İçinde yaşadığımız zaman içinde sık sık dile getirilen bekâ sorunu fenaya karşı bir duruş söylemidir.
HAFTAYA BUGÜN ORUÇLUYUZ
Çocuklar gibi şeniz. Mağfiret ayı o kuşatıcı, kucaklayıcı kutlu Ramazan mevsimine giriyoruz. Dualı, şefkatli, rahmet ayı kollarını açmış bizi bekliyor. Öyle sermest ve heyecanlıyız şimdilerde. Ne ekonomik veriler ne seçim sonuçları hiçbirini görmüyor gözlerim. Bir lokma ekmeğimi paylaşacağım gönlü kırık birini arıyorum. Sofram garip, guraba ile dolsun, yürekler huzur bulsun. Gelip geçici olan şu ahir ömrümüzde neyin derdi tasası efendim. Sormazlar mı adama onca yıl dünyada ne ettin, ne yaptın? Kimin gönlüne girdin? Hep ekmek parası peşinde öyle tatsız, tuzsuz bir ömür kalabalıklar içinde yalnız bir hayat neye yarar! Allah cümlemize şu Ramazan ayı hürmetine dünyadaki amacımızın bilincine varacak bir idrak versin. Tek kişilik de olsa bu idrak; önce kendimizi kurtarsın sonrada tüm insanlığı.
BEKÂ MESELESİ
İçinde yaşadığımız zaman içinde sık sık dile getirilen bekâ sorunu fenaya karşı bir duruş söylemidir. Yani millet olarak varlığımızı ilelebed sürdüreceksek, bekâ sorununu ortadan kaldırmamız gerekir. Bekâ sorunu neden yaşanır sorusunun cevabı ancak şuur halinde vevap verilebilir. Türk milleti inançlı ve iradeli bir millettir. Asla tefrikayı kaldıramaz. Milli birlik içinde olmamız gerekir. Batı tandaslı bütün değerler bizim özgürlüğümüze de bağımsızlığımıza da ters düşen değerlerdir. Unutmayalım ki şuursuzluk hali, bekânın tehlikeye girdiği, fenanın başlangıç halidir. Biz bu konuyu başka bir açıdan da işleyeceğiz.
Bekâya yol açmayan fenaya iltimas edilmez, diyor İbnül Arabi. Fena ile bekâ; bu iki kelimenin tasavvuf ilminde özel bir yeri vardır. Onlarca kitap yazılmıştır bu iki kelimeye dair. Ancak bizim işimiz burada bir tasavvuf terminolojisini tartışmanın çok ötesindedir. Biz gazetecilerin işi malum sosyolojiyi anlamak, ortaya koymak ve hayatın devamlılığına katkıda bulunmaktır. Hal böyle olunca fena ve bekâ terimine toplumsal açıdan bakmak gerekecektir. Toplumsal deyince bireyi de es geçemeyiz tabii. Nihayetinde toplum bireylerden oluşuyor.
Fenada yok olmak ve günahlardan arınmak
İnsan aynı zamanda beşerdir, kuldur ve hedefi fena taraflarından arınarak bekâya ulaşmaktır. Ama fena olmadan bekâya ulaşılmaz. Böyle bir şey mümkün değildir. İnsan önce şaşacak, yanlış yapacak. Hataların içinde yoğrulup kendinin farkına varacaktır ki; Hakkı müşahede etmek için bir ışık görebilsin. Hep doğru olan insan bile ben doğruyum dediği anda fenadadır. Fena yok olucu hatalarımıza, nefsimize ait şeylerdir. Fena varlığımıza aittir. İnsan fenada yok olurken yeniden bekâda tecelli etmelidir. Zaten günahlardan nedamet tövbe ve istiğfarla fenadan bekaya atılan bir adımdır. Kul her zaman Allah’ın rahmet, merhamet ve mağfiretine muhtaçtır.
Bekâ ahlaklı ve şuurlu olmayı işaret eder
Ancak Allah bakidir. Gerisi fanidir. İnsan kötü huylarından fani oldukça yerine iyi huylar gelip yerleştikçe baki olur. İnsan Hakk’a nisbeti ölçüsünde yaklaşır. Beka değişmez, yok olmaz. Hükmü de Hak ve halk içinde kalıcıdır. Bekâ cevherin özelliğidir. Klasik tasavvufta fena kötü ahlak, bekâ ise iyi ahlaktır. Doğru olmakla birlikte varlık bilgisinde her ikisi de mevcut ve gereklidir. İyiliğin değeri kötülüğün varlığı ile ortaya çıkar. Değerleri tanımlayabilmek için değersizleri bilmemiz gerekiyor. Her değer kendini yeniden yaratır, yaratmalıdır da. Her şey bir oluş içinde kendini devamlı kılar. Düşünceler bile yeniden oluşun içinde bir bilinç kazanmadıkları sürece statüko içinde kaybolup fenada kalırlar; yani işe yaramaz hale gelirler. Hatta daha da ötesinde güncellenmeyen her türlü düşünce, fikir zamanla insanı zehirleyerek zarar verir. Bu yüzden bekâ ve fena sadece ahlaka dair bir açıklama değil varlığa dair bir oluş çizer bize.
