Palmira Suriye'deki antik bir şehir. DAEŞ tarafından ele geçirildi ve bazı kısımları tahrip edildi. Savaşın acı yönlerinden biri de budur. Sırplar sadece Boşnakları katletmekle kalmadılar, medeniyetin izlerini de silmeye kalktılar.
Palmira Suriye’deki antik bir şehir. DAEŞ tarafından ele geçirildi ve bazı kısımları tahrip edildi. Savaşın acı yönlerinden biri de budur. Sırplar sadece Boşnakları katletmekle kalmadılar, medeniyetin izlerini de silmeye kalktılar. Bosna Savaşı’nda bazı Osmanlı eserleri yıkılmakla kalmadı temellerinden sökülmeye çalışıldı. Neyse ki temeller sadece taşlarla atılmıyor. Bir inançlar vücut buluyor medeniyet ve her sarsıntıdan sonra yeniden kendini ortaya koyuyor. Tekrar Palmira’ya gelelim. DAEŞ teröristleri ABD, Rusya ve Esad güçlerinin ortak harekatıyla Palmira’dan çıkarıldı. Ruslar bu gelişmeyi kaçırır mı hemen bir senfoni orkestrası kurdular şehrin ortasına. Tüm dünyaya ne kadar medeni bir millet olduklarını göstermek istercesine. Alıcısı, müşterisi bol bir tiyatro idi. Aynı gün, Palmira’dan notaların yükseldiği gün, bir mülteci kampını vurdu, Rusya-Esad ortaklığı... Ama Palmira’daki senfonik tiyatroyu servis etmek daha cazipti.
Bugünden biraz uzaklaşalım. 1867 yılının 7 Mayıs’ında Alfred Nobel, dinamitin patentini aldı. Aynı zamanda tescilli bir katil olmasının da belgesidir. Nobel ailesi İsveçli, hani şu IKEA ülkesi... Muasır medeniyet ülkesi. Dinamitin gelişme aşamasında biri kardeşi olmak üzere dört kişinin ölümüne sebep olduğunda tarihler 1863’ü göstermektedir. Ama yılmadı ve ölümcül formüllerin peşinde koşmaya devam etti. Çünkü uygarlık bunu gerektiriyordu. Olurdu bazen böyle kazalar. Hırsı vicdanının önünde gitti ve her fani gibi ölümü tattığında ardından bir gazete şöyle yazdı: Ölüm taciri öldü. Vasiyeti üzerine mal varlığı insanlığa hizmet eden insanları ödüllendirecek bir vakfa dönüştürüldü.
Bildiğimiz Nobel Ödülleri işte böyle doğdu.
Orhan Pamuk’un, Aziz Sancar’ın aldığı Nobel Ödüllerinin işte böyle kanlı bir geçmişi vardır. İşte tüm dünyanın gözlerini dört açıp kulak kesildiği ödüllerin altında dinamitten, yani kan, acı ve gözyaşından elde edilen bir servet yatmaktadır. Nobel Ödülleri İsveç’te verilir. Bunun bir istisnası vardır: Nobel Barış Ödülleri Norveç’te, Oslo’da verilir. Belki İsveç’in bile midesi kaldırmamıştır bu barış tiyatrosunu. Bir parantez açıp Alfred Nobel’in babasının Sankt Petersburg’ta Rusya için silah ürettiğini belirtelim ve sonra bu parantezi kapatalım. Rusların Palmira’daki senfonisi de aslında aynı düşüncenin ürünüdür. Tüm notalar, atılan bombaların, yetim çocukların, dul kadınların, yıkılan şehirlerin çığlığının duyulmaması için göğe yükselmektedir. Çünkü uygarlık bunu gerektirir. Nobel ödüllerini itirazsız kabul eden ve almak için adeta sıraya giren dünya, Rus senfoni orkestrasının Palmira’daki konserine de özel jetlerle katılmayı arzu edecektir. GAlfred Nobel yaşasaydı belki de Rusların Suriyelileri daha rahat öldürebilmeleri için bilimsel çalışmalarına hız verirdi. Babasının Ruslara sunduğu hizmetleri devam ettirirdi. Sonra elde ettiği gelirle Türkiye’nin sözde barış özde terörcü kitlelerine özel bir ödül ihdas edebilirdi. Yaşadığımız günlere bakınca Alfred Nobel’in ruhunun aramızda dolaştığını ve Palmira’da Rus senfoni orkestrasını vecd içinde dinlediğini düşünüyorum. Notalar, ağıtları sustururken hakikat, kıymetini bilineceği günü bekliyor. İnsan hayatının uygarlık karşısında ne önemi olabilir ki!