İnsan gelişir, değişir ve yeni bir hayata evrilir.

KALDIĞIMIZ YERDEN DEVAM

Ramazan ayını geride bıraktık. Bu süre zarfında Buluşma Noktası yerine her gün sizlerle Ramazan sayfasında manevi iklimi yaşamaya, yaşatmaya çalıştık. Konuk yazarlarımızla birlikte hüzünlendik, bilgilendik, sevindik. Güzel bir Ramazan geçirdik şükürler olsun. Ardından bayram geldi. Tuttuğumuz oruçların hediyesi olarak Rabbimizin bayramına kavuştuk. Arkadan seçimler yapıldı. Şükür seçimleri de hayırlısıyla atlattık. Halkımız istikrar dedi. Hepimiz işlerimizin başına döndük. Bize düşen çok çalışmaktır. Yanlışlarla kanunlar çerçevesinde Hak için mücadele etmektir. İşimizi en iyi şekilde şikâyet etmeden şükür ile yapmaktır. Kaldığımız yerden devam inşallah.

DIŞARIDA KALMAMAK İÇİN DEĞİŞİMİ KUCAKLA

İnsan gelişir, değişir ve yeni bir hayata evrilir. Bu evirilme sadece insanla da kalmaz. İnsanın etrafındaki her şey buna bağlı olarak değişime uğrar. Değişime direnmek bir nevi mahkumiyete kendini zorlamaktır. En ağırıdır insanın kendine yaptığı bu eziyet. İnsan yerinde sayamaz, saymamalı. Statüko insanın doğasına aykırıdır.

Yenilenme

“Yaratıcı, yaratmaya doğru hareket eden ve daima kendisini yenileyen suretsiz, isimsiz, veçhi olmayandır” der İbnül Arabi. Her an yeni bir yaratma halinde olan Allah’ın halifeliğine soyunmuş insanoğlunun statükoda diretmesi kadar tuhaf bir şey olamaz. Adem Peygamberin dünyada seyrettiği serüveni bir statüko ile açıklanamaz. Adem Peygamberden mülhem tüm insanlığın bu dünyadaki yolculuğu sürekli bir değişime gidebilmesi için yenilenmeyi zorunlu kılmaktadır. Hakk’ın tecellisinde tekrar yoktur. Tekrar, darlık ve sınırlamaya yol açar. Yenilenmek esastır.

Statüko puttur

Fikir dünyamızda zaman içerisinde kemikleşmiş değişime direnmiş bir sürü yığın ezberden kurtulamazsak kalıpların içinde sıkışıp kalır, duvarlar öreriz. O duvarların ötesini göremez hale geliriz. Oysa Allah’ın sırrını keşfetmek için gayrete ve bunun arkasından da gelecek hayrete ihtiyacımız var. Zira değişim, keşfettiğimiz her sırrın ardından gelen hayretle devam eder. Putların kırılması için biz insanoğluna lazım olan alışkanlıklarımıza tapmayı bırakacak bir cesaret kıvılcımıdır.

Günümüzün putları

Asla değiştirmem dediğimiz her şey bizim felaketimizdir, putumuzdur. Başımıza gelecek en büyük imtihanımız asla dediğimiz şeylerdendir.

· Asla şu partiye oy vermem

· Asla şu adamla konuşmam

· Asla şu yemeği yemem

· Asla bu işte çalışmam

· Asla böyle biri ile evlenmem

· Asla barışmam

· Onsuz asla

Herkes kendi listesini yapmalı. Hayatta asla dediğimiz kalıplarımızdan sıyrılıp değişime odaklanmalıyız.

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak

Kavgayı değiştirmemek için değil, değişmek için vermeliyiz. Her an yeniliğe de yenilikleri de anlamaya hazır olmalıyız. Yoksa hayat kabusa döner. Baksanıza şu günlerde burunlarından soluyan ne çok insan var ortalıkta. Ortaya çıkan yeni durumu kabullenemeyen bir sürü vatandaş kavga etmek için fırsat kolluyor. Oysa değişimi isteyenleri anlamaya odaklansalar kendilerine de iyilik edecekler etraflarına da. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Etrafıma bakıyorum da arkadaşım, dostum dediklerimin birçoğu ya artık dostum değiller ya da başka yerlere gitmişler. Eşim dediğim kişi başka biri olmuş. İlk evlendiğim gibi değilsin diyenlerle dolu etrafımız. Oysa hiç kimse ilk günkü gibi değildir; olamaz da zaten. Esasen her şey tekamül içinde olmalı. Hayata bakış, hayata karşı verilen mücadeleyle de yeni hayatımıza zamanın ve mekanın ruhuna yenilikler katmalı yepyeni karekterler kazandırmalı.

Değişimi kucakla

Bir dünya para ödeyip cep telefonun yeni versiyonunu alıyoruz da dünyanın yeni sistemlere, düşüncelere, yönetim şekillerine ve etrafında gelişen yeni fikir akımlarına neden kafa yormuyoruz. Değişimi kucaklayamadığımız sürece oyunun dışında kalırız. Oyunun dışında kalan bir oyuncunun dışarıdan oyuna katkısı olamaz. Hepimiz değişimi kucaklarsak hep birlikte var oluruz. Hep birlikte zorluklara karşı dururuz.

