MENFAAT Mİ FEDAKÂRLIK MI?

Ümit G. CEYLAN 13 Tem 2023

Ümit G. CEYLAN
Tüm Yazıları
İlişkilerde o derece ince çizgiler var ki bunları anlamak ve idrak etmek çoğu zaman aklı selim bir görüş ile gerçekleşebiliyor.

İlişkilerde o derece ince çizgiler var ki bunları anlamak ve idrak etmek çoğu zaman aklı selim bir görüş ile gerçekleşebiliyor. Aksi takdirde yanlış anlamalar ve karşı tarafı rahatsız edici imâlar ilişkileri zaman içinde kopma derecesine vardırabiliyor. Menfaat ve fedakârlık arasında aslında gayet açık ancak bir o kadar da hatalı anlamaya neden olan bir durum var. Kişi kendisini nasıl bilirse karşısındakini de öyle görür sözü defalarca yaşanmış ve kanıtlanmıştır. Hayat ile kurduğumuz ilişkinin şekli bizim kişilerle olan ilişkimizi de belirliyor. Temelinde ne niyetle yola çıktıysak hayat bizi o şekilde bir kadere razı bırakıyor.  O yüzden yolda giderken doğru yolu bulmak için nasıl sürekli haritaya, navigasyona bakıyorsak kendimizi de bulma yolunda bir rehberden yardım almamız gerekebilir. Ama bu bir uzman olur, bir hoca olur bir doktor olur ama doğrudan kendi vicdanımız olur. Ne zaman nerede hangi uzmana başvuracağımızı iyi bilirsek hayatımız daha kolaylaşır.

Yarar sağlamak

Menfaat veya Türkçedeki anlamıyla yarar sağlamak anlamındaki kelimenin Arapçası nedense içimizde hep olumsuz bir anlam bırakmış. O yüzden Türkçesi daha saf geldiği için yarar sağlamayı tercih ettim. Hayatta her şeye yarar sağlamak veya kendimiz adına sadece ben yarar sağlayayım diye bakmayız. Böyle olan bir ilişki biçimi iyi niyetli olamaz. Ya da ondan bana bir şey çıkacak köprüyü geçene kadar her şeyine kafa sallarım demek karşı tarafın iyi niyetini istismar etmektir. Hoca talebe ilişkisi bu anlamda örnek verebileceğimiz en güzel ikilidir. Hoca bu ilişkiyi tek taraflı düşünebilir. Ve biz buna fedakârlık deriz. Hocanın tek beklentisi öğrencisini iyi bir yere taşıma mücadelesidir. Bu nedenle de zaman zaman sert, zaman zaman da öğrencinin beklemediği şekilde cevaplar verebilir. Bu yüzden talebe hocasını iyi anlamalıdır. Öğrenmek ömür boyu bir yarar sağlama faaliyetidir. Ama hocanın bilgisinden, birikiminden ve ilmini öğretmesi bakımında öğrencinin yarar sağlaması gereklidir. Burada hocanın tavrı da fedakârlıkla ölçülür. Çünkü kendisi, kendi adına bir yarar sağlamaz ancak ve ancka karşılıklı fedakârlık esas alınır.

Karşılıksız

İnsanların kafasında kendi adlarına kurguladıkları planları iyi niyetle başladığı düşünülen ilişkilerde gerçekleştirme niyetleri o ilişkiye zarar verir. İlişkilerde en temel kavram şeffaflıktır, samimiyettir. Bir kişi iyi niyetini bütün açıklığı ile ortaya koyduğu halde karşı taraf bunu stratejik bir yarar sağlama hamlesi görüyorsa bunu düşünen kişi kendi niyetini mutlaka sorgulamalıdır. Hastaya koşuyorsak bundan bir yarar sağlayabilir miyiz? İlişkilerimiz veya iş bağlantılarımızı yürüttüğümüz kişinin hasta olması o kişiyi ziyaret etmemiz bir çıkar ilişkisi üzerinden bakılıyorsa yine kişi kendini sorgulamalıdır. Önemli olan içimizdeki duygulardır ve vicdanımızı o duygularla nasıl beslediğimizdir. Çıkar duygusu bizi hasta ziyaretine sevkediyorsa bir soru işareti koyalım. Ya da sadece bir hastanın yüzündeki gülümsemeyi görmek ve bunun içimizde açacağı güzel duyguların karşılıklı olduğunun huzurunu yaşamayı tercih edebiliriz.

İki tür insan mı var!?

