​NEDİR BU AKADEMİSYENLERDEN ÇEKTİĞİMİZ!

Ekin GÜN 13 Ağu 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Baştan söyleyeyim bu yazı tüm akademisyenleri haliyle kapsamıyor.

Baştan söyleyeyim bu yazı tüm akademisyenleri haliyle kapsamıyor. O nedenle genelleme yapmak doğru değil. Fakat azımsanmayacak sayıda birçok akademisyeni kapsadığı da kesin. Şuanda bu yazıyı okumaya koyulan akademisyenler içinden küfür geçiriyorsa “yarası olan gocunur” deyimini kullanmaktan kendimi geri alamam. Öyle ki birçok akademisyenin bu hususta ben gibi düşündüğünü de adım gibi biliyorum.

Birkaç zamandır televizyon kanallarına çıkan akademisyenlere bakıyorum da cidden halimiz içler acısı. Kerli felli kişilerin çıkıp da ekran önlerinde pek de bir şeye benzemeyen argümanlarını yutturmaya çalışmasından, hele hele entelektüelliği bu sanmasından acayip derecede sıkıldım. Akademik kariyerinde ortaya bugüne kadar elle tutulur bir şey koymamış zat-ı muhteremlerin tüm dünyanın nabzını tutuyormuş edasıyla konuşması da ayrıca sinir bozucu. Tam da bu noktada Ahmet İnam’ın o sözünü anmadan geçemeyeceğim: “Bildikleri için profesör olmuyor, profesör oldukları için biliyorlar.”

Ahmet İnam’ın bu cümlesi aslında sayfalar dolusu yazılacak bir meseleyi özetleyen bir söz. Çünkü açık konuşmak gerekirse bizim ciddi anlamda akademisyen sorunumuz var. Eğitim sisteminin çarpıklıklarından bahsediyoruz, okullarımızın ve üniversitelerimizin durumundan dem vuruyoruz, devletin bu noktada daha çok çalışma yapması gerektiğini söylüyoruz ama böylelikle de akademisyenlerimizin hiçbir suçu yokmuş gibi aklanmasını da sağlıyoruz. Onlara zaten durdukları “steril alan” yetmiyormuş gibi karantinaya alarak üzerlerindeki tüm sorumlulukları bir çırpıda çekip atıyoruz. Yanlış, hem de çok yanlış. Birçok alanda çalışma yapan bazı akademisyenlerimizi tenzih edeceğim ama hangi akademisyenimizin çalışmaları dünya üzerinde gündeme oturdu? Bir elin parmağını geçiyor mu bu sayı? Ya da sosyal bilimler anlamında hangi akademisyenlerimiz dünyada sayısız konferans veriyor? Bu kişilerin sayısı da üç haneli sayılara ulaşıyor mu? Açıkçası hiç sanmıyorum ya da ben görmedim. Görmediysem hepsinden özür diliyorum.

Dünyadaki en iyi üniversiteler arasında ülkemizden ne kadar az sayıda üniversite olduğunu biliyoruz. Akademik çalışmalarımız ise zaten içler acısı. Ama maşallah tüm akademisyenlerimiz ekranlara çıktı mı bülbül gibi şakımayı, dünya meselelerine “Superman” gibi bakmayı, üç beş Latin kelimeyle entelektüel gözükmeyi, bir de kemik gözlük ve kaşkol kreasyonuyla numune olmayı çok başka bir şey zannediyor! Ve işin kötüsü her şeyi bildiklerini, dünyanın kendi merkezleri etrafında döndüğünü düşünüyor. Copy – paste tezlerin dayanılmaz hafifliğiyle birlikte “akademik lobinin” kervanına katılınca ve orada zamk gibi yapışmayı marifet sayınca “dünyayı ben yarattım havalarında dolaşmak” işten bile olmuyor. Ama artık böyle modası geçmiş “gösteriş görgüsüzlüğünü” aşmanın zamanı geldi de geçiyor. Hatta öyle ki onları bu millet bile takmıyor. Bunu da bildikleri için gizli nefretleriyle satır aralarında milleti aşağılamaktan geri durmuyorlar. Kendini çok önemsemenin ve değerinin bilinmediğinin düşüncesine kapılıyorlar. Bir nevi vücudu baştan aşağı felç eden zehri yutmuş gibi davranıyorlar.

Kimse kusura bakmasın, artık ben bu tarz akademisyenleri ekranlarda gördüğümde direkt olarak kanalı değiştiriyorum. Dinlemeye tahammül edemiyorum çünkü çok şey söyleyip de hiçbir şey söylememenin canlı örneği gibi konuşuyor mübarekler. Bunun da böyle gideceğini düşünmüyorum. Ve biliyorum ki Anadolu’daki akademisyenlerimiz olsun, “akademik lobinin” ön plana çıkartmadığı bazı akademisyenlerimiz olsun ekranlarda saltanat kuran akademisyenlerimizden daha iyidir diye düşünüyorum. Televizyon kanallarımız cesaretli davranıp onları ekranlarına davet ederler mi bilmem. Ama artık yeni yüzleri görmenin ve o taze fikirlerle hareket etmenin vakti geldi diye düşünüyorum. Mütevaziliklerinden, bilgisinden, insanlığından şüphe duymadığım akademisyenlerimiz bu yazıyı üzerine alınmasınlar. Alınacaklarını da sanmıyorum. Aslında onlar da bu yazının kimlere ve kimler için yazıldığını çok iyi biliyorlar. 

