Ben hayâtımın son yıllarını Türkçe için harcadım.
Bâzıları var, ılımlı olup da kendilerine Atatürkçü diyor. Ilımlı olmayan, hikmeti bulduğunu iddia edip mutlak doğruyu bildiğini zannedenler de kendilerine Kemalist diyor. Atatürk’ün imzâsından tutun da, giydiği kazağa, oynadığı zeybeğe, yediği beyaz leblebiden, içtiği içkiye kadar her şeyi kendi emellerine âlet ediyorlar. Arabalarına, sosyal medyada profil resimlerine, korona salgınında taktıkları maskelere kadar her yere Atatürk’ün imzasını yazıyorlar. Lafa gelince ne mangalda kül, ne plajda kum bırakmıyorlar. Ama iş, icraata gelince "Cumhuriyet’i biz kurduk" demekten bir arpa boyu ileri gidemiyorlar. Vatan için iki taşı üst üste koymaya üşenenler, alkışlarla yaşayanlar gibi, marşlarla avunuyorlar.
Çok sıkıştıklarında Anıtkabir’e gidip "Atam sen kalk da ben yatam" demekten çekinmiyorlar. "Ölülerden medet ummayın" diyen Atatürk’ün ebedî istirahatgâhına gidip onun mânevî huzûrunu kaçırdıklarının farkına varmaktan bile âcizler.
Bunların ne durumda oldukları herkesin mâlumu. Şimdi gelin Atatürk onların istediği gibi mezarından çıkıp gelse ve tebdil-i kıyâfet ile aramıza karışıp sokaklarda dolaştıktan sonra televizyona çıkıp ne derdi, bunu kurgulayalım.
Ey Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları!
Görüyorum ki, “Gençliğe Hitâbe” olarak sizlere miras bıraktığım metni pek önemsemiyorsunuz. Bu yüzden genç veya yaşlı ayırt etmeden hepinize söylüyorum.
Görünen o ki, benim aranızdan fiziken ayrıldığım 10 Kasım 1938 gününde bile değil, 1930’lı yılların başında kalmışsınız. “Bıraktığım yerdesiniz” bile diyemiyorum. Benim hayâtımda yaptıklarım açısından ne gibi fikir değişiklikleri yaptığımı anlayamamışsınız ki, hâlâ benim aranızdan ayrıldığım zaman var olan şeyleri dokunulmaz ve değiştirilmez zannediyorsunuz.
Bırakın kimin kime ne duâ veya bedduâ ettiğini. Allah’ın bütün kulları yaptıklarının hesâbını verecektir. Peki siz benim hakkımın hesâbını verebilecek misiniz? Bâsit, seviyesiz, kısır konuları kendinize malzeme yapıp benim savunuculuğumu yaptığınızı zannediyorsunuz. Ben, elli yedi yıllık hayâtımda, günâhımla sevâbımla elimden geleni yaptım. Değil sizin, kanunların bile beni korumasına ihtiyâcım yok.
O kadar basit ve yüzeysel konularla ilgileniyorsunuz ki, esas sorunları göremiyorsunuz. Belki de görmek istemiyorsunuz ve kendinizi “iş yapıyormuş gibi” göstermeye çalışıyorunuz.
Alfabe ve dil
Doğruydu veya yanlıştı; muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak için, yıllardır yapılan bir tartışmaya son verip bin yıldır kullandığımız alfabeyi değiştirdim. Bundan da önemlisi, size Türk diline sâhip çıkmanız konusunda örnek olacak çalışmalar yaptım. Yeni aldığımız alfabeye “ç”, “ğ”, “ş”, “ü”, “ö” harflerini ekledim. Ama görüyorum ki, siz “w”, “x”, “q” harflerini tercih ediyorsunuz. “Ş” harfi yerine “sh”, “ç” harfi yerine “ch” yazıyorsunuz. Çoğu zaman, bu harflerin fonetik kullanımlarını bilmediğiniz için, yanlış yazıyorsunuz. Şunu bilin ki, konuyu bilenlerin gözünde çok gülünç oluyorsunuz.
Ben hayâtımın son yıllarını Türkçe için harcadım. Uykusuz gecelerde Türkçenin büyüklüğünü ortaya çıkaracak adımlar ve temeller attık. Ama hiçbir fikre bağnazca bağlı kalmadık. Yaptığımız yanlışlardan geri adım atma olgunluğuna gösterdik. Ama dükkan tabelalarından anlıyorum ki, siz bu temellerin üstünü yükseltmek yerine, dolandırıcı müteahhitlerin yarım bıraktığı inşaatlar gibi, Türkçeyi sâhipsiz bırakmışsınız. Türkçenin en eski sözlüğü olan dil olduğunu unutmuşunuz. Namusumuz olan dilimizi 100-200 kelimelik kabile dillerine çevirmişsiniz.
