​SİLOPİ'DEN ŞEV BAŞ

Erol ERDOĞAN 27 Nis 2017

Erol ERDOĞAN
Tüm Yazıları
Bir buçuk saate yaklaşan seminerin sonunda "Gençler, bugün Silopi'de sizinle birlikte olmak ve sizinle konuşmak benim için çok heyecanlıydı.

Bir buçuk saate yaklaşan seminerin sonunda “Gençler, bugün Silopi’de sizinle birlikte olmak ve sizinle konuşmak benim için çok heyecanlıydı. Burada olduğum için çok mutluyum ancak bir şeyden dolayı üzüntülüyüm.” dedim.  Salonda, TÜRGEV yurdunda kalarak, ilçenin farklı liselerinde eğitim gören altmıştan fazla öğrenci vardı. Sözümü bitirmemi beklemeden, üzüntümün sebebiyle ilgili tahminlerini seslice paylaşmaya başladılar. Biri “Daha önce gelmediğiniz için…” dedi. Bir başkası “Bize kitap getirmeyi unuttuğunuz için…” dedi. Dolu dolu geçen seminerin sonunda, beni mutsuz eden şeyin ne olduğunu onlar da merak etmişlerdi. 

Sanıyorum, ondan fazla öğrenci, tahminini dile getirdi. “Bu söyledikleriniz de doğru ama beni esas üzen başka şey.” diye sözüme devam ettim. İyice dikkat kesilmişlerdi. Dedim ki: “Sahneye çıkınca, hiç değilse, Kürtçe üç-beş cümle ile söze başlamak, sizi o şekilde selamlamak isterdim. Ama yapamadım, bilmiyorum çünkü. İngiliz olsaydınız sizi İngilizce selamlayabilirdim, Arap olsaydınız, sizi Arapça selamlayabilirdim. Az-çok Arapça ve İngilizce biliyorum.” Sözlerime devam edecektim ki, alkış sesleri buna engel oldu. Delicesine alkışlıyorlardı. Salondaki herkes Kürt, bir ben Türk idim. Neyse ki, hepimiz Türkçe biliyorduk, anlaşma ve anlama sorunumuz olmadı. Ortak bir anlaşma dilimiz vardı. Alkışlar bitince, orta sıralarda oturan biri “Şunu söyleyin bizim için yeter hocam” dedi. Anlayamadığım için sahneden inerek yanına kadar gittim. Söylememi istediğini tekrarlamasını istedim. “Hocam ‘Şev Baş’ deyin, bize yeter.” dedi. “Şev Baş gençler!” dedim.

Seminer bitmişti ama çoğu salondan ayrılmamıştı. Yarım saatten fazla, her birinin kişisel sorularını cevaplandırmaya çalıştım. Hayata, eğitime, dünyaya, mesleklere, İstanbul’a dair sorularını dinledim. Sözlerinin arasında hayallerine, endişelerine, acılarına, ümitlerine rastladım.  

Burası Silopi... Hangi çocukla konuşsam, son üç-dört yıl içinde, ailesinden birilerinin toprağa defnedildiği zor bir memleket… Öyle de olsa, çocukların ve gençlerin dünyaya dair umutlarını diri tuttuğu topraklar… Okumak istiyorlar, okullar bitirmek istiyorlar. İyilik yapmak, iyilik görmek, iyilerle olmak istiyorlar. Gülmek, gülümsetmek istiyorlar. Yaşamak, yaşatmak istiyorlar. 

Burası Silopi… Kütüphane yok, sinema yok, tiyatro yok, müstakil konferans salonu yok. Olabilir, olmalıdır. Terörün şehirde varlığını kaybettiği şu dönemde hızlıca eksikleri tamamlamalıyız. Çocuklar ve gençler için acil spor alanları, gençlik merkezleri, konferans salonları, kütüphaneler, kültür merkezleri, yurtlar… Her ne gerekiyorsa yapalım. 

Mesela… TOKİ bir konferans salonu yapabilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı bir halk kütüphanesi veya çocuk kütüphanesi kurabilir. Silopi Belediyesi bir konferans salonunu hızla hizmete sokabilir. Hiç değilse Ekim sezonuna bunları yetiştirelim. 

Bir de yazar, çizer, sanatçı dostlarıma çağrım var. Lütfen bir yazınız, bir televizyon programınız, bir etkinliğiniz eksik kalsın ama siz Silopili, Cizreli, Şırnaklı çocukların ve gençlerin yanına gidin. Sohbet edin, seminer verin, onlarla konuşun, onları dinleyin; hayallerini büyütün, umutlarına destek verin.

“Silopili gençlere ne anlatın?” diye merak eden olursa, söyleyeyim. Seminerim başlığı “Hayat Boyu Öğrenmenin Tek Kelimelik Sırrı” idi. Bu vesile ile beni Silopili müthiş çocuklarla buluşturan TÜRGEV’e teşekkür ederim. Silopili çocuklardan iyi dersler aldım.