Aslında bugün "Türkiye'nin Teknik Servis" sorunu başlıklı başka bir yazı okuyacaktınız. Ancak 8 Nisan günü Samsung Türkiye'nin noter aracılığıyla bana gönderdiği ihtarname elime geçtiği için konuyu değiştirmek zorunda kaldım.
Tahmin ediyorum ki şu an Samsung Türkiye’de çalışan herkesten daha düzenli bir meslek hayatım vardır; meslek olarak halen 1992 yılında Hürriyet Dergi Grubu’nda başladığım yayıncılık işinin içindeyim. Yani kariyerimde dün peçete (veya süt) satan bir şirkette, bugün elektronik devi Samsung’da yarın da bir finans kuruluşunda görev almak gibi profesyonel hayat için normal sayılacak zig zaglar yok. Bildiğim ve yaptığım tek iş yayıncılık.
Samsung da daha Türkiye’de ilk irtibat ofisini açtığı dönemden beri çok iyi iletişim kurduğum bir marka. Hem de geçmişte daha fazla, şu an giderek azalan sayıda arkadaşımın çalıştığı, zaman içinde terfi ettiği, başka kurumlara yönetici olarak geçtiği bir şirket. Cep telefonu sektöründeki yükselişi başladığından beri de doğal olarak yaptığım işin ana odağında olan markaların en başında geliyor Samsung.
Samsung markasını sevdiğim de bir sır değil. Geçmişte çalışma arkadaşlarım tarafından Samsung’a pozitif ayrımcılık yapmakla suçlandığım da oldu. Özellikle de Samsung Galaxy Note 7’de yaşanan büyük sorunlar sırasında neredeyse dünyadaki tüm teknoloji yayıncıları marka ile (en kibar şekliyle ifade etmem gerekirse) “dalga geçerken” benim koşulsuz destek vermem konusunda ne kadar eleştirildiğimi biliyorum.
Dedim ya, sevdiğim, sevildiğimi bildiğim bir markadır Samsung. Sevmek benimle ilgili ancak sevildiğimi anlayacak kadar deneyime de sahibim. Mesela bildiğim kadarıyla Türkiye’den Kore’deki merkezi ziyaret eden ilk gazetecilerden biriyim. Bugüne kadar kaç tane Samsung davetine katıldığımı inanın hatırlamıyorum bile.
Ancak ne olduysa son yıllarda aramıza bir kara kedi girdi. Samsung Türkiye ofisinde Kurumsal İletişim departmanının yöneticisi olarak çalışmaya başlayan kişi, sistematik bir şekilde benim marka ile olan tüm ilişkilerimi kesmeye başladı. Yaptıklarının doğru olmadığını kendisine birkaç farklı yerde, birkaç farklı şekilde söyledim.
Doğruyu söyleyen yayıncılık
Şunu yaptı, bunu yaptı diye burada uzun uzun anlatacak değilim. İsteselerdi Samsung Türkiye Başkanı DaeHyun Kim veya Samsung Türkiye Mobil İş Birimi Başkan Yardımcısı Cömert Varlık neler yaşandığını zaten bilirlerdi. Tıpkı bu kişinin sadece Samsung lehine haberler yapması için bir yayıncı grubu kurduğunu bildikleri gibi, bunları da bilirlerdi. Veya bilmelerine rağmen bilmezlikten gelmezlerdi. Ancak bilmedikleri şey kurulan yayıncı grubunun içindeki bazılarının sadece avanta telefon veya yurt dışı gezi ile yetinmedikleri ve verdikleri “hizmet” karşılığında Samsung Kurumsal İlişkiler Departmanı’nın yapacağı seçimlere de etki etmek istedikleri. Evet doğru okudunuz; benim iş ahlaklarını beğenmediğim bazı yayıncılar şu an Samsung Türkiye’nin basın davetlerine hangi gazetecilerin çağırılmayacağı konusunda Samsung’a baskı yapıp, sonucunu da alıyorlar.
Benim gibi yeri geldiğinde Samsung’un yaptığı yanlışlıkları açıkça dile getiren birinin tabii ki o güruhla anlaşması mümkün değil. Ayrıca Samsung, Türkiye’de gizli reklam yapıp son kullanıcıya karşı aldatıcı bilgiler verirken buna karşı son kullanıcıları uyaran ve yasal yollara nasıl başvurabileceklerini anlatan biri de Samsung Türkiye’nin iletişim ekibinin yeni yöneticisi için makbul değil. Aslında o kişi için “Benim babam da gazeteci, ben bu işleri bilirim” tavrının doğru olmadığını ima eden hiç kimse makbul değil.
Gelelim bu ihtar olayının sonucuna. Yaptığım işi Samsung’ta çalışan ve tek çabası “talented” sıfatıyla anılmak olan birinin isteklerine göre şekillendiremem. Samsung doğru yaptığı zaman alkışladığım gibi yanlış yaptığında da bu yanlışları dile getirmeye devam edeceğim. Yanlışların bana, temsil ettiğim yayınlara veya kullanıcıya veya başka yayıncılara yapılmış olması benim gözümde birbirinden farklı değil.
Medyanın bir kısmını satın alacak paranız olması, satın aldığınız medyayı yalan haberlerle ve yanlış bilgilerle doldurmanıza izin vermez. Yasalarımız bu konuda çok net. Tıpkı ihtarname elime ulaştığı güne kadar yaptığım gibi bugünden sonra da Samsung Türkiye (veya herhangi bir başka şirket) “iş ahlakı” sınırını aştığında karşısında beni bulacak. Gerçekleri dile getirmeye devam edeceğim.