Her nefeste fenadan bekaya geçiş
Beka dairesel bir harekettir ve merkezinde Allah vardır. Bekada süreklilik vardır, kesintisizdir. Ancak fena bir doğrusal hareket üzerinde ileriye doğru bir şeye varmak, bir yere ulaşmak için yapılan kişisel bir harekettir. Buradan hareketle insanları yanlışları ve nefislerindeki arızaları ile kabul edebiliriz. Onları hoş görebiliriz. Bunu Batı tolerans şemsiyesi altında yapıyor. Buna fena makamı deniliyor ancak tüm bunların da ötesine geçebilir ve herkese ayrımsız hizmet edebiliyorsak işte bu noktada her nefeste yeniden diriliyoruz. Hem Allah katında hem de toplum nezdinde yüce bir mertebeye ulaşıyoruz. Böyle kimselerin hali de her nefeste yeniden dirilmek gibidir. Yeniden tazelenmek ve hiç ölmeyecekmiş gibi çalışanların hem de yarın ölecekmiş gibi Allah’la bir olanların halidir.
Devlet ebed müddet
Milli kimliğimizin en önemli unsurlarından biri millet olarak devletimizin bekası için gösterdiğimiz hassasiyettir. Türk devlet töresinde millet ve devlet birbirinin aynısıdır ve ayrılmaz birbirinin mütemmimidir. Çünkü millet devlet, devlet de millet için vardır. Ayrıca Devletin devamlılığı da esastır. Devleti oluşturan da millettir. Türk milleti 16 devlet kurmuş ve şu anki Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldız sayısı da, tarihteki 16 Türk devletini temsil etmektedir. Bu millet özüyle barışık olduğu ve kutsal mefkureye baş koyduğu müddetçe devletimiz ilelebed payidar olacaktır. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin vesselam!..
HÜVEL BAKİ
Eğer ölüm varsa bu dünyada bu dünya yalan demektir. Boş heveslere, gel geçlere, tamahlara aldanma demektir. Yalan faniyse eğer; hakikat beka olacaktır. Payidar kalan amelimiz, cari hasenemiz, değerli hatıralarımız olacaktır. Hakikatin özü ben olmaktan çıkıp, biz olmaya varmaktır. Bir milletin mayası hakikatle yoğrulmuş ise eğer, onun yolu Sırat-ı müstakimden geçer. Biz bir olalım, birlik olalım ki; hep birden Allah’ın ipine sarılalım. Birliği ve beraberliği tehdit eden ne varsa dimdik karşısında duralım. Bütün kötülükleri, ihanetleri birlikte bertaraf edelim. Unutmayalım ki; bu ümmet bütün unsurlarıyla Çanakkale’de savaşmış şehit düşmüştür. Sadece milleti değil, ümmeti yok etmek isteyen ne kadar hile, tuzak, desise varsa, onları çökertmek ve bitirmek inancımız gereği boynumuzun borcu olacaktır. Fenadan bekaya geçiş, yalandan hakikate sarılmakla olacaktır. Unutmayalım ki; hilalin kardeşi yıldızdır. O da bağımsızlığımızın sembolü göklerde dalgalanan albayrağımızdır. Ne bir türbem, ne mermerden yapılmış kabrim ne de bir mezarım olsun. Başımda sadece bir mezar taşım bir de up uzun kara selvim olsun. Mezar taşımda ne ismim, unvanım ne de bir şahnım olsun!.. Yeter bana bir cümlecik “Hüvelbaki”m olsun...
BİZİM SADELİK YALAN OLDU
Bizim gibi minimalistlerin en büyük sorunu nedir bilir misiniz? Sadelikten hoşlanan ve öyle bir yaşamda mutlu olabilen biri olarak en büyük sorun evdeki diğerlerinin hepsinin sadeliği anlayamamaları. Bir işkencedir bu durum. Çöpe attıklarınız bir bakmışınız evin içine girivermiştir yine. Vermek için toparladıklarınız; hoooppp nereye diye elinizden alınır. Her yerde gereksiz incik cıncık bir sürü ne işe yaradığı belli olmayan bir sürü ıvır zıvır hayatınızı altüst eder. Siz sadeleşmeye çalıştıkça bir bakarsınız ki akıntıya kürek çekiyorsunuz. Çok zordur, boğuluyormuş gibi olursunuz. Kendinize alan bile yaratamazsınız. Nasıl olacak ki? Aynı odayı paylaştığınız eşinizle sadeliğin yararları üzerince onca konuşmaların bir işe yaramadığını görmenin insanı nasıl da umutsuzluğa düşürdüğünü bilirim. Sonunda baş edemeyince kafanızı karıştıran bir sürü görüntü kirliliği içinde yaşamaya alışmaya ve görmemeye çalıyorsunuz. Sizce bir çözümü var mı bunun bir bilen varsa bana yazsın nolur?
