Korona virüsüyle mücadelede İtalya gibi olmadık, sağlık sistemimiz çökmedi diye rahatladık mı?

Nedir bu bunalıma girmeler, güneşi görünce kendini sokağa atmalar... Ne oldu şimdi? Geçip gitti mi tüm riskler!

Korona virüsüyle mücadelede İtalya gibi olmadık, sağlık sistemimiz çökmedi diye rahatladık mı? Korona virüsünü ciddiye almamız için yoğun bakım yataklarının azlığı nedeniyle Covid-19’lu hastaların nefes açlığı içinde boğularak öldüğü İtalya’ya mı benzememiz gerekiyordu? Yoksa, yaşlıların korona salgını nedeniyle huzurevlerinde yalnız başlarına ölmelerinin acısını biz de mi deneyimlemeliydik? Veya çoğu kişinin sağlık sigortasının bulunmadığı ve korona tanı testlerine ve tedaviye erişimde sıkıntı yaşanan Amerika gibi mi olmalıydık?

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca ile uzman hekimlerin, “En riskli dönemlerden birindeyiz. Maske takmaz ve sosyal mesafeye dikkat edilmezse, ikinci hatta üçüncü dalga gelebilir” uyarılarına karşın, nedir bu akıl tutulması örneği sorumsuzca hareketler!

MEMLEKETİMİZDEN ACI AMA GERÇEK KORONA MANZARALARI

Aydın cehaletinin en tipik örneği olan Bağdat Caddesi’nde, Nişantaşı’nda maskesiz gezmeler... Aynı sofrada birlikte iftar yapıp, sosyal medyada poz vermeler... İki günlük sokağa çıkma yasağının sona erer ermez, gece yarısı arabayla Boğaz’da tur atmalar... Lokantasız, kafesiz ve oksijen yoksunu AVM’lere daha açıldığı ilk gün akın etmeler... Zincir marketlerde alışveriş yaparken dibimize kadar girip yeşil salata seçmeler... 1, 5 metrelik mesafeyi hiçe sayarak neredeyse yanak yanağa selfie çekmeler... Yasak olmasına rağmen mahalleye gizlice taziye çadırı kurmalar.. Aynı arabada klimayı da açıp birlikte işe gitmeler...

Peki, ya koronavirüs tedavisinin ardından taburcu edilen bir kişinin boğa kesip yakınlarına yemek daveti vererek hastalığı onlarca kişiye bulaştırmasına ne dersiniz? Ya da virüs bulaşmasın diye okuyup üfleyen bir kadının tüm mahalleye korona yaymasına! Keşke bunlar mizahi haberler olsaydı! Keşke! Türkiye’mizden acı ama gerçek korona ve insan manzaraları bunlar. Nasıl bir boşvermişliktir, nasıl bir sağlık bilincinden yoksunluktur anlamak mümkün değil!

KORONAYLA MÜCADELEDEN, KARANTİNADAN SIKILMAYA HAKKIMIZ VAR MI?

Nedir bu karantinadan sıkılmalar, öfleyip pöflemeler... İsyan etmeler, bunalıma girmeler... Oysa, daha yolun ortasındayız. Kovid-19 tanısı alan hastaların oranı önce üçlü, sonra ikili rakamlara düşmeli. İtalya gibi olmadık ve korona teşhisi konulan, yoğun bakımda tedavi altına alınan, solunum destek cihazına bağlanan hastaların sayısı azaldı diye Covid-19 savaşını kazandık mı zannediyorsunuz? İtalya gibi olmadıysak, bunu Sağlık Bakanlığı’nın, Bilim Kurulu’nun önerilerine, teşhis ve tedavi protokollerinin sürekli güncellenmesine, filyasyon ekiplerinin taramalarına ve tüm sağlık personelinin özverili çalışmalarına borçluyuz! Peki, koronayla savaşta biz vatandaşların sorumluluğu ne olacak!

Annelerine, babalarına, eşlerine, çocuklarına Covid-19 bulaştırmamak için neredeyse iki aydır otellerde ya da kiraladıkları evlerde konaklayan hekimlerimizi, hemşirelerimizi, tüm sağlık personelimizi bir düşünün! Sonra haftalardır, belki de aylardır yoğun bakım servisinde solunum destek cihazına bağlı koronalı hastaları ve yakınlarını aklınıza bir getirin lütfen. Şöyle bir sorun kendinize! Sıkılmaya, öflemeye, pöflemeye böyle bir ortamda hakkınız var mı gerçekten?

BİRİNCİ DÜNYA KOVİD-19 SAVAŞININ TÜRKİYE CEPHESİNDEKİ KAHRAMANLARI...

Hekimlerimiz ve tüm sağlık personelimiz, 1. Dünya Covid-19 Savaşı’nın Türkiye’deki ön cephesinde savaşıyorlar. Bazıları korona gazisi oluyor maalesef, bazıları da Covid-19 cephesinde uğradığı virüs bombardımanında hayatını yitirerek sağlık ordumuzun korona şehitleri arasına katılıyor.

Bir de ülkemizde korona virüsüyle mücadelenin arka cephesi var. Yaşlılar, diyabet, kalp yetersizliği, hipertansiyon gibi kronik hastalığı olanlar evlerinde karantinada kalarak sabırla ve özlemle korona riskinin geçmesini bekliyorlar! Ve, “Evde Kalın” uyarılarına uyan milyonlarca kişi... Hem kendilerini “koronadan” koruyorlar, hem de hastanelerimizin yatak ve yoğun bakım servislerinin dolmaması, hekim ve hemşirelerimizin omuzlarındaki yükün taşınamayacak boyutlara gelmemesi için evde kalıyorlar. Söyler misiniz, sizlerin bu güneşi görününce, bunalınca kendini sokaklara atan iflah olmaz sabırsızlığı, anlayışsızlığı yüzünden daha ne kadar evde kalacaklar? Restoranların ve kafelerin sahipleri, garsonları, komileri, yiyecek-içecek sektörünün tüm çalışanları daha ne kadar kepenk indirmiş vaziyette bekleyecek? Siz kendinizi güneşi görüp sokaklara attıkça, yakın temasta bulundukça, koronaya hafife alıp maske takmama yanlışına düştükçe Covid-19 nasıl gidecek ülkemizden? Sosyal hayatımızda yeni normale tam olarak dönmemiz nasıl mümkün olacak?

AVRUPA ÜLKELERİNDE 30-60 GÜN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI...

Ülkemizi, ikinci dalga, hatta üçüncü dalga riskiyle karşı karşıya bırakacak tutum ve davranışlarda bulunmaya kimsenin hakkı yok! Bu tür sorumsuz davranışlar eğitimle, kültürle, parayla, kariyerle ilgisi olmayan utanılası bir sağlık cehaleti değilse nedir?

Yunanistan’da 42 gün, İspanya’da yaklaşık 50 gün, İtalya ve Fransa’da 60 gün sokağa çıkma yasağı uygulandı. Çoğu ülkede de sokağa çıkma konusundaki kısıtlamalar kademeli olarak gevşetildi. Bize gelince... Çok klostrofobik bir milletiz! Nedense bazıları iki günlük sokağa çıkma yasağının sona erdiği gece yarısında bile kendini arabasıyla sokaklara atıveriyor. Sokağa çıkma kısıtlamasının uygulandığı şehirlerde pazartesi günleri caddeler, meydanlar dolup taşıyor!

Biraz sabır! Biraz sükûnet lütfen! Daha koronayla savaşın yarısındayız!