​MAHALLE ZABITALARINA "VER COŞKUYU" DİYEN KİM?

Ekin GÜN 17 Eyl 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Mert olmak meşakkatli bir iştir. Delikanlılık ise önce mertlik, sonra yürek ister.

Mert olmak meşakkatli bir iştir. Delikanlılık ise önce mertlik, sonra yürek ister. Akabinde mert ve delikanlı olmak “kaybedecek bir şeyi olmadan” hareket etmeyi gerektirir. Mert olmadan ve üzerine yürek eklemeden delikanlı olamazsınız. Delikanlı olamadığınızda ise kaybedecek çok şeyiniz var demektir. Ne var ki, bir kere gelinen dünyada alınmadık bir canınızın olduğunu bilmek sizi insan yapar. Gerisi laf kalabalığıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan da böyledir. Merttir, delikanlıdır ve yürek sahibidir. Zaten bu milletin en temel özelliği bu vasıflara sahip olmasıdır. Onun için bu millet bu vasıflara sahip olmayanı benimsemez, kendinden görmez. Bu vasıflara sahip kişileri gördüğünde ise onunla beraber ölüme yürür. Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi. Tıpkı AK Parti’yi sırf Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde savunduğu gibi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hataları var mıdır? Elbette vardır. Hatasız kul olmaz. Zaten bir şeyler yapmak istiyorsanız, adım atıyorsanız ve cesaret sahibiyseniz hata yaparsınız. Oturduğunuz yerde hata yapma şansınız yoktur. Geçenlerde Cuma namazında vaaz veren imamda böyle diyordu. Hayırlı işler yapmaya koyulduğunuzda hatalarınız olacaktır. Ama bir şeyler yaparken hata yaparsınız. Zaten adım atmadan, bir şeyler yapmaya koyulmadan ne hatanız olur, ne de yaptığınız hayırlı bir iş.

Ama yanlış başka bir şeydir. Hatadan farklıdır. Hata istemeyerek yapılır, yanlış ise bilerek yapılır. Art niyet içerir. Kasıtlıdır. Ben kendi adıma Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir yanlışı olduğunu ve yanlış yapma gayesi içerisinde davrandığını hiç görmedim, tanık olmadım. Çünkü niyetinin iyi olduğunu vicdanen biliyorum, hissediyorum. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “beraber yürüdüğü yollarda” birçok arkadaşının ona karşı hatadan öte yanlış yaptığını görüyorum, biliyorum. Erdoğan’ın adam ettiklerinin onu nasıl arkadan bıçakladığını da görüyorum, biliyorum. Sadece ben değil, bu millet de görüyor, biliyor, sokakta konuşuyor. Zaten onun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu kadar çok sahipleniyor, onunla birlikte gerekirse ölüme bile yürümeyi göze alıyor.

***

Son zamanlarda AK Partili gibi gözüküp ama AKP’liliğin dibine batmış bazı “mahalle zabıtaları” ortalığa dökülmüş durumda. Ağaç diplerinden mantar gibi çıkıyorlar. Zehirli bir mantar. AK Parti’yi Erdoğan’dan yani ruhundan koparmak için ilk adımı atmışa benziyorlar. 16 Nisan’daki referanduma kadar sinsi bir şekilde Erdoğan’ı eleştirenler şimdi açıktan eleştirmenin ilk kurşununu attılar. Karın ağrılarını okuyor, AK Parti Konya Milletvekili’nin başbakanlıktan alınmasından sonra (ve hatta bence önce de) nasıl Erdoğan’a düşman olmaya “Karar” verdiklerini net bir şekilde gözlemliyoruz. Belli ki 2019’a kadar da epeyce gözlemleyeceğiz. Sinsi bir şekilde eleştirmelerindense açıktan eleştirmelerini daha ilkeli bulduğumu da söylemeliyim ama geçmiş sinsiliklerinden ötürü geç kaldıklarını belirterek, bunun delikanlılığa sığmadığını not düşerek.

