Milletler ürettikleri zenginliği maddi refahı sağlamak kadar düşünce hayatına da yayarlar. İskoç felsefeci ve iktisatçı Adam Smith bunlardan birisi. Milletlerin Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme ya da kısaca Milletlerin Zenginliği olarak bilinen kitabında iktisat üzerine temel tezlerini açıklamış.
Niyetim uzun uzadıya fikirlerini açıklama değil elbette. Kendisinin Edinburgh’taki heykelini gördüğümde önünde bir fotoğraf çekilmiştim ama kendisini okuduğumu veya işittiğim fikirlerinden etkilendiğimi söyleyemem. Ancak bizde etkilenenler çoktur. Mesela toplumdaki arz-talep dengesini açıkladığı görünmez el teorisini pek sever bazı takipçileri. Onlara göre toplum kendi dengesini bulur ve bu nedenle işleyişe müdahale edilmesi pek tasvip edilmez. Bu aynı zamanda serbest pazar ekonomisini sevenlerin ve Amerika’nın temsil ettiği kapitalist kalkınma modellerinin de dünya üzerindeki milletlerin ağzına çaldığı ballar arasında yer alır. Smith aynı zamanda sömürgeciliğe de karşı birisidir. Ahlak felsefesi yönünden değil de iktisadi sürdürülebilirlik ilkelerinden hareketle Britanya imparatorluğunun sömürgecilikten vazgeçmesini vaz etmiş. Onun sözlerini dinlemek istediklerini bilmiyorum ama o bahsettiği “görünmez el” devreye girmiş ve üzerinde güneş batmayan imparatorluk parlak günlerine veda etmek zorunda kalmış. Sonrasını biliyoruz işte.
Görünmeyen el efsane olarak anlatılmaya devam etti uzunca süre. Hele Sovyetlerin enkazının üstünde en fazla söylenen şarkının nakaratları arasındaydı. Kapitalizmin zaferi böyle kutlanıyordu. Zaman değişti ve klasik sosyalizm ve klasik kapitalizm tanımları farklı yerlere kaydı. Sosyalizmin baskıcı kimliği ve kapitalizmin özgür dünya tanımları dünyanın farklı yerlerinde kaymalar yaşadı. Latin Amerika, diğer bir deyişle Amerika’nın arka bahçesi, kapitalizme kök söktürmeye başladı. Görünmez el birden görünür hale geldi. Amerikan ambargosu altında sefalete mahkûm edilen Küba’nın ardından arka bahçede zorlayıcı değişimler dayatıldı. Petrol zengini Venezuela buna en soluklu direnen örneklerden biriydi. Bugün 1 Mayıs ve dün Venezuela’da ABD’nin tüm kurumlarıyla desteklediği bir darbe için girişim başlatıldı. Arz-talep dengesini görünür eliyle değiştirmeye çalışan ABD’nin Venezuela’nın tüm damarlarını kesmesinin ardından yeni bir devlet başkanı atama süreci başladı. Görünmez el görünür olmakla kalmamış koca bir ulusa sefaleti tattırmak için ant içmiş adeta.
1 Mayıs’ı solcu olmayan bir iktidara borçlu olan Türkiye’deki sol ise tüm Amerikan müdahaleciliğini tasvip etmekle kalmıyor, benzerinin ülkemizde yaşanması için yakarıyor. Venezuela’nın akıbeti dünyaya verilecek bir ders olacak ABD açısından. Bu zorlu günlerin geçip gideceğini ve Venezuela’nın kendine yeni bir gelecek çizeceğini düşünüyorum. Ancak bunda görünen elin rolünün ne olacağını söylemek için henüz erken.
İspanyol sömürgeci geçmişin kıskacından kurtulan Venezuela’nın Anglo-Sakson sömürgeciliğinden kurtulup kurtulmayacağını da birlikte göreceğiz. Adam Smith eğer haklı ise sömürgeciliğin bedeli ABD imparatorluğunun mezarını kazacak kadar fazla olacak. Yapılmak istenenleri gördükten sonra şunu demeden geçemiyoruz: Görünen el kılavuz istemez ve açıkça bu el neo sömürgecilere ait.