​MİLLİYETÇİLİK Mİ, MEZHEP Mİ?

Alican DEĞER 27 Eyl 2017

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Çok derin bir tartışma.

Çok derin bir tartışma. Bugün, Irak Kürt Bölgesi’nde yaşananları mezhep bağlamında çözümlemeye çalışanların yanıldıkları görülüyor. Hatta mezhebi geçtim, din bağlamında bile ele alınamaz. Bildiğin milliyetçilik rüzgarları esiyor. 

Öncelikle somut olaylardan gidelim. Teorik, “Olması gerekenler” değil “Olanlar” tartışması yapalım. Neden dini bakış açısı yeterli gelmez? Çünkü Erbil sokaklarında İsrail bayrakları dalgalanıyor. Demek ki, sokaktaki bir Kürt için söz konusu olan “Bağımsızlık” olduğunda, kimin destek verdiği önemli. Hangi dinden olduğu değil.

Barzani açısından referandumun en büyük başarısı yapılabilmiş olması. Bu referanduma karşı çıkanlar için de, birçok alanda atışan, tartışan, yarışan üç ve hatta dört bölge ülkesinin ortak hareket etmeye varan iş birliği. Geçen yıl birisi “Türkiye ve Irak ortak askeri tatbikat yapacak” dese kim inanırdı?

Göze batan sonuçlardan biri de, bir süredir birçok konuda görüş ayrılıkları bulunan Türkiye ile Amerika’nın ilk kez aynı doğrultuda düşünmesi. Hatta en ironiği Amerika ile İran’ın bile referandum konusunda farklı gerekçelerle de olsa benzer açıklamalar yapmaları.

Bu sorun mezhebi açıdan da ele alınamaz görünüyor. Çünkü Türkiye ve İran’ın durumları belli. Bağdat yönetimi de Şii. Hatta Türkiye’nin hassas olduğu en önemli konu, Türkmenlerin büyük çoğunluğunun Şii olması da cabası. Ayrıca Şii Kürt aşiretlerinin “Evet” oyu vermesi de bu tartışmada mutlaka “Milliyetçilik” cephesine kaydedilmeli.

Eğer Kürtler, yaşanan gelişmeleri mezhebi olarak değerlendirip, “Türkiye Şii Bağdat yönetimini Kürtlere karşı desteklemez. İran etkisinden de çekinir” diye bir yorum yapıyorlarsa bence yanılıyorlar. Kendileri “Ulusal çıkar” perspektifinden bakıp, başkalarının öyle bakmayacağını düşünmek tam Ortadoğu mantığı olsa gerek. Türkiye tabii ki bir Şii-Sünni çatışması istemez. Hele hele kan akıtılmasını hiç istemez. Ama bu süreci tek taraflı bir bakış açısıyla yorumlamak eksik olur gibi görünüyor. 

Türkiye’deki Kürtlerin de Barzani ve yapılan referanduma çok sıcak baktığı ortada. Duygu dünyalarının derininde bir bağlantı var. Başka bir yerde de olsa Kürtlerin kendi bağımsızlıklarına sahip olmaları gerektiğine inanıyorlar. Bu da son derece anlaşılabilir. Ayrışma, tehdit değerlendirmesinde ortaya çıkıyor. Bu sempatiyi dile getiren kimileri, Türkiye’nin Irak ile benzemediğini, çok daha güçlü olduğunu, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin ayrılıkçı olmadığını söylüyor. Buna karşılık PKK güdümündekilerin bundan kendilerine pay biçtikleri de açıkça görülüyor. 

Ama Türkiye kamuoyu sadece Kürtlerden oluşmuyor. Ve bu sorun sadece Kürtlerin sorunu değil. Türkiye’de yaşayan 20 yaş üstü nüfusun neredeyse tamamı son 40 yılda askerlik yaptı veya evladını askere yolladı. Yani kafalarının bir yerinde “Ayrılıkçı terör örgütü” duruyor. Bombalamalara, katliamlara, şehit cenazelerine şahitlik ettiler. Bu insanlar, Irak’ın nasıl bölündüğünü, Suriye’nin neler yaşadığını gördü. Bölünmüş bir ülkede insanların nasıl sefil olduğunu, kendi sokaklarında el açanları izleyerek öğrendi. Türkiye’ye bu yola sokmak için düzenlenen bir darbe teşebbüsünü bile yaşadılar.

Ve çok iyi biliyorlar ki, bu işler ufak ufak başlıyor. Sonrasında ise yıkım geliyor.