​KÜRESEL NİZAM "HAYIR'I" NEDEN BU KADAR ÇOK İSTİYOR?

Ekin GÜN 10 Mar 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
Hadi Kemal Bey'le dalga geçip duruyoruz da odaklanmamız gereken meseleler daha önemli!

Hadi Kemal Bey’le dalga geçip duruyoruz da odaklanmamız gereken meseleler daha önemli!

E nihayetinde Kemal Bey yeni sistemde başbakan olacağını sanıyor, o günden sonra da çıkıp “ben yanlış biliyormuşum” ya da “hiç okumadan böyle bir cahillik ettim” diye de bir açıklama yapmadı.

Yapacağa da benzemiyor, sonuçta Kemal Bey’in bu yanlışlıkları bir kere olmadı, defalarca oldu, hiçbirinde de çıkıp “özür dilerim” diye bir açıklama yapmadı.

Çünkü doğruyu öğrenmek gibi bir niyeti yok, işin aslı alternatif politika üretmek gibi bir derdi yok, varsa yoksa tek derdi Erdoğan ne derse onun tersini diyerek politika yaptığını zannetmesi.

Nasılsa bulunduğu yer de pek bir konforlu, sorumluluğu yok, genel başkanlığı var, meclis grubu var, konuşmaktan başka bir şey yaptığı yok ama “hadi şunun ucunu tutalım” dediğinde de kaçacak epey bir gücü var.

İşin açıkçası Türkiye’nin en büyük ikinci partisinin böyle olmasına üzülüyor insan ama ne yapalım tasası bize düşecek değil.

Gelin biz başka şeylere odaklanalım ama odaklanmadan önce şu anekdotu hatırlatalım.

Hani referandum kampanyasında müzmin muhalifler, “ya Erdoğan’dan sonra bir manyak gelirse ne olacak” diyorlar ya vatandaşın biri buna çok güzel bir cevap vermiş.

Diyor ki vatandaş… “Halkı bu kadar küçümsemesinler, vatandaş kendisine yaramayacak birini getirmez, eğer getirmiş olsaydı CHP tarihinde bir kez olsun iktidara gelmiş olurdu.”

Valla vatandaş haklı hem de sonuna kadar haklı.

Onun için bu sözün üstüne söz söylemeyelim, konuyu kapatalım, CHP’yi kendi makus talihine bırakalım.

Zaten artık CHP’nin “hayır” faaliyetini belli ki Almanya üstlenmiş gözüküyor.

İçlerinde Nazizm zihniyeti tekrardan hortlamış durumda.

Önce Türk hükümet yetkililerimizin konuşmalarına izin vermediler ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan meydan okudu şimdi de geri adım atmaya çalışıyorlar ama yaptıkları bu faşizan uygulamayla iflah olacağa da benzemiyorlar.

Almanya’nın bu çıkışını Hollanda takip etti, onlar da aynı faşizan zihniyete teslim olup “düşünce özgürlüğüne” ne kadar “aşık” olduklarını gösterdiler!

Avrupa’nın hatta Batı’nın bu çirkef ikiyüzlülüklerini yeni yaşamıyoruz tabii, onun içindir ki ortada şaşılacak bir durum yok.

Türkiye’de 15 Temmuz’da alçak bir FETÖ darbe girişimi yaşanıyor, 247 şehit veriyoruz, binlerce gazimiz var, aradan 8 ay geçti ama Türkiye’ye daha liderler düzeyinde bir “geçmiş olsun” demeye gelen ülke yok.

Varsın olmasın zaten, onların “evrensel hak ve özgürlükler” dediği, “düşünce özgürlüğü” diye caka sattıkları şey faşizmden başka bir şey değil!

Yeri geldiğinde terör örgütlerini savunacak kadar “pek özgürler” ama referandum için konuşacak kişileri ülkelerine almayacak kadar da faşistler.

Bunların ne olduğunu biliyoruz, bunlarla mücadele ediyor oluşumuz da zaten bir beka mücadelesi, o nedenle verdiğimiz mücadelenin bilincinde olmamız gerekiyor.

Avrupa açık açık bir şekilde nasıl küresel nizamın elemanı Hillary Clinton’u desteklediyse şimdi de açık açık referandumdan “hayır” çıkması için ellerinden geleni yapıyor.

CHP’nin, HDP’nin, FETÖ’nün, PKK’nın ve diğer tüm terör örgütlerinin üstlendiği “hayır” kampanyasının başına CEO olarak Almanya liderliğinde Avrupa’yı getirdiler herhalde ki yeni yeni anlıyoruz.

Yeni yeni anlamıyoruz aslında ama sadece kendilerini artık saklama gereği bile duymuyorlar, kampanyanın yürütücülüğünü çoktan üstlenmiş durumdalar.

Referandumla bir alakaları olmamış olsa müzmin muhalefet Abdüllatif Şener’i “hayır” kampanyası yapmak üzere Hollanda’da ağırlamazlardı herhalde.

Ya da Almanya Türkiye’den birkaç yazar görünümlü müsveddeye “Türkiye dinci faşist bir yönetime doğru mu gidiyor?” diye panel yaptırmazlardı.

Mesele başka.

Mesele EVET çıkmaması için ellerinden gelen her şeyi yaparak referandumda halkın kararlarını sabote etmek.

Çünkü onlar da net bir şekilde biliyor… EVET demek, 15 Temmuz’daki destansı dirilişin taçlanması demek, EVET demek, Türkiye’yi Ankara’dan yönetmek demek, EVET demek, küresel nizamın taşeronluğuna soyunan FETÖ, PKK gibi terör örgütlerinin kazınması demek, EVET demek, halkın seçtiği seçilmişlerin tüm vesayet kadrolarının üstünde olması ve Türkiye’yi artık halkın seçtiklerinin yönetmesi demek.

Bunu bildikleri için her türlü tezgâhı yapmaya hazırlar.

O nedenle 16 Nisan’a kadar dikkatli olmak durumundayız, verdiğimiz bu İstiklal Mücadelesi’nin ne manaya geldiğini iyi biliyoruz, 15 Temmuz’da gösterdiğimiz o dirençten sonra da Türkiye üzerinde oyunlar oynayan herkes bu dirilişin ne demek olduğunu iyi biliyor.

Küresel nizam “hayır” kampanyası yapadursun, eninde sonunda bu ülkenin milletini kabul edecekler, sandığın kendi o faşizan zihniyetlerinden daha üstün olduğunu ya öyle ya böyle anlayacaklar.

Az kaldı, o nedenle az sabır.

16 Nisan’da sandığı EVET oylarıyla öyle bir patlatalım ki 15 Temmuz’dan sonra ikinci şamarı yesinler, bu milletin dirilişinin ne demek olduğunu iliklerine kadar hissetsinler.