TÜRKİYE EKONOMİK KRİZDE DEĞİL Mİ? - I

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Bu yazıda ve gelecek yazıda geçen haftadan kalan iki haber ve bu haberlerle bağlantılı temel bazı soruları cevaplandırmak istiyorum.

Geçen hafta işlerimin yoğunluğu nedeniyle yazamadım. Bu yazıda ve gelecek yazıda geçen haftadan kalan iki haber ve bu haberlerle bağlantılı temel bazı soruları cevaplandırmak istiyorum. Türkiye’de ekonomik kriz var mı? Enflasyon ve hayat pahalılığı demek kriz demek midir? Hükümet ne yapmak istiyor?

NEBATİ’NİN AÇIKLAMASI

İlk önce, geçen hafta Sayın Nebati’nin verdiği bir demeçle başlayalım yazıya. Sayın Cumhurbaşkanı’nın dillendirdiği “faiz nedendir enflasyon sonuç” teziyle ortaya atılan yeni modelin mimarlarından Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, itiraf gibi bir açıklama ile uygulanan ekonomi politikası ile dar gelirli vatandaşları ihmal ettiklerini açıkladı. Her gün mahalle esnafından komşu teyzelere kadar rastladığım herkesin sorduğu “Neden enflasyonu başı boş bıraktılar?” sorusunun cevabını Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati AK Parti’nin Kızılcahamam kampında verdi. Nebati, yüzde 73 olan enflasyonun sebeplerini “Enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Üretimi ve büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor” sözleriyle açıkladı. Bu demecin ardından Sayın Nebati’ye çeşitli kesimlerden tepki yağdı. Bunun üzerine gün içinde sosyal medya üzerinden bir açıklama yapmak zorunda kalan Nebati, “Emeğin ve alın terinin ne kadar değerli olduğunun bilinci ile vatandaşlarımızın gelirlerini artırıcı tüm tedbirleri hayata geçireceğiz” dedi.

SAYIN CUMHURBAŞKANI’NIN KABİNE TOPLANTISI SONRASINDA YAPTIĞI AÇIKLAMA

İsterseniz Habertürk’ün internet sitesinden alıntı yapalım:

“Kabine Toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada, dünya genelinde 136 ülkenin merkez bankasının enflasyon oranının altında faiz uyguladığını belirten Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:

‘Ülkemizde teknik olarak bir enflasyon değil, hayat pahalılığı vardır. Uluslararası kuruluş başkanları bile açıkça faiz ve enflasyonla ilgili ezberlerin bozulması gerektiğini söylüyor. Tıpkı kamu borçları gibi vatandaşlarımızın borçları da diğer ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşük seviyelerde. Bizde talep kaynaklı bir fiyat artışı yok. Üretimde de bir sıkıntıyla karşı karşıya değiliz. Vatandaşlarımızın bir kısmı hala yatırımlarını döviz cinsinden yapmakta ısrar ediyor. Ülkemize döviz girişini sağlayacak yeni yöntemler geliştiriyoruz. Kimse bizden şunu beklemesin, bu iktidar faizi artıracaktır. Biz faizi düşürmeye devam edeceğiz.’

Enflasyonun tüm dünyada sorun olduğunu vurgulayan Erdoğan ‘Enflasyon bir sorundur ama Türkiye'deki sorunların asıl sebebi tek başına bu başlık değildir. Eğer öyle olsaydı geçmişteki ekonomi programları ile bu sorun çözülmüş olurdu. Yüksek faizle asıl kazanan bir avuç tuzu kuru kesim, kaybeden üretimin düşmesi ile geleceği kararan milyonlardır.’, diye konuştu.” (https://www.haberturk.com/enflasyon-degil-hayat-pahaliligi-sorunu-var-3462437-ekonomi)

NEBATİ VE ERDOĞAN’IN SÖZLERİ NE ANLAMA GELİYOR?

Burada Eylül 2021’den bu yana yazdığım çeşitli yazılarda Hükümetin enflasyonu düşürmek gibi bir hedefi olmadığı, amacının ekonomiyi seçime kadar canlı tutmak olduğu, bunun için de sağ popülist bir ekonomi politikası uyguladığından bahsetmiştim. Sayın Nebati de, yukarıdaki demecinde tam bundan bahsetmektedir.

Nebati daha önceki açıklamalarında Ortodoks bir program değil Heterodoks bir program uyguladıklarından bahsetmişti. Ancak yukarıdaki demecinde bahsettiği bir sağ popülist politika tanımıdır. Sağ popülist politika enflasyonu öncelik sıralamasından çıkarıp ekonomik büyümeyi arttırmak, bunu yaparken de mülk ve servet sahipleri, şirket sahipleri ile ticaret ve finans erbabını zenginleştirmek karşılığında sabit gelirliler ve emekçileri fakirleştirmek temeli üzerinde yükselir. Popülist politikalar kısa dönemli, özellikle seçime kadar geçici bir süreliğine uygulanan politikalardır. İstisnasız her biri yüksek enflasyonla ve önünde sonunda bir istikrar programı ile neticelenir.