OK YAYDAN ÇIKTI

Elindeki selfie çubuğunu ok ve yay gibi kullanmayı başarabilirsen sen de hedefine ulaşabilirsin. Elindeki aracı hangi amaçla kullandığını bilmelisin. Yani her işte, her şeyde amacının, hedefinin idrakinde olmalısın. Böyle olursa, o araç seni değil sen onu esir alırsın. Araç senin elinde insanlığın hizmetkârı olur. Selifie çubuğunun ucundaki ekranda kendini görüyorsun ya! İşte alem orada. Senin yüzünde sırlı koskoca alem. Sen kendini hafife alma! Senin içinde dünyanın cevapları, çözümler hepsi bir arada. Sen sadece hedefe kilitlen. “La Feta illa Ali La Seyfe illa Zülfikar” ile elindeki aracı yüreğinle birleştir. Zira, ok yaydan çıkınca geri gelmez. Ne için yola çıktığını bilirsen o yoldan boş dönmezsin.

BİRBİRİMİZ İÇİN SEVİNMEK VE BİRBİRİMİZ İÇİN ÜZÜLMEK

Dostluk birbirini sevmenin yanında birbiri için kaygı ve endişe duymaktır. Köydeki akan evinin çatısını tadilat ettirmek için köyüne giden bir dostum anlatıyor; “Bir, birbuçuk ay köyde tek başıma tadilat işleriyle uğraştım. Her gün yaşlı bir dostum beni evine çağırarak birlikte yemek yerdik. Tansiyondan dolayı yaşlı dostumun hastahanede yattığını da biliyorum. Aman makarnadan yemeyelim biz, ya da bir iki kaşıkla nefsimizi öldürelim der, birbirimize gülümserdik. Ben onu, o da beni uyarırdı.

Bir gün birlikte hayır yemeğine oturduk. Yöresel keşkek yemeği vardı. İkimiz de bu yemekten tıkabasa yedik. Tansiyon ve şeker hastası için bu yemek son derece sakıncalıydı. Akşam evlerimize gittik. Gerçekten üzerime bir ağırlık çökmüştü. Sabah zamanında kalkamadım. Kalkmaya çalışşam da başım fırıldak gibi dönüyordu. Tekrar uykuya dalmışım, ya da bayılmışım.

Öğlen sonrası olmuş derinden bir ses duyuyorum. İsmimle çağrılıyorum. Uyandım ve saat onaltıyı gösteriyordu. Benim her zamanki gibi ortalıkta görünmemem dostumu endişelendirmiş. Yaşlı dostum yürüme engeli olmasına rağmen, traktörüne atlamış bulunduğum yere kadar gelmiş. Çok endişelendiği yüzünden ve genel tavrından belliydi. Çünkü o beni merak ediyordu. Başıma kötü bir şey gelsin istemiyordu.“

Arkadaşlık ve dostluk birbirini anlamaya ve anlaşılmayla başlıyor. İyi ve kötü ihtimalleri düşünerek tutum almak insanın dostluğunu pekiştiriyor. Birbirimiz için sevinmek ve birbirimiz için üzülmek dostluğumuzun ve arkadaşlığımızın en başat özelliği olsa gerek...

PATATES – SOĞAN

Çok zaman geçmedi üzerinden o yüzden hemen hatırlayacağız. Seçim öncesinde patates soğan üzerinde oynanarak bir olumsuzluk algısı oluşturulmaya çalışıldı. Bir anda mutfağımızın en temel gıda maddesinin fiyatı üç katına çıkıverdi. Bu negatif fiyat seyri pazarda ve markette patates, soğan fiyatlarını katladı. Çarşıya çıkan kadınlar arasında şu konuşmaları duyar oldum: “Aman nedir bu ya? Yöneticilerin gözü artık lokmamızda!” Bu negatif haberin kasıtlı bir çalışma olduğunu ben biliyor ve etrafımdakilere anlatmaya çalışsam da sanki ben gazeteci değilmişim gibi bana inanmıyorlar ama akşamları malum TV kanalların patates, soğan zam haberlerine vah vah diyerek inanıyorlardı. Sonuçta seçim bitti patates, soğan fiyatları bir anda eskisinden bile aşağıya indi. Bunu pozitif görüp değerlendiren vatandaşlarımıza bir çift lafım var; bir ay patates, soğan yemeyelim bunu halka yapanı cezalandıralım. Patatesi stok edenler de aman patatesimiz depolarda çürüyor vaveylasını da haber kanallarında izlemekteyiz. Doğrusu fahiş hiç bir ürüne yaklaşmamak gerek. Onsuz ölecek değiliz ya!

ÇİRKİN KÖPEK YARIŞMASI

Batıdan çıkar hep bu tuhaflıklar. Geçenlerde ABD’nin bir eyaletinde çirkin köpek yarışması yapılmış. Bu yarışma köpeğin sahibine bin beş yüz dolar para kazandırmış. Yarışmada dokuz yaşındaki bulldog cinsi köpek en çirkin köpek seçilmiş. Sahibi gururlu ve mutluydu. Bu başarıyı elde etmeleri için uzun bir yolculuk yapmışlar. Sanki bir insandan, bilimsel bir başarıdan söz eder gibiyi. Haberi izlerken acıdım. Değerlerin bu kadar yozlaştığını görünce insanlık adına üzülüyorsunuz. Değerlerine öykündüğümüz insanların haline buradan da bakabiliriz. O yüzden biz biz olalım, kendi değerlerimizi tekrar tekrar birbirimize hatırlatalım. Bundan hiç yüksünmeyelim. Biz medeniyet olarak çirkini değil, güzellikleri ortaya çıkaran değerleri yüceltiriz. Bunu da bir kenara yazalım.