​SOSYAL VE KÜLTÜREL İKTİDAR OLMA KONUSUNDAKİ SIKINTILARIMIZI NASIL AŞARIZ?

Ekin GÜN 20 Ağu 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
"Türkiye'de entelektüellik" dendiğinde akla kimlerin geldiğinin farkındayım.

“Türkiye’de entelektüellik” dendiğinde akla kimlerin geldiğinin farkındayım. Ota mota imza kampanyası düzenleyen imzacılar, sol partiler kurulmadan önce imza vererek desteklerini “esirgemeyen” “aydınlar”, sekülerliğin dibine batmış, ülkesinden ve dindarlardan nefret eden, günde beş öğün “sanatın ve edebiyatın” inceliklerinden bahsedip onlardan da bir haber olan bir kesim Türkiye’de “entelektüel” olarak sınıflandırılıyor.

Bu mesele aslında tam bir tez konusu olabilir. Ama akademisyenlerimiz “feci yoğun” olduğundan ve aslında yukarıda özetlemiş olduğum “entelektüel” imajına karşı aşağılık kompleksleri barındırdığından bu konuyu işleme gibi bir zahmet içine girmezler. Oysa önemli bir konudur. Köşe yazısından ziyade dediğim gibi tez konusudur. Çünkü bu konu cumhuriyetten bu yana ele alınmalı, dünyadaki tarihsel gelişmelerde “aydının rolü” enine boyuna incelenmelidir. Umarım bir kişi böyle bir çalışma yapar da zevkle okuruz.

“Türkiye’de entelektüellik” direkt olarak kültürel iktidarla ilişkili bir mesele. Kültürel iktidar olmak oy endeksiyle ölçülecek bir mesele değil. Ne kadar oy almış olursanız olun kültürel iktidar sandıkla değil, üretimle gerçekleşecek bir mevzu. Bugün Türkiye’de hala kültürel iktidarın sol ve seküler cenahın elinde olduğunu söylemek mümkün. Peki bu durum beraberinde neler getiriyor ve bu durumun oluşmasında bizim hiç katkımız yok mu?

***

Eğri oturacağız, doğru konuşacağız. Kültürel iktidarı hala ele geçiremediysek, algı çalışmaları seküler medya ve sol cenah üzerinden ilerliyorsa ve hatta son zamanlarda atak pozisyondan savunma pozisyona düştüysek bunda bizim hatamız çok fazla. Hem de epey fazla. Zaten bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmış olduğu konuşmalardan birinde dile getirmişti: “Sosyal ve kültürel iktidar olmak konusunda sıkıntılarımız var” 

Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç kez daha dile getirdi. Ama her daim havalarından geçilmeyen, her şeyi ben biliyorum havalarında dolaşan, sekülerlere karşı aşağılık kompleksi içerisine girmiş kişilerin umurunda değil bu söz! Umurlarında olsaydı kültürel iktidarı elde etmek adına ilgili alanlarda üretim adına bir şeyler yaptıklarına şahit olurduk. Ama değiliz. Ve şahit olacağız gibime de gelmiyor.

***

AK Parti yaklaşık olarak 15 senedir iktidarda. Türkiye muhafazakârların değişim ve dönüşüm isteğiyle çok yol aldı, gelişti, güçlendi ve kalkındı. Lakin tüm bunlar görünür olmak adına yeterli şeyler değil. Hele hele kalıcı olmak adına hiç değil. Kültürel iktidarı elinde tutan kesime baktığınızda sinemadan edebiyata, resimden heykelciliğe kadar tüm alanları domine ettiklerini görebiliyoruz. Her ne kadar onların yerleşik düzenden gelen bir konforları olsa da bunları yıkmanın yolu da bizim üretmemizden ve ortaya bir şeyler koymamızdan geçiyor.

Sormak lazım… Necip Fazıl Kısakürek’in üstüne ne koyduk? Sinemada elle tutulur oranda karşı mahalleye ilişkin ne yaptık? Resim desen aynı, tiyatro desen zaten içler acısı, heykeli saymıyorum bile, hangi senaryomuz dillere destan bir şekilde ağızdan ağıza dolaştı. Hiçbirinin cevabı yok. AK Parti teşkilatlarının, AK Parti belediyelerinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözünü dinleyip de kültürel ve sosyal iktidar olma adına elle tutulur bir şey yaptığını gördünüz mü? Mesela şu teşkilatın şu sosyal faaliyeti çok iyi ya da şu belediyenin şu kültürel faaliyetini hiç unutmadık dediğiniz tek bir örnek var mı? Ben şahsen hatırlamıyorum. Ama seküler ve sol cenahtan size bir ton örnek sayabilirim. Size bir ton edebiyat alanında kitap söyleyebilirim. Meselede bu aslında!

