. Kaldı ki doktorlarımız arasında bu hizmeti Türkçe konuşmayanlara da kendi anadillerinde sunabilecek yeterliliğe sahip olanların sayısının hiç de az olmadığı söyleniyor. Yani bir devlet politikası olarak eSağlık hizmetleri ele alındığında, sağlık sektörünün de ülkeye (şu ankinden daha fazla) döviz kazandırmak gibi bir hedefi olmaması mümkün değil.