RAMAZAN ÖZEL-I: MÜ'MİN VE MÜSLÜMAN KİMDİR?

Prof. Dr. D. Murat DEMİRÖZ
Tüm Yazıları
Bu köşenin geleneğidir: Ramazan Ayı'nda her hafta Ramazan'a özel bir yazı yazarım. "Hocam, sen din adamı değilsin, iktisatçısın. Niye bunu yapıyorsun?" diyenlere söyleyeyim: Ben, evet, bir iktisatçıyım, üniversitede profesör ve ana bilim dalı başkanıyım. Ancak bunların ötesinde ben bir Müslümanım. Her Müslümanın üzerine düşen "emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i ani'l münker" yani "iyilikleri emredip / tavsiye edip, kötülüklerden uzaklaştırmak" benim de üzerime farzdır. Aynı zamanda Ramazan Ayı'nda sahip olduklarımızı sahip olmayanlarla paylaşmak en önemli vazifedir. Benim de en büyük varlığım sahip olduğum bilgidir. Bu bilgiyi paylaşmak, iyilikleri tavsiye edip kötülüklerden sakındırmak isterim.

Bugün Mübarek Ramazan-ı Şerif’in ilk günü… Hepinizin Ramazan Ayı mübarek olsun. Sofralarınız bereketli, gözleriniz sevgi dolu, elleriniz şefkatli olsun. Varlık sahibi olanlarımız varlığının kıymetini bilip, şükrünü yoksullara yardım ederek eda etsin. Namaz, oruç ve dualarımız Allah indinde kabul olsun. Devletimiz her daim güçlü, milletimiz müreffeh ve insanlarımız sevgi dolu olsun. Amin.

Bu köşenin geleneğidir: Ramazan Ayı’nda her hafta Ramazan’a özel bir yazı yazarım. “Hocam, sen din adamı değilsin, iktisatçısın. Niye bunu yapıyorsun?” diyenlere söyleyeyim: Ben, evet, bir iktisatçıyım, üniversitede profesör ve ana bilim dalı başkanıyım. Ancak bunların ötesinde ben bir Müslümanım. Her Müslümanın üzerine düşen “emr-i bi’l ma’ruf ve nehy-i ani’l münker” yani “iyilikleri emredip / tavsiye edip, kötülüklerden uzaklaştırmak” benim de üzerime farzdır. Aynı zamanda Ramazan Ayı’nda sahip olduklarımızı sahip olmayanlarla paylaşmak en önemli vazifedir. Benim de en büyük varlığım sahip olduğum bilgidir. Bu bilgiyi paylaşmak, iyilikleri tavsiye edip kötülüklerden sakındırmak isterim. 

Bugün işin başından başlayacağım: Mü’min ve Müslüman ne demektir? Şimdi, bu soruyu duyunca birçok kardeşimiz “Biz bunu biliyoruz, ne olacak? Bize ekstra ne öğreteceksin?” diyebilir. Zaten zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. Halk içinde kulaktan kulağa aktarılan ve sözel kültüre dayanan yüzeysel bilgiler hepimizin malûmudur. Ancak bu kelimelerin derin anlamlarını anlayıp, sonra da kendi hayatımıza baktığımızda, aslında (ben de dahil) bir çoğumuz inandığımız dinin bizden istediği gibi bir yaşam ve davranış kalıbına sahip olmadığımızı anlarız. Bir bakarız ve görürüz ki, çok dindar, “Allah adamı” dediğimiz zatlar daha Mü’min ve Müslüman bile tam olarak olamamışlar. Bu keşif de ancak ondan ders alıp kendimizi düzeltebildiğimiz ölçüde değerlidir. Bu anlamda, ilk önce, Mü’min sonra da Müslüman kavramlarını İslâmi ıstılahlar çerçevesinde inceleyeceğim. Daha sonra bugünkü hayatımızda ne kadar önemli olduklarına dair yorumlarımı ele alacağım. 

MÜ’MİN KİMDİR?

