"Muhalefetin erken seçim talebinin arkasında bugüne kadar çok fazla dillendirmediği plan Erdoğan'ın önümüzdeki seçimlerde daha önce "2 kez seçildiği için" aday olamayacağı iddiası. Oysa böyle bir durum yok."
Her ne kadar siyasal iktidar için bulunmaz nimet olsa da Türkiye’nin demokratikleşme yolunda en büyük eksikliği nitelikli bir muhalefetinin olmaması.
Öyle ya, “Türkiye’nin kötü yönetildiğini” iddia eden muhalefetin, iktidara gelirse Türkiye’nin sorunlarına nasıl bir çözüm getireceğini bilmiyoruz.
Son olarak sarıldıkları koz da Youtube’da dönen aslı astarı olmayan dedikodular.
Yapılan tüm anketlere göre de mevcut iktidara ciddi bir alternatif oluşturamayan muhalefet var.
Hal böyleyken muhalefetin öne sürdüğü “erken seçim talebi” nereden geliyor?
Bunun yapay bir gündem oluşturma çabası olduğunun farkındayım, zira erken seçim olsa bile 2 sene sonra tekrardan anlamsız yere seçim istemeyeceklerinin hiçbir garantisi yok.
Ortada erken seçimi gerektirecek bir tablo var mı peki?
Salgının da sebep olduğu ekonomik sıkıntılar elbette var, özgürlükler noktasında yaşanılan sorunların da farkındayım.
Lakin muhalefet öyle bir tablo çiziyor ki sanki “Türkiye batmış”.
Öte taraftan, dedikodu analistliğine soyunan medyamız pek gündemine almasa da Türkiye tarafından üretilen SİHA’lar ilk kez bir NATO ülkesi olan Polonya’ya satıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün de Zonguldak’ta enerjiyle ilgili yeni müjdeler vermesi bekleniyor.
Mesela kimse üzerinde durmuyor ama Erdoğan’ın yakın zamanda yakalandığını ifade ettiği FETÖ üyesi kim, ek olarak daha önce “petrol yok” diyerek üzerine beton dökülen kuyularla ilgili gelişmeleri de merak ediyorum.
Türkiye birçok alanda ciddi hamleler yaparken, terörle de mücadele edip dış politikada diplomasiye devam ediyor.
Muhalefetin erken seçim talebinin arkasında bugüne kadar çok fazla dillendirmediği plan Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde daha önce “2 kez seçildiği için” aday olamayacağı iddiası.
Oysa böyle bir durum yok, Erdoğan ilk cumhurbaşkanı olduğunda var olan anayasal statüyle şu anki mevcut durum birbirinden farklı.
O zaman çift başlı bir sistem varken yürütmenin başını başbakan oluşturuyordu, 2017 yılında yapılan yeni anayasa değişikliğiyle birlikte sistem değişti ve yürütmenin başı cumhurbaşkanı oldu.
Zira eski yasalara göre hareket etmek anayasa ve sistem değişikliğinden sonra mümkün olursa tarih boyunca yapılan tüm yasaları da kabul edip uygulamamız gerekir.
Değiştikten sonra yasaların geriye doğru işlemesi gibi bir süreç olamaz, son yapılan anayasa değişikliğiyle cumhurbaşkanının seçilme dönemlerini de içeren ve ileriye yönelik olan bir anayasal sürecin başlamasıyla birlikte bu konuyu tartışmak zaman kaybından öte olmayacak.
Dezenformasyonun önüne geçmek
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı normalleşme kararlarından biri de sinema salonlarının açılacağı yönündeydi. Bu karar 24 saat sonra değişti ve sinemaların 1 Temmuz’a kadar kapalı kalacağı açıklandı.
Karar Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkililerinin sektör temsilcileriyle görüşmesinden sonra alınmıştı. Sosyal medya dezenformasyonu ise gecikmedi, sanki bir “oldubitti” şeklinde karar alındığı yazıldı çizildi. Oysa sektörle bakanlık ortak karar vermişti.
Keşke karar alınmadan önce sektörle bir araya gelinip hazırlıklarını yapmaları gerektiği söylenseydi hem binlerce kişinin çalıştığı sinemalar açılmış olurdu hem de dezenformasyonun önüne geçilirdi.