İngiltere'nin en büyük iletişim ve teknoloji şirketlerinden Vodafone'un Türkiye ayağı, yaklaşık üç yıl önce (tam olarak 17 Haziran 2016'da) beni çok şaşırtan bir hukuk mücadelesi başlattı.
En yalın haliyle söylemek gerekirse teknoloji yayıncılığına yıllarını vermiş, Kemalettin Bulamacı’yı mahkemeye verdi. Kemalettin Bulamacı’nın o gün btdunyasi.net adresli web sitesinde yayınlanan “BTK’nın Vodafone tutarsızlığı, devleti maddi kayba uğrattı mı?” başlıklı yazısı için erişim engelleme kararı çıkarttı, 100 bin lira tazminat istemiyle dava açtı ve 2 ila 5 yıl hapis istemiyle savcılığa şikayette bulundu. Kemalettin Bulamacı aleyhine açılan ilk dava tarihi üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra ikinci bir 100 bin liralık tazminat davası için daha girişimleri başlattı.
Nedense bu gelişmeler Türk basınında pek yer almadı. Günlük gazetelerin çoğu, televizyon kanallarının neredeyse tamamı bu gelişmeleri görmezden geldi. Devam eden celseler boyunca Vodafone Türkiye avukatları bence çok komik gerekçelerle temsil ettikleri kurumun haklılığını ispat etmeye çalıştılar. Yine bana soracak olursanız hayatları boyunca hiç yayıncılık yapmadıkları, iki cümle yazı ile kendilerini anlatmak zorunda kalmadıkları için btdunyasi.net sitesinde yayınlanan metnin bir haber olduğunu algılayamadılar.
Duruşmalar sırasında tazminat davaları (ve Vodafone’un istediği tazminat) birleştirildi. Aralık 2017’de mahkeme Vodafone Türkiye’nin tazminat talebini reddetti. Vodafone hukuki hakkını kullanarak istinaf mahkemesine gitti. İstinaf mahkemeleri, yargıdaki iş yükünü azaltmak için 2016’dan beri hukuk sistemimiz içinde bulunan bir kurum. İstinaf mahkemesi de ilk yargılama sonunda verilen ret kararını doğru buldu. Yani Vodafone Türkiye’nin tazminat talebi bir kez daha reddedilmiş oldu. Geride bıraktığımız temmuz ayı içinde (hukuk sistemimiz adli tatile başlamadan hemen önce) bu sefer de Vodafone Türkiye ilk iki mahkemenin verdiği kararı tekrar incelenmesi için Yargıtay’a taşıdı.
Sanırım Yargıtay’dan da bekledikleri karar çıkmazsa (eğer hukuk sistemimiz izin veriyorsa) bu dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar götürecekler. Gönlümden geçen hangi platform olursa olsun Vodafone Türkiye’nin taleplerinin reddedilmesi yönünde. Çünkü herhangi bir şirketin, herhangi bir nedenle, herhangi bir yayıncıyı mahkemeye vermesini kesinlikle doğru bulmuyorum.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı
Tüm bunlar olurken, yani hukuk sistemimiz sırayla Vodafone Türkiye’nin talebini reddederken Kemalettin Bulamacı da btdunyasi.net sitesinde yayınlanan yazısı için alınan erişim engeli kaldırmak amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 4 Temmuz 2019 tarihli kararında (kabaca anlatmak gerekirse) söz konusu yazının kamu yararına olduğuna karar verdi. Bu nedenle erişim engeli kararının kaldırılmasına hükmetti. Bu yazının erişime engellenerek “Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE” oybirliği ile karar verdi. (Anayasa Mahkemesi’nin karar metnini merak eden okurlarım, bu yazının yayınlandığı gün www.twitter.com/ersinakman hesabımdan yapacağım paylaşımdaki link aracılığıyla mahkemenin tam kararına ulaşabilirler).
Bana soracak olursanız Anayasa Mahkemesi bu kararı ile Vodafone Türkiye’nin sansürüne bir son vererek çok doğru bir karara imza attı. Süreci görmezden gelen gazetecilerin aksine “ifade ve basın özgürlüğü” konusundaki hassasiyetini gözler önüne serdi.
Vodafone Türkiye’ye tavsiyem konuyu daha da çirkinleştirmeden (zaten çoktan kaybettikleri bu davalar zincirine bir yenisini daha eklemeden) Yargıtay’daki başvurularını geri almalarıdır. Özgür basın başta Vodafone gibi büyük şirketler olmak üzere hepimizin haklarını savunacak, toplumun tamamı tarafından kabul edilmiş bir ortak düşünce yapısının da garantisidir. Hatta bana soracak olursanız Vodafone Türkiye’nin üzerine yapışan “sansürcü” etiketinden kurtulmak için Kemalettin Bulamacı’dan özür dilemesi de gerekir. İyi niyetini göstermek için bu süreç zarfında yayıncının yaptığı harcamaları karşılamayı da önerebilir. Halen açık olan savcılık soruşturmasının kapanması için de gereken adımları atmalıdır.
Sanırım iletişim kanallarının bu kadar açık olduğu bir çağda, dünya çapındaki bir iletişim şirketi “sansürcü” olarak anılmak istemeyecektir. Bazı yöneticiler bazı konularda yanlış kararlar vermiş olabilirler ki bu da onların profesyonel yaşamlarına kötü bir not olarak eklenecektir. Birkaç yöneticinin yanlış kararı nedeniyle koca bir şirketin “sansürcü” olarak isimlendirilmesini sanırım kimse doğru bulmayacaktır. Hele ki “özgürlükler ülkesi” olarak nitelendirilen İngiltere’den çıkan bir şirketin…
Kısaca şunu söylemek istiyorum: Benzer bir hata İngiltere’de yapılmış olsa, Vodafone İngiliz halkına ve İngiliz medyasına saygısı gereği ne yapacaksa, birebir aynısını Türkiye’de de yapmalıdır. Ne yazık ki Kemalettin Bulamacı dışında gerçekleşen süreç, şu an için başka bir çözüme izin vermemekte. Aksi durumda Türk halkı, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerine ket vurmaya çalışan her yapıya gereken cevabı, gerektiği şekilde verecektir.