O zaman şunu mu demeliyiz? Sadece iki insan vardır. Biri yararcı diğeri fedakâr. Bu çok acımasız olurdu değil mi? Herkes kendi konumuna göre bulunduğu yeri bilir ve ona göre bir strateji belirler. Strateji belirlemek bir ilişkinin düzgün gitmesi ve tarafların kendini bu iletişim biçiminde var edebilmelerine yönelik hamleler bütünüdür. Ama bunu bir kıyasıya var olma, sahada en iyisi olma kavgası olarak görmeyelim. İş hayatınızdaki kimliğinizle, arkadaş kimliğinizle, öğrenci kimliğinizle kardeş kimliğinizle vesaire, adanmışlığınızla ilgili bir duruştur bu. Zaten zaman içerisinde ilişkinin tarafları ya kendini asimile eder ya da var eder vesselam.

 GÜLLERİN İÇİNDEN GELİP GEÇTİ

Bir hafta içinde o kadar çok şey yaşanıyor ki adeta film şeridi gibi bir hafta geçip gidiyor. İlk gençlik yıllarımızın unutulmaz grubu MFÖ’nün bir kanadı kırıldı. Yıllardır hep sanatları ile gündemde olan bu nadide grubun üyesini kıymetli sanatçımız Özkan Uğur’u ebediyete uğurladık. Başta ailesi ve MFÖ’nün Mazhar ve Fuat’ına baş sağlığı ve metanet diliyoruz. Gençliğimizden bir sahne bitti gitti. Okul gezilerimizde otobüste bağıra bağıra başta ve sonda ilk söylediğimiz şarkıydı ele güne karşı yapayalnız. Sonra güllerin içinden ve desidero gelirdi. Hem eğlenir hem coşar hem de gençliğin romantizmine kapılırdık MFÖ’nün şarkılarıyla. Rahmetli Özkan Uğur’un çok yönlü sanatçı kişiliği ülkemiz için çok güzel bir renkti. Örnek bir sanatçı ve insan olarak kendisini hatırlayacağız. Rabbim ahirete intikal eden bütün sevdiklerimizi rahmeti ile kuşatsın. 

Hayat işte! Kimisi evlenirken kimisi ayrılıyor. Kimi ölürken kimi doğuyor. Anlam vermek mümkün değil. İnsan yaşlandıkça ölümü daha çok düşünüyor. Vefat edenleri duydukça daha çok etkileniyor. Ve gerçekten hayatı çok ama çok fazla abarttığımızı görüyoruz. Bugün delirerek sinirlendiğimiz şeyleri bir hafta sonra hatırlamıyoruz bile. O zaman ne diye bu anlık öfkeler. Her ölümde her kayıpta hatırladığımız sonra tekrar unutup bir başka ölümde hatırladığımız satırlar olmasın artık diye kendime notlar olarak buraya iliştiriyorum. Dileğim her anımız güllerin içinden gelip geçsin...

….

ÇOCUK NEREDE BÜYÜMELİ?

Çocukluk her yerde aynı değildir. Aynı duyguyu hissetsen de bambaşka geliştirir insanı mekan ve ortam. Çölde büyüyen çocuk ile şehirde el bebek gül bebek büyüyen çocuk aynı mı olur? Eline sopa alıp tozuttura tozuttura koşan çocuk ile anaokulu bahçesinde plastik kaydıraktan kayan çocuk aynı mıdır? Ya da yerlerde oturup tahta levhalara yazarak Kur’an ezberleyen çocuk ile interneti açıp dinleyen, Kur’an’ı bu yöntemle öğrenen çocuk aynı mı olur? Kuşların peşinden koşan çocukla evinde kuş besleyen çocuk aynı mıdır? Çocuk büyüyecek insandır. Onu şekillendiren tıpkı çiçek gibi saksısıdır. Aynı çiçek büyükçe yerde bol toprakta büyürse başka, şehirde egzoz kokularının içinde küçücük saksıda büyürse bambaşka olur. Çocuk serpilmek ister. Çocuk yerini bulmak ister. Çocuk gökyüzünü görmek toprağa dokunmak, çocuk kuşların kanatlarına takılmak ve alemi ordan seyretmek ister. Çocuk hayallerin kurulduğu bir dünyada büyümeli. Çocuğu hapsetmemeli bir ekrana bir takım zehirli oyunlara, sonunda travma olacak zindanlara kapatılmamalı. Çocuklar özgür olmalı, rüzgarda savrulmalı. Çocuk değerleri öğrenmeli, dizinin acısıyla yüzleşmeli. Çocuk bayramda el öpmeli. Çocuk çocukların kurguladığı dünyada kendini var etmeli. Bugün çocuk yarın büyük olacak olan küçük insan hem yerini bilmeli hem de yerinde büyümeli. Çocuk her yerde aynı büyümez. Biz büyükler bunu böyle bilip çocuklara yer açmalıyız dünyalarında.