İlk önce işin ehline danışalım… TDV İslâm Ansiklopedisi’nde Mustafa Sinanoğlu Hocamız bakın Mü’min kelimesini nasıl açıklamış:

“Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. “Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek, tasdik etmek” mânasındaki akd kökünden türeyen i‘tikād da “iman” karşılığında kullanılır. Terim olarak iman genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denir. Ayrıca Türkçe’de müslim kelimesinin Farsça kurala göre çoğulu olan müslüman da (müslimân) bu anlamda kullanılmaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm’de iman kavramı 800’den fazla yerde geçer. İman etmeyi ve inananları nitelemek için “doğru söylemek” anlamındaki sıdk kökünün, ayrıca kalbin iman sayesinde huzura kavuşmasını ifade etmek için “şüpheden uzak olarak bilmek” mânasında yakn (yakīn) kökünün türevleri (el-Bakara 2/4; el-Mâide 5/50) ve “huzur bulmak, güven duymak” anlamındaki itmi’nân kavramı kullanılır (el-Bakara 2/260; er-Ra‘d 13/28). …” (https://islamansiklopedisi.org.tr/iman)

Hocanın ayrıntılı tanımına göre mü’min “iman eden kişidir ve iman da “inanmak ve güvenmek fiillerini” içerir. Bu anlamda mü’min “Allah’a ve Peygamberine güvenerek inanan” kişidir. Allah’a güvenmek demek hayatın her alanında elinden geldiğinin en iyisini yapmak ve Allah’ın kendisi için en hayırlısını takdir edeceğine güvenmek demektir. Peygambere güvenerek inanmak ise daha açık bir olgudur. Çünkü biz mü’minler Allah’ın varlığına dair bilgiye, onun Kitabı’na Peygamberimiz vasıtasıyla ulaştık. Dolayısıyla, iman daha başından Peygambere güvenerek onun doğru söylediğine inanmaya dayalıdır. 

Peygambere güvenerek inanan kişi kendine Peygamberimizi örnek kabul ederek, onun gibi güvenilir olmalıdır; hatırlayalım Risaletten önce Peygamberimiz Muhammed-ül Emîn olarak tanınırdı. Güvenilir kişi doğru sözlü, emanete hıyanet etmeyen, verdiği sözü tutan ve yasalara ve toplumsal kurallara saygılı kişidir. Güvenilir kişi, aynı zamanda, başkasının hakkını kendi hakkıymışçasına savunan, savunmanın kendisinin temel vazifelerinden biri olduğunu düşünen kişidir. Güvenilir kişi yalan söylemez, borçlarını zamanında ve eksiksiz öder, yetimin ve kamunun malına el uzatmaz. Hırsızlık, yolsuzluk ve ahlâksızlık yapmaz. 

Allah’a güvenerek inanan kişi ise sadece kuru kuru “Allah vardır!” diyen kişi değildir. Allah güvenmek demek Allah’tan başkasından yardım istememek, Allah’tan başkasının önünde eğilmemek, Allah’tan başkasına kul olmamak demektir. Öyle ya, bir adam bütün kâinatın mimarı, zamanın ve mekânın sahibi ve Kadir-i Mutlak Allah varken, dünyevi çıkar için kendi iradesinin üstüne başkasının iradesini tanıyorsa, başkasını Efendi kabul ediyorsa, üç kuruş para veya makam ve mevki için diğer insanlara dalkavukluk yapıyorsa Allah’a güvenmiyor demektir. Halbuki beş vakit namazımızın her rekâtında ve Allah’a ettiğimiz her duada okuduğumuz Fatihâ Sûresi’nin dördüncü ayeti ne demektedir: “İyyâke na’büdû ve iyyâke nestaıyn. / Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz!” Bu ayet-i kerime mucibince gerçek mü’minin Allah’tan başka kimseye güvenmemesi, ondan başkasından yardım istememesi, başkalarına güç ve para için secde edip dalkavukluk etmemesi gerekir. Pekiyi dönüp önce kendimize ve sonra da çevremize bakalım: Gerçekten “Allah’a ve Peygamberine güvenerek inanan ve kendisi de güvenilir olan” kaç kişi bulunmakta?

MÜSLÜMAN KİMDİR?