AK Parti kitlesel bir parti. Bu partinin ruhu Türkiye’nin tüm renklerini taşıması. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da en büyük özelliği Türkiye’de yaşayan herkese sahip çıkışı, onların rahat ve huzurlu bir hayat sürmesi için elinden gelen gayreti göstermesi. AKP’li “mahalle zabıtaları” ise tam tersini düşünüyor. AK Parti’nin içinde sadece kendi düşüncelerine uygun insanların barınmasını, bunun dışındakilerin AK Parti’de bir hayat hakkının olmamasını ve AK Parti’nin dar bir düşünce anlayışıyla, halk diliyle “küçük olsun bizim olsun” mantığıyla yönetilmesini istiyor. Ve bu noktada en büyük engelleri Erdoğan. Zaten onun için eski bir başbakanı aklamak adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırıyorlar, “profesyonel Davutçuluğun” tarihini yazıyorlar. Ama bunu çamurla yapıyorlar.

Farkında olamazlar… 2015 seçimlerine gidene kadar “Başkanlık Sistemi’nin” ağza alınmayışından, Suriye politikasının eski başbakan sayesinde “stratejik” dibe vuruşundan, Schulz’un “Bizim muhatabımız Erdoğan değil, başbakan” sözlerine cevap verilmeyişinden, FETÖ’nün kumpaslarından “aklanmak” için “stratejik” bir şekilde yüce divan tezgâhının tertiplenmesinden ve AK Partililere zoka olarak yutturulmaya çalışılmasından. Açıktan Erdoğan’ı hedef almalarının temelinde bunlar ve daha fazlası yatıyor. Aynı zamanda “post-Erdoğancı” olmalarında da başka bir hesap saklı.

Hülasa, “mahalle zabıtaları” görevlerini yapıyor. Adeta bir futbol takımı gibi toplu hücum toplu savunma yapıyorlar. Ama o değil de bu “mahalle zabıtalarına” kim “ver coşkuyu” dedi? Asıl soru bu. Ve tabi asıl cevabı aranacak meselede bu.

Bu ödülü kim verdirtti? 

Bildiğiniz gibi geçen gün Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Partili belediye başkanlarıyla toplantı yapmıştı. Toplantının ardından başarılı belediye başkanlarına ödül verdi. Ödül alan Yalova’nın Subaşı beldesinin belediye başkanı Volkan Yılmaz hakkında “FETÖ sanığı” olduğu gerekçesiyle görülen bir davanın olduğu iddia edildi. Bununla birlikte belediye başkanının yurtdışına çıkış yasağı olduğu da iddialar arasında.

Böyle bir durum varsa bunun skandal olduğunu belirtmek gerekir. Ve sadece skandal olduğunu belirtmek yetmez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu konuda kim yönlendirdiyse asıl sorumlu odur. Bu konuda kamuoyunu ikna edici bir açıklama yapmak artık AK Parti kurmaylarının işidir.

Ayşenur Arslan’ın APAÇIK zavallılığı! 

Dün Ayşenur Arslan, Türkçeyi katleden saçma yazılarından birini daha yazmış. Kel alaka bir şekilde Leyla Alaton’u da araya sıkıştırmış. Alaton’un suçu Ayşenur Arslan’a göre referandumda “EVET” demesi muhtemelen. Bir de yazı arasında “kafama yazık, kafa falan atacak değilim” gibi cümleler kurmuş. Evet gerçekten Arslan haklı. Kafa önemli bir şey. Özellikle vücudunda taşımayanlar için.

Ayşenur Arslan’a çok sevdiğim bir arkadaşım gereken cevabı vermiş. Aynen paylaşıyorum:

“Sinirlendim ve yazmadan edemedim… 

Hukuk tarihi ve hukuktan bahseden bir yazar(!)ın eleştiri hakkının kullanımının sınırı aşıldığında suç oluştuğunu da biliyor olması umut edilir. Ki, hukukta bu durumda, ceza hukuku devreye girer. 

Bu yazıya Leyla Alaton’u bağlamak, suç işlemeyi göze alma pahasına mahalle baskısı değil de nedir? Buradan AK Parti ve iktidarına sempati ile bakan bir kesimi karalama ve sindirmeden öte ne düşünce olabilir.

Üstelik, çok da zekice bir seçim olduğu söylenebilir, neden dersen? 