Nebati’nin demecinde vurguladığı ikinci nokta tercih ettikleri sağ popülist politikanın bilinçli bir tercih olduğudur. Birçok iktisatçı ve siyasetçi, Hükümetin bu işlerden anlamadığını, enflasyonu düşürmek istediklerini ama kendi beceriksizlikleri yüzünden enflasyonu düşüremediklerinden bahsetmektedir. Ben ise, Eylül 2021’den bu yana aksini savunuyorum. Hükümet bilinçli olarak bu politikayı seçmiştir. Enflasyonu düşürmek gibi bir gayeleri yoktur, genişlemeci para ve maliye politikası ile yüksek enflasyonla büyümeyi tercih etmektedir. Bu şartların iktisat bilimi çerçevesinde savunulacak bir yanı yoktur, ama zaten popülist politikalar iktisadi değil siyasi rasyonele dayanır. Temel amaçları da seçim kazanmaktır. Sayın Nebati tam da benim vurguladığım, 9 aydır savunduğum görüşleri teyit etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı, belli ki, Sayın Nebati’nin açıklamasından rahatsız olmuştur. Bu sebeple, takiben yukarıda zikredilen açıklamayı yapmıştır. Yukarıdaki açıklamasında Sayın Cumhurbaşkanı beş noktaya dikkat çekmektedir: Birincisi, ülkemizin sorunu yüksek enflasyon değil hayat pahalılığıdır. İkincisi, enflasyonun kaynağı talep büyümesi değil dış kaynaklı maliyet şoklarıdır. Üçüncüsü, bütün dünyada enflasyon faizlerin üstündedir. Dördüncüsü, döviz kurundaki artışın sebebi vatandaşın döviz talebinin yüksek olmasıdır. Beşincisi, faiz düşürmeye devam edeceğiz. Tabii ki, bu sözlerin bilinen iktisat teorisine uymadığı açıktır. Zaten Sayın Cumhurbaşkanı, daha önceki birçok konuşmasında, bunu teyit eder biçimde, bütün iktisat biliminin savladığı temel ilkelerin yanlış olduğunu Türkiye’ye uyan modelin kendilerinin savunduğu model olduğunu belirtmişti. İsterseniz bu beş noktayı açıklayalım.

Birincisi, enflasyon bir ekonomide çarşıda, pazarda, marketlerde satılan bütün mal ve hizmetlerin fiyatlarının ağırlıklı ortalamasının yıllık artış oranıdır. Hayat pahalılığı ise, vatandaşların gelirlerinin fiyatlardan daha az oranda artması demektir. Enflasyon oranı bütün vatandaşlar için genel bir ortalamayı verirken, hayat pahalılığı kişiden kişiye ve sınıftan sınıfa değişir. Uygulanan yüksek enflasyonla büyümeye dayalı program, Sayın Nebati’nin dediği gibi, gayr-ı menkul (ev, arsa, dükkân ve bina) sahiplerinin, bazı serbest meslek sahiplerinin, özellikle ihracatçılar olmak üzere iş adamlarının, dolar ve altın stokçularının gelirlerinin enflasyondan daha hızlı artmasına yol açmıştır. Yani bu kesimler için hayat pahalılığı yoktur, aksine hayat ucuzlamıştır. Öte yandan maaşlı geçinenler, emekçiler, küçük üretici ve çiftçilerin gelirleri enflasyona göre çok daha az artmıştır ve bunlar için de önünde durulmaz bir hayat pahalılığı vardır. 

İkincisi için çok bir şey söylemeye gerek yok: Dünyada TÜFE enflasyonu yüzde 7-9 arasında değişirken biz de yüzde 73’tür. Bazı uyanıklar dünyada ÜFE artış oranı ile Türkiye’de TÜFE artış oranının karşılaştırıyorlar. Onlara göre dünyada enflasyon yüzde 30-50 arasındadır. Ama bu ÜFE enflasyonudur. Doğru olan bu oranı Türkiye’deki ÜFE oranı karşılaştırmaktır ki, o da yüzde 132’dir. Yani Türkiye’de enflasyonun en iyi ihtimalle dörtte biri dış kaynaklıdır, dörtte üçü ise hem yerli hem de milli etkenlerden (yani Hükümetin politikasından) kaynaklanmaktadır.

Üçüncüsü, Cumhurbaşkanı haklıdır. Bütün dünyada faizler enflasyonun altındadır. Ancak politika faizi güncel enflasyona göre değil beklenen enflasyona göre belirlenir. Genel olarak dünya Merkez Bankaları faiz oranlarını beklenen enflasyon düzeyine çekmektedirler. En son çarşamba akşamı ABD Merkez Bankası bu süreci başlattı. Bu takdirde TCMB’nin ne yapması gerekir? Politika faizini beklenen enflasyon seviyesine çekmesi beklenir. Bu ise 2022 sonu için yüzde 50-55 arasında değişmektir. Yani TCMB, eğer enflasyonu düşürmek istiyorsa, politika faizini yüzde 14’ten en az yüzde 55’e çekmelidir. Bu açıdan bizim durumumuz ile diğer ülkelerin durumu arasında bir benzerlik yoktur.

Dördüncüsü, döviz kurundaki artışın vatandaşın döviz talebine bağlanmasıdır. Bu iddia da çok tutarlı değildir. Çünkü bankalardaki döviz cinsi mevduatın önemli bir kısmı KKM hesaplarına devredilmiştir. Döviz talebindeki artış temelde artan Dış Ticaret Açığına ve artan Cari Açığa dayanmaktadır. Buna ülke CDS primlerinin ve dış dünya faizlerinin de eklenmesi gerekir. Yani kurlardaki artış sebebi vatandaşın döviz mevduatına artan talebiyle açıklanamaz.

Beşincisi, Cumhurbaşkanı’mız teyit etmektedir ki faiz düşürmeye, yani para basmaya, devam edeceğiz.

Sonuç ne olur: Türkiye gelir ve servet dağılımını bozan enflasyona, fakirden alıp zengine veren büyümeye seçime kadar devam edecektir. Pekiyi bugünkü durum bir ekonomik kriz midir? Değildir. Ekonomik krizin bugünkü durumdan farkının ne olduğunu da pazartesi anlatalım.