Şimdi iç dünyamıza ayna olma, ruhumuzdaki fırtınaların sesini dinleme zamanı. Yapacağımız şey basit. Aşağıdaki bazı sorulara dürüstçe yanıt vermek. Sonrasında da yüzleştiğimiz gerçeklere göre daha mutlu, daha huzurlu bir ruh hali için adımlar atmak.

Son zamanlarda çabuk sinirleniyor musunuz? Hiç olmadık anlarda birden öfke patlamaları yaşadığınız oluyor mu? İçinizden sık sık ağlama hissi geliyor mu? Yataktan kalkacak haliniz yok mu? Sürekli uyuma isteği ya da tam tersine uykusuzluk çekiyor musunuz? Banyo yapmak, saçınızı taramak bile sizin için bir külfet haline geldi mi? İştahınızda değişme oldu mu? Doymak nedir bilmeden tıkanırcasına yemek yiyor musunuz ya da tam tersine iştahınız kesildi mi? Sizi keyiflendiren şeylere ilginiz kalmadı mı? Ruhsal çökkünlük halinden şikayetçi misiniz? Baş, mide ya da boyun bölgenizde son zamanlarda ortaya çıkan ağrılar yaşam kalitenizi düşürmeye başladı mı?

Bu saydığım belirtileri gösteren bir dostunuza, arkadaşına ya da akrabanıza, ruhsal bir destek almasını önerdiğinizde çoğunun vereceği tepki bellidir; “Ben deli miyim ki, doktora gideyim.” En eğitimli kişiler bile bu reaksiyonu verir böyle bir tavsiyede bulunduğunuzda. Oysa ki, kalbimiz, kemiklerimiz, midemiz gibi ruhumuz da hastalanabilir. Virüsler, bakteriler, genetik bozulmalar, kazalar organlarımızın sağlığını bozarken, çocuklukta yaşanan travmalar, iş, eş kaybı gibi durumlar, ekonomik sorunlar da iç dünyamızın dengelerini altüst edebilir. Beyin kimyamızdaki değişimler, genetik gibi etkenler de altta yatan diğer nedenler olabilir. Kimi zaman da bedensel rahatsızlıklar sonrasında ruhsal hastalıklar gelişir. Kalp krizi, inme, baş dönmesi gibi sağlık problemleri sonrasında kaygı bozukluğu ve depresyon gibi tablolar ortaya çıkabilir. İşin en acısı, böyle durumlarda çoğu doktor hedef organı iyileştirmeye çalışırken, hastanın ruhunda olup bitenlere mercek tutmayı aklına getirmez. Hastalar ve hasta yakınları tarafından da beden-ruh sağlığı bütünlüğü hep gözardı edilir.

“300 MİLYONDAN FAZLA KİŞİDE DEPRESİF BOZUKLUK VAR”

Beykoz Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi sevgili dostum psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Mansur Beyazyürek’in verdiği bilgiye göre, depresyon, kaygı bozukluğu olan hastaların yalnızca üçte biri psikiyatriste gidiyor.

Günümüzde insanların yüzde 25’inin yaşamın bir döneminde ruhsal hastalıklardan etkilendiğini belirten Prof. Dr. Beyazyürek, “75 yaşına gelmiş kişiler arasında herhangi bir ruh hastalığı yaşamış olanların oranı yaklaşık yüzde 51. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre 300 milyondan fazla kişide depresif bozukluklar var. Kaygı bozukluğundan muzdarip hastaların sayısı ise 250 milyondan fazla” diyor.

Ruhsal hastalıkların tedavisi için bir psikiyatri uzmanına ya da psikoloğa gitme konusunda gösterilen direnç, ilaçlar konusunda da kendini gösteriyor. Yakınlarının iknası sonucu bir uzmana başvuran hastaların çoğu, bu sefer de reçete edilen ilaçları kullanmak istemiyor. “Ben bu sorunu ilaçsız da aşabilirim” diye düşünerek depresyon, kaygı bozukluğu, panik atak gibi sorunların tedavisinde kullanılan ilaçlara karşı direniyor veya ilaçları hekiminin reçete ettiği doz ve miktarda kullanmıyor. Hatta aniden kesebiliyor.

Bir uzmana başvurmadan, terapi görmeden, gerektiğinde ilaç kullanmadan sorunlarımızın dev dalgalarında mücadele etmeye devam etmek çok yanlış! Ritm bozukluğu, kulak ağrısı, görme kaybı gibi şikayetlerle nasıl ilgili hekimlerin kapısını çalıyorsak, iç dünyamızdaki karanlığa ışık olması için de psikiyatristlere ve psikologlara da başvurmayı ihmal etmemeliyiz.