Salgından dolayı evlere kapandığımız ilk günlerden itibaren öfleyenler püfleyenler hala var mı bilmiyorum ama en azından etrafımda bunlardan çok az olduğunu söyleyebilirim.
Öncellikle coronayı neden Türkçe harfle yani k ile yazmadığımı açıklayayım. Dünyada covid-19 olarak bilinen bu melet virüsün her yere girdiği gibi güzel Türkçemize de girmesine izin veremezdik. Dilimizde televizyon, pardesü, abajur gibi daha nice birçok yabancı dillerden ama zamanla Türkçeleşen ve dilimize kazandırdığımız kelimeler var. Ama ya covid-19 ya da namı diğer corona virüs için aynı şeyi mi yapalım? Her yabancı kelimeyle karşılaştığımda ama bu harf Türkçede böyle okunmuyor der ve hemen kendi dilimizdeki harfi kullanırım. Ancak bu kez bunu yapmaya elim, gönlüm el vermedi. Çünkü bu virüsün Türkçe olarak okunmasına ve bize sirayet etmesini istemiyorum. Sen orada kal corona ve bir an önce yok ol.
Hala mı şikâyet!
Salgından dolayı evlere kapandığımız ilk günlerden itibaren öfleyenler püfleyenler hala var mı bilmiyorum ama en azından etrafımda bunlardan çok az olduğunu söyleyebilirim. Hz. Ali'ye sormuşlar: "Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır yoksa ceza mı?" İlmin Kapısı bize bir cevap verir: "Eğer bizi Allah'a yaklaştırıyorsa imtihandır. Uzaklaştırıyorsa cezadır."
O yüzden Allah’a yaklaşanlardan olmak için öncelikle vesveselerden kurtulmak, olumsuz düşünmeyi de bırakmak gerekiyor. Aksi takdirde kendi cehennemimizi yaratıyor ve ceza çektiğimizi düşünüyoruz. Bazı şeyleri akışına bırakmak, beklemek ama özlemle yeniden kavuşmanın vereceği o güzellikleri düşünerek zamanı evde ertelenmiş bir dolu işi yaparak geçirmekten daha güzel bir şey olmadığını da düşünmeliyiz.
Meşguliyetlerimiz ortadan kalktı demeye dilimiz varmasın. Bu teknolojik devirde bunu söylemek de büyük ayıp olur. Tabii istediğimiz an sokağa çıkamıyoruz, bahar gelmiş kırlarda, bayırlarda gezip ortalığa çöplerimizi savuramıyoruz. Doğa belki de yüzyıllardan beri ilk defa derin bir nefes alıyor, hava temizlendi, gürültü kirliliği yok en önemlisi de birbirimizi göremediğimiz için dedikodudan kurtulduk.
Yurt dışında olup da..
Türkiye’nin salgınla ilgili çok önceden planlar yapmış olduğunu özellikle şehir hastanelerinin yapılmasının ne kadar isabetli olduğunu çoğumuz anladık. Salgının baştan beri ülkemize girmesini geciktirmek için yapılan çabaları gördük. Başta sağlık çalışanlarımızın büyük özverileriyle ayakta duran sağlık sistemimizin ve vatandaşlarımızın tedbir için alınan önlemlere uymasıyla bugün bir felaketi yaşamıyoruz. Ancak benim üzüldüğüm FETÖ’nün veya başka vatan hainlerinin çarpıtılmış haberleri yaymak için yurt dışında yaşayan masum ve temiz vatandaşlarımızı kullanmalarıdır. Bazıları da bu haberlere özellikle inanmak istiyorlar ya o da ayrı..