ÖZEL ARAŞTIRMA KÜTÜPHANELERİ VE ÖZEL KOLEKSİYONLARI

Doç. Dr. Işıl İlknur Sert

Sadece sanat kitaplarının olduğu bir kütüphane düşleyebilir misiniz? Ya da sadece müzik ile ilgili eserlerin bulunduğu bir kütüphane? Sadece bir şehri anlatan kitaplar veya sadece bir dil üzerine yazılmış eserler ilginizi çeker mi? Yemek yapmayı çok sevenler için özel bir kütüphane olduğunu biliyor muydunuz? Böyle kütüphanelerin varlığından haberdar mısınız? Sizin özel ilgi alanınız için var olan özel araştırma kütüphaneleri kulağa ne kadar hoş geliyor, değil mi? Ülkemizde çok özel gayretlerle kurulmuş bir bilim kurgu kütüphanesinin dahi olduğunu söylesek hayret eder misiniz? Hatta bu güzel yaz günlerinde bir gezi sırasında özel niteliklere sahip bu kütüphaneleri görmek ilginizi çeker mi? 

Belki de söze Özgen Berkol Doğan Bilimkurgu Kütüphanesi ile başlamak gerek. İstanbul Kadıköy’de bulunan kütüphane, 2007 yılında aramızdan ayrılan genç bir bilim insanı adına 2012 yılında kurulmuş. Özgen Berkol Doğan’ın aramızdan ayrılış öyküsü de çok hazin. Ülkemize hizmet edecek bilim insanlarının olduğu bir uçak kazasında vefat etmiş. Prof. Dr. Engin Arık’ın da aynı kazada vefat ettiğini belirtirsek, TRT Belgesel’de onlara bilim şehitleri denilmesini biraz olsun açıklayabiliriz belki de. Onları rahmetle anıyor ve ilgilenenler için kütüphanenin linkini sunuyoruz: https://ozgenberkoldogan.com/bilimkurgu-kutuphanes... Burada sadece bilim kurgu kitaplarını değil, çok çeşitli dillerde ve konularda 15.000 eseri inceleyebilirsiniz. 

İstanbul Kadıköy’den Beyoğlu’na uzandığınızda çok farklı içerikleri ile sizi karşılayan Pera Kütüphaneleri, 600.000’in üzerinde eseri barındıran özel koleksiyonunu 13 kütüphanede hizmete sunuyor. https://bibliopera.org/ adresinden ulaşılabilecek bilgilere göre Amerikan İlmi Araştırmalar Enstitüsü, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, ÇEKÜL, Alman Arkeoloji Enstitüsü, İsveç Araştırma Enstitüsü gibi kurumların kütüphaneleri bu dijital çatı altına toplanmıştır. Bibliopera içinde bulunan bir kütüphaneden özellikle bahsetmek gerekir. Salt Araştırma mimarlık, sanat, ekonomik ve sosyal tarih alanları başta olmak üzere pek çok özel konuda koleksiyona sahiptir. https://saltresearch.org/ adresinden ayrıntılı bilgi edinebilir, herkese açık olan bu kütüphaneden bir Beyoğlu-Karaköy gezisi sırasında faydalanabilirsiniz. 

Yine Beyoğlu çevresinde dil öğrenmek isteyenler için de özel kütüphaneler bulunuyor. Alman, İspanyol ve İtalyan enstitülerinin kütüphaneleri yeni bir dil öğrenmek isteyen herkes için çok çeşitli koleksiyonlarını hizmete sunuyorlar. Alman Kültür Merkezi Kütüphanesi için https://www.goethe.de/, İspanyol ve Latin Amerika Kültürü için https://estambul.cervantes.es/, İtalyan Kültür Merkezi Kütüphanesi için https://iicistanbul.esteri.it/iic_istanbul/tr/ adreslerinden bilgi edinilebilir. 

Beyoğlu demişken Atatürk Kültür Merkezi’nin muhteşem sanat kütüphanesini görmemek olmaz. Sanat, mimarlık ve moda ile ilgileniyorsanız, hizmetlerini randevu ile sunan bu özel kütüphaneye mutlaka bir gününüzü ayırmanızı tavsiye ediyoruz. https://akmistanbul.gov.tr/tr/kutuphane adresinde gerekli bilgileri bulabilir ve iki ayrı kütüphanenin aynı mekânda buluştuğu bu şık ortamı deneyimleyebilirsiniz. 