TBMM’de yaptığım konuşmanın kitaplaşmış hâli olan “Nutuk” adlı eserime yaptıklarınızı gördükten sonra, Türkçeyi artık nelerin beklediğini düşünmekten korkuyorum. “Gençliğe Hitâbe”yi anlamak için sâdeleştirme yapmak, bana en büyük düşmanımın bile yaptığı bir şey değildir. İşin garabetini bir örnekle anlatıp geçeceğim.
Biliyorsunuz “Gençliğe Hitâbe”nin son cümlesi şöyledir: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.” Bu cümleyi şöyle sâdeleştirmek, beni sanki Anadolu tekrar işgâl edilmiş gibi üzmüştür: “Gereksinim duyduğun güç, damarlarındaki soylu kanda vardır.” Yazık, çok yazık!
Öğün, Çalış, Güven
Ben size “öğün, çalış, güven” dedim. Ankara’nın Kızılay Meydanı’na “Güven Park” yapıp benim heykelimi dikmişsiniz, ama siz kendinizle övünmüyorsunuz. Üç beş Batılının yaptığını bütün Batılılara genelleştirip hayran olma yanlışını, kendinizde tersinden devam ettirip birkaç vatandaşınızın hatâlarını genelleştirip kendinize hakâret ediyorsunuz. Öğünmek bir yana, kendinizi aşağılamak için uğraşıyorsunuz. Sizi aşağılayanlara hayran olup peşlerinden gidiyorsunuz.
Çalışmıyorsunuz. Görüyorum ki, oturup boş boş sosyal medyaya girdiğiniz kafelerin sayısı, emekli kahvehânelerinden daha çok. Bana "iş olsa çalışırız" demeyin. Başkasından iş beklemek, sömürge ülkelerdeki insanların yapacağı şeydir. İş, özgürlük gibidir; başkaları tarafından verilmez, gayret ederek ve çaba göstererek ortaya çıkar.
Kendinize güvenmiyorsunuz. "Adamlar yapmış" demeyi biliyorsunuz. "Bizden adam olmaz" demeyi biliyorsunuz. Bunları söyledikten sonra, utanmadan ve sıkılmadan "Atam izindeyiz" diyorsunuz. Siz ya beni tanıyamımışsınız, ya da yalan söylüyorsunuz. Kendinizi kandırabilirsiniz. Ölüm yıldönümümde bir dakika saygı duruşu yaparken, 23 Nisan’da, 19 Mayıs’ta, 30 Ağusta’ta, 29 Ekim’de mezarıma geldiğinizde bilin ki, beni ve Türk milletinin aziz ve derin irfânını kandıramazsınız.
Fikri hür, vicdânı hür
Ben size fikri hür, vicdânı hür, irfânı hür olmanızı söyledim. Ama çoğunuz fikrinizi kulaktan dolma bilgilerle yalan yanlış öğrendiğiniz idelojilere rehin vermişsiniz. “Benim fikirlerimle bilim arasında çelişki varsa, beni değil bilimi tercih edin” derken bunu anlatmak istiyordum. Başka hiçbir şeyle zaman kaybetmeden ve başka hiçbir şeye öncelik vermeden öncelikle fikrî özgürlüğüne kavuşmak neye mal olursa olsun, bunu yapmalısınız.
Vicdânınız hür değilse, fikrinizin hürriyeti asla mümkün olmayacaktır. Tasallutu altında olduğunuz ideolojilerin size giydirdiği at gözlüklerinden ve deli gömleklerinden âcilen kurtulmalısınız. Vatan ve devletin menfaati söz konusu olduğunda, herkesin eleştirisine mâruz kalmayı göze alıp hür fikirle hareket etmeli ve hür irfânla adım atmalısınız.
Babalarınızın, annelerinizin, dedelerinizin ve büyükannelerinizin, fikir ve düşüncelerinin saygıya lâyık olduğunu, ama artık onlarla hareket etmenin size hata yaptıracağını bilmeli ve o fikirleri güncelleme ve değiştirme cesâreti göstermelisiniz. Vatan ve devlet sevgisi, takım tutmak gibi sâbit fikirli olmayı kaldıramaz.
Kendinize güvendiğinizi göstermenin en bâriz yolu, hiçbir fikirden korkmamak ve her fikrin yararlanacak bir yanı olduğunu bilmektir.
Ey bu ülkenin güzel insanları!
Şunu bilin ki, benim fâni vücûdum toprak olmuştur ve tekrar dirilmeyecektir. Bu ülke için ne yapılacaksa siz yapacaksınız. Bu ülke için gayret sarfeden, gecesini gündüzüne katan insanlara destek olacaksınız.
Önemini vurgulamak için son söz olarak tekrarlıyorum. Bunu ister bir emir, ister bir vasiyet olarak alın. Ne yaparsanız yapın ama, aklınızı başınıza alıp Türkçeye ihânet etmekten bir an önce vazgeçin!