Elimize bir fırsat geçti
Çocuklarımızla evin içinde geçirdiğimiz bu zaman sürecinde birbirimizi daha iyi tanıma fırsatı elde ediyoruz. Üniversiteye hazırlanan genç çocukları olan veya daha küçük yaştaki çocuklarımızla daha fazla zaman geçirip birbirimizi daha iyi tanıyor, geleceğe dair hayallerimizi konuşuyoruz. Birlikte yemek yapıyoruz yeni dünyada bizi neler beklediğini kurguluyoruz. Evdeki tüm dolap içlerini boşaltıp temizliyor; fazlalıkları, eskileri kıyıya köşeye tıkıştırdıklarımızı çıkarıyoruz. Yani büyük bir detokstan geçiyoruz; maddi ve manevi olarak. Bol bol okuyoruz, tartışıyoruz. Müzik aleti çalabilen varsa birlikte küçük ekibimizle müzik yapıyor ve filmler izliyoruz. Olumsuzlukları sıralamak kolay siz her şeye rağmen elinize alın bir kâğıt kalem başlayın hayatınızdaki tüm güzel yanları yazmayı. Nerden başlayacağınızı ben söyleyeyim: Sağlığınız yerinde mi, bu sorunun cevabı evetse hayata olumlu bakmak için büyük bir sebebiniz var demektir vesselam.
SAĞLICAKLA KALIN.. ESEN KALIN
Bazı sözler değer kazanıyor yeniden. Bilemezdik başımıza gelmeden. Diyor ya Kanuni Sultan Süleyman ki o kıtalara hükmetmiş olmasına rağmen; “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Şimdi birbirimize telefonda konuştuktan sonra kapatmak üzereyken veya sosyal medya ağlarında yazışırken sağlıcakla kal diyoruz. Ne güzel deyimmiş gerçekten; Sağlıcakla kal. Hatta Esen kal. Esen kal öz Türkçe bir deyim. “Esen mü sen? Yani iyi misin sen?, diye sorulurmuş. Herhangi bir şeyin iyi olması sağlıklı olması haliymiş. Eski TRT spikerlerinin çoğunlukla programı kapatırken kullandıkları bir veda sözüydü “Esen Kalınız”. Aynı zamanda selamlamak manasında da kullanılıyor esenlemek. İyi günler, hoşça kalın demek yerine sağlıklı günlerde görüşebilmek birbirimizin sağlık haberini alabilmek hepsinden daha bir önem kazandı artık. Rabbim tez zamanda bizleri esenliğe kavuştursun ve kelimelerin de kıymetini bilmeyi nasip etsin.
İYİYİM BEN
Ayak basacak toprak parçası kalmayıncaya dek bu şehri istila etmeye gözü dönmüşlerin arasından kaçıp gidebiliriz. Mecbur değiliz bu çarkın dişlileri olup ruhlarımızı öldürmeye. Seçenekleri görmezden gelip ellerimize kelepçe, ayaklarımıza prangalar takan bizleriz. Ekmeğimizi elimizden aldılar, gözlerimize beton gözlükler taktılar. İki kuruş konfor için neslimi tüketmeye yemin mi etmeliyim? Üretmeden ahkam kesmek ayıptır hanımlar, beyler. Kandırmayalım kendimizi! Bizi esir alan bu vahşi -izimlerin ortağı olmak zorunda değiliz. Sıkıştırılmış konserve kutuların içindeki zavallı mahkumlar misali ezilmek zorunda değiliz. Merak etmeyin ben iyiyim. Kendime geldim ve ayaktayım.
REKLAM KOKAN HAREKETLER
Ünlü bir tütün üreticisi firma, tütün yapraklarını kullanarak covid-19 virüsüne karşı aşı çalışmalarına başladıklarını duyurdu. Reuters haber ajansının bir haberine göre klinik öncesi araştırma seviyesinde bulunan aşı çalışmalarının aşıyı geliştiren birim olan Kentucky BioProcessing'in (KBP) haziran ayında başlayarak haftada 1 milyon ila 3 milyon doz üretebileceğini söyledi. BAT Bilimsel Araştırmalar Direktörü David O'Reilly, “Tütün fabrikası teknoloji platformumuzla önemli bir kırılma yaptığımızı ve COVID-19'a karşı savaşı kazanmaya yardımcı olmak için hükümetler ve tüm paydaşlarla çalışmaya hazır olduğumuza inanıyoruz” dedi.