Trump’ın evi 

Trump’ın New York’ta çocukluğunu geçirdiği ev gecelik 777 dolara kiralanabilecekmiş. Evet yanlış duymadınız, tam tamına 777 dolar! Aynı zamanda evi kiralayanlar evin salonunda dev bir Donald Trump maketiyle karşılaşacakmış ve bu da “eşsiz bir fırsatmış”!

Haberi ilk okuduğumda şaka sanmıştım ama harbi gerçek bu bahsettiklerim. Müstakil evde 20 kişi kalabiliyormuş. Artık 20 kişi toplanıp Trump’ın çocukluk anılarından mı bahseder bilemiyorum da kapitalizmin, çılgınlığın ve hatta manyaklığın geldiği son nokta bu desek yanılmış olmayız. Şimdilerde ne yaptığı konusunda hiçbir fikrimin olmadığı eski cumhurbaşkanlarından birinin klişe bir sözü vardı, onu demek daha doğru olacak sanırım: “İnsan gerçekten hayret ediyor”

Tebrikler Ramil Guliyev! 

16. Dünya Atletizm Şampiyonası’nda erkekler 200 metrede temsilcimiz Ramil Guliyev altın madalyanın sahibi oldu. Gerçekten müthiş bir başarı. Ne kadar tebrik etsek az. Özellikle sıkıntılı zamanlarımızda böyle haberler ilaç gibi geliyor.

Fatih Terim’in milyonları bulan tazminat ve primlerinin yanında Ramil Guliyev’in primi ne kadar dersiniz? Tam tamına 60 bin Euro!

Yanalım yanalım, halimize yanalım, hatta utanalım!

Kurban Bayramı tatili kaç gün olacak? 

Kurban Bayramı tatilinin uzayıp uzamayacağı geçen haftadan beri tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmış olduğu açıklamada tatilin uzatılmasının turizm açısından fayda olabileceğini belirtti. Açıkçası ben de bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’la aynı fikirdeyim. Özellikle son iki senedir turizm açısından epey zorlandık, bu sene yeni yeni toparlanmışken böyle bir tatil turizme çok şey katacaktır. O nedenle Salı günkü Bakanlar Kurulu’ndan 10 günlük tatili duymak istiyoruz. Hem milletçe de hak ettik, öyle değil mi?

ÖSYM istifa etmeli!

ÖSYM, Tablo – 6C’deki okul türlerinden mezun olanların puanının yanlış hesaplandığını açıkladı. Buna göre üniversiteye yerleşemeyen binlerce kişi üniversiteli olurken, üniversiteye yerleşmiş binlerce kişi de üniversitesiz kaldı. Yapmış oldukları hata üzerine bir de özür dilemeyi ihmal etmediler.

Allah için çok düşünceliler! Üniversiteye yerleştiğini sanıp şimdi üniversitesiz kalan binlerce kişinin mağduriyeti ve psikolojisi bir özürle düzelmiş mi oldu şimdi? Sınavlara bir dakika gecikenleri kapıdan geri çeviren, kişinin üzerindeki tüm aksesuarları tepeden tırnağa kontrol etme hususunda hassasiyet gösteren ÖSYM’nin bu yaptığı hata değil, çok büyük yanlıştır ve açıkçası birçok ailenin, öğrencinin mağdur edilmesidir.

Ve şunu da demeden geçmemek lazım… Bazen istifada bir erdemdir.

Kemal Gümüş’ten İşgalin Yapı Taşları 

Gerek FETÖ’yle ilgili gerekse de 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili birçok kitap yazıldı, yazılmaya devam ediyor. Hem FETÖ’nün nasıl bir terör örgütü olduğunu bilmemiz açısından hem de 15 Temmuz ihanetinin unutulmaması ve unutturulmaması için bu tarz kitapların önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu kitaplardan biri de Kemal Gümüş’ün Kopernik Yayınları’ndan çıkan “İşgalin Yapı Taşları” adlı kitabı. Çalışmanın benzer türde yazılan kitaplardan farkı bugüne kadar medyada hiç duymadığımız FETÖ kumpaslarını anlatması. Açıkçası ben okurken çok faydalandım ve bu kitabı herkesin okuması gerektiğini düşündüm. Kemal Gümüş zaten FETÖ’yle ilgili birçok habere imza atmış ve örgütün nasıl tehlikeli bir yapı olduğunu bize yaptığı haberlerle anlatmıştı. Bu kitap daha fazlasını içeriyor, mutlaka okuyun, okutturun.