***

Bakın… 2019 sadece icraatların, güçlü sözlerin yarışacağı bir seçim olmayacak. Kültürel ve sosyal anlamda projelerin yarışacağı bir seçim olacak. Kısacası günlük hayatlarımız,  yaşadığımız sokak yarışacak. Bunun böyle olduğunu bile bile ortaya bir şey koyamazsak bu seçimlerden başarı elde etmekte bir o kadar güçleşecektir. Bu konuyu ara ara yazmaya devam edeceğim. Fikir alışverişinde bulunmak ve uyuyakalmış bazı şaşkınları uyandırmak için.

Palavra sözlerle Erdoğan’a çakmanın dayanılmaz hafifliği! 

Başbakanlık’tan emekli Karar gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan geçenlerde köşesine İsveç Başbakanı’nın şu sözlerini taşıdı: “Erdoğan ile söz düellosuna girmek gibi bir niyetim yok. Zira karşı karşıya olduğumuz şey örgütlü bir cehalet ve ben bununla baş edebilecek alt-kültürel bir donanıma sahip değilim… Açıkçası Avrupa olarak son 70 yıldır böyle bir olgu ile karşılaşmamıştık.”

***

Sorun şu ki aslında İsveç Başbakanı bu cümleleri hiç kurmamıştı. Özetle, palavra sözlerdi! Bu sözleri referans göstererek Erdoğan’a laf sokmak da emekli eski danışman Etyen Mahçupyan’a kalmıştı!

Seviyesiz biri olduğunu biliyorduk ama yalancı olduğuna daha önce şahit olmamıştık. Bunu da görmüş olduk.

***

Haa… Bu arada… Başbakanlık’tan emekli diyoruz ama sahi Etyen Mahçupyan kimin danışmanıydı? Unuttum da bir an için…

Sabır 

Eskiler hep söyler, “sabreden derviş muradına ermiş” diye.

Yahut…

“Az sabret” sözünü yakınlarınızdan, dostlarınızdan çok duymuşsunuzdur.

Artık bu söze bir itirazım var, o da şu…

Eskiden “sabret” sözleri gerçekten sabrın kıymetinin bilinmesi ve sonunda güzel şeyler olacağına kılavuzluk ederdi ama şimdilerde öyle değil.

Sanki şimdilerde “sabret” kelimesi bir nevi “oyalamayı ve geçiştirmeyi” içeriyor.

Siz siz olun, “sabret’i” eski anlamıyla kullanın, o zaman her şey daha güzel olacaktır eminim.

Bu karardan geri dönün Menderes Başkan! 

Biliyorsunuz, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl düzenlediği Uluslararası Antalya Film Festivali var.

Bu festivalin bu sene 54.’sü düzenleniyor. Antalya’nın marka değeri açısından çok önemli bir festival. Dolayısıyla Türkiye açısından da öyle.

Lakin…

Bu sene bir farklılık var.

Festivalden “ulusal yarışma” kategorisi kaldırılmış. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’na göre ise “kaldırılmamış, ulusal ile uluslararası kategorileri birleşmiş”.

***

Çok net konuşacağım, bu yanlış bir karardır.

Kendi festivalimizde “ulusal yarışma” kategorisinin olması hem Türk sinemacılarını cesaretlendirecektir hem de marka değeri açısından da tüm dünyaya Türk filmlerini tanıtacaktır.

Antalya’ya çağ atlatan Menderes Türel de bence bu yanlış karardan geri dönecektir.

Hıncal Uluç’u İstanbul Valisi yapın! 

Hıncal Uluç geçen gün köşesinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya talepte bulunarak “İstanbul Valisi olmak istediğini” belirtmiş.

***

Ben bu talebe sıcak bakıyorum.

Yalnız bir şartla… 

Süleyman Soylu, Hıncal Uluç’tan erkeklerin zorunlu olarak fular giymeyeceğine dair teminat alırsa.

Yoksa yokum.