Daha başka detaylar da bu haberin içinde bulmamız mümkün. Ama PR işini en iyi yapan sektörlerden biri olan tütün firmalarının bu hareketlerinin algıya yönelik olduğunu kaçırmıyoruz. Henüz dünya çapında çok ciddi kurumların dahi aşı çalışmalarına yönelik ortalıkta detaylı bilgiler vermezken “tütün” kelimesini kullanmak için oluşturulan bu haber çalışmalarının arkasında samimiyet bulmamız mümkün değildir. Coronavirüsten en çok etkilenen grubun sigara içenler olduğunu unutmayalım.
ARTI – EKSİ
Artı
Meslek liseleri
Bence bu salgında birçok kurumun yanında hepimizin takdirini kazanan meslek liseleri olmuştur. Belki de yıllardır Milli Eğitim Bakanlığının, Meslek liselerinin önemini vurgulayarak yaptıkları birçok çalışmalarda durumu ifade etmekte zorlanmış olabilirler ancak şu günlerde başta sağlık sektörü ve toplumumuzun tüm kesimlerinin ihtiyaç duyduğu birçok malzemeyi üretmeleriyle göz doldurdular. Önümüzdeki dönemde meslek liselerinin tercihler bakımından daha fazla rağbet göreceğine inanıyorum. Öğretmenleri ile birlikte gençlerimizin öz verili bir şekilde laboratuvarlarda dezenfektan, kolonya gibi çeşitli kimyasal ürünler yanında terzihanelerde maske, eldiven, siperlik, cerrahi maske üreterek fırsatçıların da önünü kesmişlerdir.
Eksi
TV programlarındaki sosyal mesafe
Bazı özel kanallardaki programların seyircili oturma düzeni maalesef dip dibe olmaya devam ediyor. Program sunucusunun konukla mesafesi de uygun değil. Televizyoncuların gündemden kopuk bir şekilde tavır sergilemeleri anlaşılabilir bir şey değildir. Bazı TV kanalları seyircili programlarındaki seyircili kısmını haklı olarak iptal bile etti. Bunlara bir şekilde toplumun gözü önünde oldukları için en azından iletişim başkanlığı veya RTÜK gibi kurumlardan uyarı gelmesi gerekiyor.
BAŞTA CİDDİYE ALMAK İSTEMEDİK
31 Aralık 2019 tarihinde Çin’de ortaya çıkan yeni tip Covit-19’u duyduğumuzda dünyanın bir salgınla karşı karşıya olduğunu bilemezdik. Mart başında DSÖ dünya genelinde virüsü pandemi ilan etti. Bu arada bizim TV kanallarında bazı bilim insanları da olayı hafife alarak işi magazinleştirdi. İşin ciddiyetinden çok youtuber bilimi yapanlara yer vererek bizleri ekranlara kilitlemeyi başardı. İsimleri saymama gerek yok çoğumuz bunları biliyoruz zaten. Benim altını çizmek istediğim konu TV’yi bir eğlence, magazin, boş zaman geçirme aracı hale getirenlere. Aynı konuklarla program döndürmeye çalışanların içinde elbette bilimsel veri ve kaynaklarla hareket eden ve konuklarını bu doğrultuda ayarlayan TV’ciler de yok değil. Ama her şeyde olduğu gibi onlar da azınlıkta. Şimdi geldiğimiz noktaya baktığımızda o TV’lerde boy gösteren doktor, doçent kimliklerine sahip olanların verdiği bilgilerin çoğu oyalama çıktı. Bugün sadece Bilim Kurulu’nun ve bakanın ağızından çıkanlara bakıyoruz haklı olarak.