ARTI
Prof. Dr. Nabi Avcı Anadolu Lisesi
Nihayet bir yıldır Prof. Dr. Nabi Avcı Anadolu Lisesine ait bir spor salonunun yapılması için yaptığımız dikkat çekme çalışmalarımız ses getirdi. Başta önceki Milli Eğitim ve Kültür bakanlarımızdan Sayın Prof. Dr. Nabi Avcı’nın destekleri ve himayesinde bu hafta perşembe sabahı yeni Ümraniye Belediye Başkanı tarafından gerçekleştirilecek kahvaltıda velilerin okul ile ilgili istekleri dinlenecek. Akabinde bizde verilen sözlerin takipçisi olacağız. Gençlerimizin lise yıllarını spor, kültür, sanat aktivitelerinde kendilerine yer açabilmeleri derslerinde başarılı sonuçlar elde etme oranını yükselmektedir. Ülkemizdeki tüm gençlerimizin ders dışındaki alanlarında yaşlarına uygun kendi yeteneklerini geliştirebilecekleri ve keyif alacakları hobilerle uğraşmaları onları her türlü zararlı düşüncelerden ve sorunlardan uzak tutacak ve kaliteli bir gençliğin yetişmesine neden olacaktır.
EKSİ
Ramazan alışverişi
Ramazan geliyor ancak gıda fiyatları çok yüksek. Bu kutlu aya girmeden önce keşke her yerde “Ramazan geliyor fiyatlar düştü” sözlerini duyabilseydik. Ramazan’da daha çok ihtiyaç sahibinin evine gıda girmesini sağlayabilseydik ve bunu bir seferberlik halinde tüm ülkeye yayabilseydik. Bu bir gelenek halini alsaydı. Hafta başı pazardaydım normal bir şeymiş gibi “Ramazan öncesi fiyatlar arttı” diyordu esnaf. Oysa bu normalleşmemeli. Tam tersi olmalı.
GEZİCİ KÜTÜPHANELER
Nerede bir otantik resim, nerede bir mistik manzara görsem mutlaka o resim ve manzara içinde kendimi buluveririm. Her çocuğun çocukluğundan kalan büyülü anıları vardır. Siyah beyaz anıların mutluluğu, huzuru biraz da hüznü vardır. Hayatımızın renkten renge geçen renkli mi renkli sinematografi bir görseli vardır. Kim bilir ki kamıştan tüfek ve düdük yapmayı, oyun oynamayı. Yalınayak koşmayı, ağaçtan meyve kopartmayı, durup dururken gülmeyi, gülümsemeyi, ya da çığlık atmayı. Hiç nedensiz sevinmeyi ve ümit edinmeyi. Nesilden nesile geçen nice kültürler vardır. Masallar, maniler, kibarı kelamlar. Nice dualar vardır... Şehirden uzak yaşayanlar mektep medrese, kitap defter yokluğu çeker. Nerede mektepler, nerede öğretmenler!.. Herşeyin bir çaresi vardır demişler ya!.. Çölde bile yaşasan açlık kıtlık susuzluk çeksen, bilgiye olan açlık ve susuzluk kadar etkili değildir. Nice Afrika çöllerinde yaşayan çocuklar açlık kampında, tahta levhalara yazılmış ayetlerden Kur’an öğreniyorlar. Kurtuluşun Kuran’dan olduğunu da iyi biliyorlar. Mektep dediğin kızgın çölde çalıdan çırpıdan yapılmış yerler. Sevgi, şefkat, merhamet dolu başlarında bir hoca... Cami yok, kütüphane yok, abdest alınacak, hatta su ihtiyaçlarını karşılayacak suyu, kuyusu yok!.. Bu Afrikanın kaderi belki!.. Dünyanın en otantik ve mistik kütüphanelerinden biri Kenya Kervan Kütüphanesi. Milli siyasetin gereği, ülkenin kırsal kesimlerine deve sırtında kitap dağıtımları yapılıyor 1985 yılından beri. Ne güzel bir uygulama!.. İki haftada bir Kenya'nın kırsal kesimlerini ziyaret eden deve sırtındaki gezici kütüphaneden her çocuğun iki kitap alma hakkı var. Bir sonraki ziyarette okunan kitaplar teslim edilerek yerine yeni kitaplar alınabiliyor. Dünyada en değerli şey okudukça cehaleti gidermek, öğrendikçe de kötülükleri yenmek olmalı...