Müslüman Arapça “müslim” kelimesinin Farsça “-ân” çoğul eki almış hâli olarak dilimize girmiştir. Anlamı İslâm Dinini emir ve yasakları da dahil bütün şartları ile kabul etmiş ve yaşamaya çalışan insan demektir. TDV İslâm Ansiklopedisi’nde yine Mustafa Sinanoğlu Hocamız İslâm ve Müslüman kelimesini nasıl açıklamış, bir okuyalım:

“Sözlükte “kurtuluşa ermek, boyun eğmek, teslim olmak; teslim etmek, vermek; barış yapmak” anlamlarındaki silm (selm) kökünden türemiş olan İslâm’ın etimolojisini yapan ilk âlimlerden İbn Kuteybe kelimeyi “boyun eğmek ve iradî olarak uymak suretiyle barış ortamına girmek”, İbn Manzûr da “boyun eğmek (inkıyâd) ve itaat etmek” şeklinde açıklamıştır. Sonraki kaynaklarda genellikle bu açıklamalar tekrar edilmiş, “sulh ve selâmet gayesiyle boyun eğmek, tâbi ve teslim olmak” mânaları öne çıkarılmıştır. İslâm’ın sözlük anlamındaki inkıyâd ve itaat her ne kadar mutlak ise de kelimenin örfteki kullanımı sadece “doğruya ve hakka uyma” mânası taşır. Yanlışa ve kötüye boyun eğme şeklinde bir teslimiyet İslâm’a aykırıdır ve isyan olarak nitelendirilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de İslâm kelimesi sekiz yerde geçmekte, ayrıca çok sayıda âyette aynı kökten fiil ve isimler bulunmaktadır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “slm” md.). Fiil halinde geçtiğinde daha çok “Allah’a yönelmek” (meselâ bk. el-Bakara 2/112; Lokmân 31/22), “O’na teslim olmak” (el-Bakara 2/131; el-Mü’min 40/66), “tevhid inancına sahip bulunmak” (el-Enbiyâ 21/108), “Allah’a teslimiyetin gereğini yapmak” (ez-Zümer 39/54) mânalarında kullanılmıştır. Kur’an’da İslâm, Allah katındaki hak dinin karşılığı ve özel adı olarak belirlenmiş, ondan başka hiçbir dinin Allah tarafından kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır (Âl-i İmrân 3/19, 85). Ayrıca müslümanlara din olarak İslâm’ın uygun görülmesi, hidayete erme yönünde Allah’ın yardım ve desteğinin en üst düzeyi şeklinde nitelendirilmiştir (el-Mâide 5/3). Gerçek ve dosdoğru din anlamındaki “dîn-i kayyim, sırât-ı müstakîm” gibi Kur’ânî terkipler, İslâm’a tekabül eden aslî dini tanıtma amacını taşırken Hz. İbrâhim için “hanîf” ve “müslim” vasıflarının yan yana ve eş anlamlı kullanılması da (Âl-i İmrân 3/67) İslâm’ın saf tevhid inancının ve hak dinin devamı olduğunu göstermektedir.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/islam)

Yukarıdaki açıklamalara göre Müslüman “Allah’a ve onun Dinine teslim olan barışçı insan” anlamına gelir. Kelimenin anlamından yola çıkarak söyleyebiliriz ki Mü’min olunmadan Müslüman olunmaz. Çünkü Müslüman “Allah’a teslim olan insansa” ilk önce “Allah’a güvenerek inanması” gerekir. Kelimenin öne çıkan ikinci anlamı ise Müslüman’ın “barışçı” olmasıdır. 

Bir Müslüman Allah’a, onun Peygamberi ve Kitab’ı vasıtasıyla bildirdiklerine uyması, yaşamını mümkün olduğunca o doğrultuda sürdürmeye gayret etmesi gerekir. Bir Müslüman’ın Allah’a teslim olması demek ondan başka bir makama yaltaklanmaması, ondan başkasından yardım istememesi, onun kurallarına bağlı olması ve ondan başkasına kul olmaması anlamına gelir. Bunları yaparken Müslüman’ın barışçı olması, bireysel ve toplumsal problemlerin çözümünde karşılıklı müzakere ve anlaşmaya dayalı barışçıl çözümleri savunması, toplumda ve insanlar arasında ayrıştırmaya değil birleştirmeye taraftar olması, kavgayı ve nefreti değil birliği ve sevgiyi savunması gerekir. Bir insan bu özelliklere sahip değilse ibadetlerinden çok bir fayda elde etmez. Zaten ibadetler de esasen insanı bu olgunluk seviyesine çıkarmayı amaçlar. Tekrar soralım: Kendiniz de dahil çevrenizde kaç tane Müslüman bulunmakta?

Ramazanınız Mübarek Olsun!