SON OLİGARŞİK KALE:GALATASARAY

Alican DEĞER 19 Nis 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Bu bir spor yazısı değildir. Bu bir içinde insan hakları göndermeleri bulunan Türkiye gerçeği yazısıdır.

Bu bir spor yazısı değildir. Bu bir içinde insan hakları göndermeleri bulunan Türkiye gerçeği yazısıdır. Başta söyleyeyim. Sorarsanız, Galatasaraylıyım. Ama kanımı keserseniz, sadece kırmızı renk görürsünüz. Hastalık derecesinde değil yani. Maça gitmişsinizdir. Ya da televizyondan görmüşsünüzdür. Büyük takımlarımız hemen her kesimden taraftarlardan oluşur. Bir takımı tutmak için kimsenin sosyal sınıfına bakılmaz. Ali Koç’da Fenerbahçelidir, ayakkabıcı Ali bey de, işsiz otoparkçı Ali de. Aynı şey diğer takımlarımız için de geçerlidir. Maç anında adeta ‘hayalci komünizm’deki gibi sınıfsız bir toplum oluşur. Başka herşey silinir.

Futbolun büyüsü budur. Yaşadığımız dünyanın katı gerçeklerinden uzaklaşırız. Stada nasıl geldiğimiz değil, stadda ne kadar heyecanlandığımız önemlidir. Staddan çıkınca kimi metroya, kimi otobüse, kimi özel şoförüne doğru yürür. Yani gerçeği dönülür. Ama içeride oturulan o birkaç saatte tüm bunlar unutulur. Hatta karşılaşma sırasında ucuz biletin bulunduğu kale arkası tribünler, pahalı biletli yerlerde oturanlara seslenir, “Uyumayın” diye. ‘Fakirin’ , ‘zengin’ e üstün geldiği andır bu. Stada gelmek için otobüs parası borç alanlar, sadece kendisinin değil, çocuğunun ve hatta torununun ömürleri boyunca kazandığı parayı bir ayda kazanan futbolcuları destekler canhıraş bir şekilde. Yaşıyanların anlayabileceği bir büyüsü vardır yani. Bu kadar “Tahlil” yeter. Gelelim işin özüne. Dediğim gibi Galatasaray’ı tutarım. Galatasaray’ın sadece lise mezunlarını koruyan, başkalarını dışlayan Tüzüğünden dolayı giderek de soğuyorum. Galatasaray ‘oligarşik’ , ‘aristokratik’ bir yapı. Maalesef bu kulübümüz Türkiye’deki son ‘seçkinci’ kale. Şimdi size kulübün tüzüğünden bir bölüm yazacağım. “ Üye olmak isteyenler aşağıdaki gruplardan birinden olmak zorundadır. A) Galatasaray Lisesi’nde en az iki yıl okumuş olanlar. B) Başkanın önerisiyle en fazla 15 kişi C) En az 5 yıl kulüp adına sporculuk yapmış olanlar D) En az 5 yıllık üyelerin çocukları ve eşleri E) Bunların dışında kalanlar” İşte biz bu “E” yani dışında kalanlardanız.

Daha bitmedi, “A ve C grubu dışında kalanlar. Yani ‘sıradan halk’tan kaç kişinin üye olacağı yönetim kurulu tarafından belirtilir.”

Buna da eyvallah.

Ama bitmedi, şimdi ‘zurnanın zırt dediği yere’ geliyoruz, “Alınacak toplam üye sayısı, açık üye sayısının yüzde 3’ünden fazla olamaz. Fazla alınan üyelerin üyelikleri silinir. Sayı her ne olursa olsun yılda 400 ü geçemez.” Açıklamak gerekirse, yeni üye yüzde 3’ü geçemez. Türkçesi, liseliler üye olur, hatta iki yıl okuyup mezun olamayanlar, okuldan atılanlar da üye olur, bu yüzde 3 kotasından yer kalırsa ‘halkım’ da üye olabilir. Ama heyecan yok, toplam sayı 400 ü aşırsa yine kimse üye olamaz. Bunun adı, ‘oligarşi’ değil de nedir Allah aşkına.

Galatasaray boyutunda bir spor kulubüne, “Arguvan ve Köyleri kalkınma ve Güzelleştirme Derneği” muamelesi yapmak yakışıyor mu? Kulübe giriş aidatı konusunda da benzer bir durum var. “Bizdensen 1 Akçe, değilsen 10 Akçe” Galatasaray tribünlerini liseliler mi dolduruyor? Kulübe sahip olduğu bu büyük etki gücünü, mali kaynakları liseliler mi sağlıyor? Devasa stadı Liseliler mi yaptırıyor?

Cevabını biliyorsunuz.

Bu yazıyı hazırlarken yaptığım kaynak taraması sırasında gördüm ki, kulübün yöneticileri, “Bizde liseli olan, olmayan ayrımı yok” diye bir sürü açıklama yapmışlar. Girdikten sonra belki öyle. Ama Liseli olmayan içeri giremiyor ki. Buna hiç değinmemişler. Ben eğer Galatasaray’a üye olmak istesem ve bu garip tüzük yüzünden alınmasam kesin dava açardım. Kazanacağım da garanti. Çünkü böylesi bir ayırımcılık İnsan hakları başta olmak üzere tüm çağdaş değerlere aykırı. Galatasaray’ın bu yıl içinde bulunduğu durum malum. Hazır herkes kazan kaldırmışken, şu tüzük işine de el atmalı. Ya da liseliler yine baskın çıkarsa tüzüğü ‘yiyorsa’ şöyle değiştirsinler, “Liseli olmayan Galatasaray Spor Kulübüne üye olamaz”

Çölün gelini

İnsanların boğazını kestin, diri diri yaktın. Yapmadık işkence bırakmadın. Kadınları köle yaptın. Her tarafa canlı bombalar gönderdin. Sınır ötesi füze attın. Bütün bunların üstünde dinimizi kirlettin. Ama gariban taş yığınlarından ne istedin? Daeş terörünün insani yönü yazıldı, çizildi. Hala da yazılıyor. Benim anlatmak istediğim bu örgütün “çölün gelini’ Palmira’ya yaptıkları. Bu fotoğraflar, Daeş’in Palmira’ya ettiklerini gösteriyor. Uydudan çekilenler ise yıkımın boyutunu gözler önüne seriyor. Daeş öncesi ve sonrası olarak bakabilirsiniz.

Antik şehir 1980 yılında ‘dünya mirası’ listesine alınmıştı. Bugün ortada ‘miras’ kalmadı neredeyse. Adı Babil tabletlerinde geçen 4 Bin yıllık bir şehir Palmira. İslamın daha ilk dönemlerinde, İlk Halife Ebu Bekir’in emriyle Halid Bin Velid tarafından feth edilmiş Palmira. Daeş’in her şeyiyle örnek aldığını söylediği dönemde bile dokunulmamış bu yapılara. Daha sonra yüzlerce yıl, İslam devletlerinin toprakları içinde yer almış. Ve hiç dokunulmamış. Şimdi ne oldu da yıktınız bu binaları. Neyi battı size?