Bilir ki, Leyla Alaton asla bu seviyeye inmeyecek ve bir cevap vermeyecektir. Dolayısıyla bu yazıyı yazmak için seçilebilecek en doğru adres olduğu şüphesizdir.. Gerekli sesi getirecektir.. Tükenmek üzere olan bir düşünce sistemi üzerinden yapılan karalamayı da gündemde öne çıkaracaktır.

İnsan hakları kavramının getirdiği mücadelenin konusu, temel hak ve özgürlüklerdir. Temel hak ve özgürlüklerin en temel ve olmazsa olmazı ise, düşünce özgürlüğüdür. Düşünce özgürlüğü, insan onuru ve insanın maddi ve manevi varlığını geliştirme temel hakkına dayanmakta, özgür bir birey olmanın ve özgür bir topluma sahip olmanın en önemli öğelerinden birini teşkil etmektedir(*). Çünkü düşüncelerini özgürce açıklamaktan yoksun kılınan bireylerden oluşan bir toplumun sosyal, kültürel, politik ve ekonomik alanlarda ilerlemesi mümkün değildir(**). 

Özgür bir biçimde düşüncenin oluşumuna, yaşanmasına, açıklanmasına izin verilmeyen bir toplumda, bireylerden değil, ancak tek tip ve devletin istediği gibi programlanmış makinelerden söz edilebilecektir. 

Böyle bir sistem ise, bir kısır döngü şeklinde, sorgulamayan, yanlışların düzeltilemediği ve bu yüzden de bir grubun keyfiyeti çerçevesinde işleyen bir devlete yol açacaktır.

Buradan yola çıkarak, her ne olursa olsun Leyla Alaton’un en temel hak ve özgürlüğü olarak bir düşünceyi paylaşmasına tahammülsüzlük anlaşılabilir olmaktan çok uzaktır.

Yazar(!)ın önce insan hak ve özgürlüklerine sahip olması, hukuk dilini kullanmaya çalışırken hukuku da istediği gibi şekillendirmeye uğraşmaması lazım… 

ÖZGÜRLÜKSE HERKESE, HER DÜŞÜNCEYE VE HER FİKRE EŞİT MESAFEDE OLABİLMELİDİR. 

Beğendiğim özgürlük sınırında, beğenmediğim hukuksuz.. 

Nasıl bir kafadır?

(*) Sunay, Reyhan, İfade Hürriyetinin Muhtevası ve Sınırları, Liberal Düşünce Topluluğu Yayınları, Ankara, 2001, s.8.

(**) Ünlü, Muhammet Murat, AİHM’nin Kararları Işığında AİHS’nin 10. Maddesi ve İfade Özgürlüğü, http://www.inhak-bb.adalet.gov.tr/aihs/madde10.htm, (26.08.2006)”

Berat Albayrak’ı neden hedef alıyorlar? 

Bu ülkede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirmek kadar konforlu bir şey yok. Oturduğunuz yerde her türlü klavye delikanlılığına soyunarak bunu gerçekleştirebiliyorsunuz. Keza aynı durum Cumhurbaşkanı’nın ailesi için de geçerli. Yetmiyor bir de ailesini hedef alıyorsunuz. Sonra da “ülkede diktatörlük var” diye çığlık atıyorsunuz. Diktatörlük olsa bu çığlığı bile atamayacağınızı bilmenize rağmen.

Şimdi de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ı hedefe koyuyorlar. Sosyal medyada Ağustos sonlarında Albayrak’ın firari FETÖ’cü teröristler için kurmuş olduğu “FETÖ’cüleri gördüğüm yerde boğazlarım” cümlesini “teröristleri savunan” Sezgin Tanrıkulu’ya ilişkin söylediğini iddia ediyorlar. 

Çok açık bir iftira anlayacağınız. Google’dan gerekli anahtar kelimeleri girerek Berat Albayrak’ın FETÖ’cü teröristlere ilişkin kürsüde kurmuş olduğu o cümlenin videosunu izleyebilirsiniz. İftira ve yalancılığın dibine batanlar utanmaz ama biz doğrusunu söyleyelim, siz de sosyal medyada her gördüğünüz şeye inanmayın.