Beşiktaş’ta ise müzik konusundaki en önemli kütüphanelerden biri karşınıza çıkacak. İTÜ Dr. Erol Üçer Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (MİAM), konu ile ilgilenenleri randevu ile kabul etmektedir. https://www.miam.itu.edu.tr/kutuphane/ adresine sahip olan kütüphane, 9.000’in üzerinde kitap, 6.000’in üzerinde nota ve 15.000’in üzerinde görsel ve işitsel eseri koleksiyonunda barındırmaktadır. MİAM Kütüphanesi, Borusan Müzik Kütüphanesi’ndeki eserleri de devralarak geniş bir içeriğe sahip olmuştur. 

Beşiktaş’tan Sarıyer’e uzandığınızda sizi Mutfak Sanatları Akademisi Kütüphanesi karşılayacak. Yemek pişirme üzerine eğitimlerin verildiği bu kurumda bulunan herkese açık kütüphanede 7.000’in üzerinde eser mevcut. Görgü kuralları, sofra adabı gibi konuları da içeren özel koleksiyonu ile bu kütüphane yemek seven herkes için kurulmuş ilginç bir araştırma deneyimi sunuyor bizlere… https://msa.com.tr/kutuphane adresinden ayrıntılı bilgiler edinmek mümkün.

Sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin her ilinde var olan özel araştırma kütüphaneleri siz değerli araştırmacılarımızı bekliyor. Bütün bu özel araştırma kütüphanelerinde bulunan kütüphanecilerin, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü mezunu olduklarını hatırlatmak isteriz. Özel konularda koleksiyon seçmek, doğru bilgiyi kullanıcıya sunmak üzere yetişmek ve kendilerini farklı alanlarda geliştirmek isteyen gençlerimizi de bu alanlarda çalışmak üzere Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümlerine beklediğimizi yaklaşan üniversite sınav sonuçları ve tercih günleri kapsamında hatırlatalım. İşte kütüphaneler bu kadar hayatın içinde, cıvıl cıvıl ve eşsiz kaynaklarla dolu mekânlar. Her bir kütüphane ayrı bir dünyaya açılan pencereler gibi. Burada araştırmacı olarak bulunmak da çalışan bir kütüphaneci olmak da çok keyifli. Ülkemizde okunmuyor, araştırılmıyor diyenlere inanmayın. Tüm zorluklara rağmen bu özel mekanlarda hizmet veren kütüphaneciler de seslerini duyurmaya çalışıyor, ama mütevazı bir şekilde… Yeter ki milletimiz bu özel mekanlardan haberdar olsun ve genlerinde taşıdığı bilgiyi seven, araştırmaya meraklı yönünü biraz daha kütüphanelere yaklaşarak geliştirsin. 

LÜKSTEN VAZGEÇMELİYİZ

Lüks tüketimden vazgeçmemiz lazım. Üstelik lüks tüketim denilen olgu artık sadece zenginlere özgü bir şey olmaktan çıktı. Iphone telefon markası lüks tüketime girmiyor mu? Bugünkü fiyatına bakın isterseniz. Hiç ummadığım kişilerin elinde var bu marka! Oysa bu lüks değil miydi? 85 milyon lira şu anda bu telefonun son modeli.  Yerli telefonlar varken bizler dışarıdan markalara yöneliyorsak bu enflasyon nasıl düşer? Üstelik daha eskimeden tamamen devreden çıkmadan sadece yeni modeli çıktı diye yenisine geçmek, lüks tüketim değil de nedir? Lüks tüketim deyince bunu illa Gucci ve benzerlerini algılamayalım. Daha evlenirken modüler ve fonksiyonel eşya bizde bulmak neredeyse bir tek marka haricinde imkansız. Üstelik tercih de genelde modadan yana oluyor. O zaman da evi eşya ile donatıyoruz. Oysa bir yemek masası aynı zamanda çalışma masası da olabilmeli. Kanepeler yatak da olabilmeli. Çok fazla kıyafet alıyoruz. Oysa kapsül dolap mantığı en sağlıklısı. Desensiz düz renkleri her zaman kombinleyebiliriz. Ancak dolaplar birbirine uymayan ve giyilemeyen bir sürü kıyafetlerle dolu. Lüks ihtiyacımız olmayana yönelmek demektir ve bu çağımızın bir hastalığıdır. Bugün tatil yapmak lüks sayılır oldu. Oysa tatil bir ihtiyaç ancak en basit 1 haftalık tatil 50 bin liradan başlıyor. Her şey işte bu anlamsız tüketim saçmalığından tepetaklak oldu. İhtiyaç olan şeyler lükse girdi. İhtiyacımız olmayan şeyler lüks sayılmaz oldu. Bu bir çelişki.

