Tam olarak tarih vermek gerekirse 19 Mayıs 2019'dan beri süregelen Huawei yasakları geride bıraktığımız hafta içinde sona erdi.
Olayı kısaca hatırlamak gerekirse Amerika Birleşik Devletleri başkanı Donald Trump, Çin’e uygulanan ticari yaptırımların Amerikan teknoloji şirketleri tarafından da uygulanması gerektiği uyarısında bulunmuştu. Ardından da bir Google şirketi olan Android, Huawei’nin Android lisansını askıya aldığını açıklamıştı.
Her ne kadar bu yeni gelişmenin mevcut telefonları etkilemeyeceği bilinse de türlü dedikodular arasında Huawei’nin batacağı da konuşulmaya başlamıştı. Tabii ki bu dedikoduların yayılmasında Çinli teknoloji devinin hiçbir açıklama yapmamasının da payı vardı. Başkan Trump’ın G20 Zirvesi’nde “Amerikan şirketleri Huawei’ye satış yapabilir” açıklaması sonrasında ise Huawei’ye uygulanan ambargo resmen kalkmış oldu.
İşin siyasi yanı olan ve Çin ile Amerika arasında yaşanan ekonomik savaşın detaylarına girmeden bu ambargonun çok sürmeyeceğini söyleyenlerdenim. Bundan sonra da Amerika’nın Huawei kozunu elde tutarak Çin yönetimi ile müzakerelere devam edeceğini düşünüyorum. Ancak Huawei için kötü dönemin bittiğine de eminim. Bana soracak olursanız artık Huawei’nin dipten ve derinden bir çalışma ile bir daha aynı şeyleri yaşamamak için atacağı adımlara şahit olacağız; kendi uygulama mağazası, kendi işletim sistemi ve daha fazlasından bahsediyorum.
Ben bu ambargo sürecinin Huawei’ye çok zarar verdiğini, özellikle en yeni üst seviye telefonu olan P30 ailesinin satışlarına büyük darbe vurduğunu düşünüyordum. Ancak geçenlerde Huawei P30 serisi telefonların tüm dünyada 10 milyon satış barajını geçtiğini öğrendik. Hatta bir önceki seri olan P20’ye göre 10 milyon barajına 62 gün daha erken ulaşmış. Bu rapor 30 Mayıs tarihine kadar gerçekleşen satışları kapsadığı için süreçle ilgili çok kesin çıkarımlar yapamasak da ben Trump’ın uygulanmasını talep ettiği ambargonun, bazılarının beklediği gibi Huawei’yi iflasın eşiğine getirmediğini düşünüyorum. Ancak tabii ki genel anlamda markaya büyük zararlar verdiğini de kabul etmek lazım.
Huawei’nin hiç mi suçu yok?
Yaşananlar karşısında tepkisini “Sorun çözülünceye kadar Huawei’ye pozitif ayrımcılık yapacağım” şeklinde dile getiren biri olarak pozisyonum çok net. Ancak bu demek değil ki Huawei’nin bence yanlış veya eksik yaptıklarını dile getirmeyeceğim.
Öncelikle Huawei’nin “filler tepişirken çimen rolü oynamasını” bir teknoloji meraklısı olarak kendisine yakıştıramadım. Bence şirket daha atak bir “suskunluk dönemi” geçirmeliydi. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada reklamları azaltması, kampanyaları durdurması bence çok mantıklı değildi. Acaba Huawei Çinli bir şirket değil de Avrupalı bir şirket olsaydı böyle davranır mıydı?
Öte yandan birçok insanın kafasında ZTE’den kaynaklanan bir “gizlilik ihlali” durumu var ve Huawei’nin en kısa zamanda gerekli aksiyonları alıp böyle bir şeyin olmadığı konusunda insanları temin etmeli. Eğer böyle bir şey varsa da tabii ki gereken önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor.
Çinli şirket olmanın bazı konularda tutucu davranmak anlamına gelmemesi gerektiğini düşünüyorum. O nedenle de markanın bir an önce hali hazırdaki müşterilerinin beklediği “yıkılmadık, ayaktayız” mesajını vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu mesaj potansiyel müşterilerin de hafızasına kazınacak kadar yüksek sesle verilmeli ve gerçekten çok güçlü olmalı.
Ve tabii ki Huawei kendi işletim sistemini sadece bir alternatif olarak değil, diğer cep telefonu üreticilerinin de kurtuluşu olarak değerlendirmeli. Teknoloji dünyasına tek bir ülkenin, şirketin veya görüşün yön vermemesi için gerekenleri yapmalı. Ne yazık ki şu an dünyada bunu yapabilecek Huawei’den başka bir telefon üreticisi bulunmuyor.