ARTI

Diyanetin yaz kursları

Diyanet yaz tatillerinde müftülükler vasıtasıyla yaz kursları düzenliyor. Hem okul öncesi hem ilkokula devam eden çocuklarımıza, Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim okumasını öğretiyor, hem de ilmihal bilgileri veriyor. Bununla yetinmeyip çocuklarımız milli ve manevi kültürümüz de işleyerek, kardeşlik, birlik ve beraberlik öğretiliyor. Vatanseverliğin özellikle dinimizdeki ve hayatımızdaki yeri önemle anlatıyor. Vatan patates soğanla tartılmaz. Düşman çizmesi iffet, namus dinlemez. Vatansever olmak gerekir. Yaz tatilinde özellikle küçük çocuklar güzel ahlakı da öğrendiklerinde, vatanına ve milletine hayrı dokunan birer birey olacaklardır. Adana ilimizde bir camide kendisine mikrofon uzatılan sekiz dokuz yaşlarındaki bir çocuğumuz bu kursta “Kur’an-ı Kerim öğreniyorum, dinimi öğreniyorum, nasıl ibadet yapacağım onu öğreniyorum, buraya Allah için geliyorum” diyor. Bu kurslarda çocuklarımızın ehil hocaların himayesinde öğrenim görmesi de önemlidir. Bu konuda diyaneti ve görevlileri de tebrik etmek gerekir.

EKSİ

Eczanede acele iş olmaz

Hocamız rahatsızlıklarından dolayı 8 kutu ilaç kullanmaktadır. O gün de eczaneden sağlık ocağında yazdırdığı ilaçlarını almaya gitmiştir. Eczacı ilaçları hazırlayıp kullanımı ile ilgili bilgiyi hocamıza verirken eczacının oğlu olduğu anlaşılan genç erkek babasına acele etmesi konusunda uyarır. Hocamız oğlunun acelesine sıkılıp; “burası market değil, değil mi?” diye karşılık verince genç bir şey demez. Belki de durumu idrak eden genç kardeşimiz dersini almıştır. Bazı yerlerde acele edilmez. Sağlıkla ilgili konular hassasiyetle ve dikkatle anlama isteyen konulardır. Üstelik yaş ilerledikçe insanlara biraz daha anlayış göstermek gerekiyor. Çünkü anlamak daha da zorlaşabiliyor. Dolayısıyla sağlık konularında sabır her zaman birinci sıradadır.

OLUMLAMA OLUMLAMA!

Malumunuz hepimiz sosyal medya ile birlikte değişik neo akımlarla karşı karşıyayız. Pozitif bilimlerden ve de hikemi olmaktan çok uzakta insanların duygularını kullanan akımlar bunlar. Adlarını söylemeye gerek yok herkes biliyor. Geçenlerde sosyal medyada bir arkadaşımız İslami bir yorumla olumlamanın sakıncalarını anlatmaya çalışmış. Bir şeyi kendimizden istemenin şirk olduğunu ve bunun Allah’ı ortadan kaldırarak istememizin İslami anlayıştan uzak olduğunun altını çizmiş. Evet bu bir yere kadar doğru. Ancak ben şu iki noktaya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi bir şeyi Allah’tan isteriz amenna. Ancak istemek ve gayretle çalışmak da istemenin bir parçası zaten. Allah’tan isterken kendimizi de bu istemenin dışında tutamayız. Biz Allah’tan isteriz ama kendimiz de çalışarak ve duayı da eksik etmeden mücadele ederiz. Durduğumuz yerde evrene mesaj göndererek bir şey gerçekleşmez. Çünkü olumlama tek başına pasif bir eylemdir. Dua da öyle. Duanın yanında gayret, çalışma azim ve sabır varsa aktif bir eylemdir. İnanarak isteyen ve bu gayrette yolların açılması için dua edip gerekli çalışmayı gösteririz. Zihnimizde de asla negatif düşünceye, acabaya yer vermeden çalışırız. Ayrıca ne kadar istesek de bir şey gerçekleşmeyebilir. Burada pes de etmemeliyiz. Çünkü inancımız gereği daha iyisi olacaktır veya o işin olmaması hayrımızadır. Bu şekilde düşününce gerçekleri ve başımıza gelenleri daha sonra daha iyi değerlendirebiliriz. Olumlu olacaksak eğer ki olmalıyız; her şey de bir hayır olduğuna inanmakla başlamalıyız.