HANEDAN'A MAAŞ

Alican DEĞER 22 Nis 2016

Alican DEĞER
Tüm Yazıları
Yazıya bir kaç değişik giriş yapıp sildim. Derdimi tam anlatamadığımı düşündüm. Sonra hiç girizgaha gerek kalmadan doğrudan "Dalayım" dedim.

Yazıya bir kaç değişik giriş yapıp sildim. Derdimi tam anlatamadığımı düşündüm. Sonra hiç girizgaha gerek kalmadan doğrudan “Dalayım” dedim. Durum şu, iki MHP milletvekili bir yasa önerisi getirmişler ve Osmanlı Hanedanı mensuplarına 10 bin liraya kadar maaş bağlanmasını, çocuklarına burs verilmesini, sağlık ve cenaze masraflarının karşılanmasını istemişler. Doğumdan kazanılmış haklar var mı? Evet, insan hakları vs. Pekiyi doğum kazanılmış, sizi başka insanlardan üstün tutan haklar var mı? Eğer monarşide yaşamıyorsanız yok.

İşte durumumuz bu.

Yasa teklifine göre bazı hanedan mensupları geçim sıkıntısı çekiyormuş. Teklifte Türkiye veya başka ülkelerdeki hanedan mensuplarının kimler olduğunu tespit etmek üzere bir komisyon kurulması; komisyonun olası suistimallere karşı işlemleri, hanedan torunlarının takibini yapan “hanedan reisi” ile yürütmesi öneriliyor.

Kim bu hanedan mensupları?

Osmanlı Hanedanı mensuplarından halen 77 kişinin hayatta olduğu biliniyor. 25 şehzade, 16 sultan, 23 sultanzade ve 13 de hanım sultan olmak üzere 77 kişi; Türkiye, Mısır, Ürdün, Lübnan, Suriye, ABD, İngiltere, Fransa, İsveç ve İspanya gibi dünyanın farklı ülkelerinde yaşamlarını sürdürüyor. Yasa önerisinde kurulacak komisyona önderlik etmesi önerilen “Hanedan Reisi” ise en yaşlı ve en kıdemli erkek üye Şehzade Osman Bayezid Osmanoğlu, New York’da yaşıyor. 1924 doğumlu Osmanoğlu, sürgünde doğan ilk hanedan çocuğu. Osmanoğlu, ABD Silahlı Kuvvetleri’nde subay olarak görev yapmış. New York’ta çalıştığı kütüphaneden emekli olan şehzade, 23 Eylül 2009’da Ertuğrul Osman Efendi’nin ölümünden sonra hanedan reisi ünvanını almış.

Şimdi sıkı durun.

Teklifi yapan MHP milletvekillerinin isimlerine geldi sıra. Biri Mustafa Kalaycı. Diğeri ise CHP ile MHP’nin ortak Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu. Herhalde, Kılıçdaroğlu’nun deyimiyle “Seve seve” İhsanoğlu’na oy veren CHP’liler, hop oturup hop kalkıyorlardır. Benin düşüncem ise, soydan geldiği varsayılan hiç bir kazanılmamış hakkın olmaması gerektiği. Hanedan mensuplarının bizlerin sahip olduğu tüm hakları almaları gerektiği. Ama bir parmak fazlasını değil. Böylesi günlerde tekrar bir hanedan tartışması açmanın da pek anlamlı olmadığı. Hele Türkiye’nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olmak için aday olan İhsanoğlu’nun (Benim bildiğim) ilk yasa teklifinin bu olması da… Ne biliyim başta da dediğim gibi bir türlü  “Toparlayamıyorum”

Deniz Gezmiş ve Atilla Özdemiroğlu

Atilla Özdemiroğlu’nu kaybettik. Önemli bir müzisyendi. Kültürümüzü şekillendiren insanlardan biriydi. Böyle insanlar kaybedildiğinde herkes kendince bir bağlantı noktası bulur ve üzülür. Kimi bir şarkısını hatırlar, kimi başka birşey. Ben de dün sosyal medyada bir fotoğrafa rastladım. Benim eksikliğim, Özdemiroğlu’nun bu yönünü pek bilmezdim.  Sizlere de sunduğum 19 Ocak 1967 tarihinde çekilmiş bu fotoğrafta üç kişi yer alıyor. “ Polise mukavemetten” gözaltına alınmışlar. Biri Deniz Gezmiş. Solun efsanevi ismi. Aralarında ilk o gitti. Asılarak. Diğeri Atilla Özdemiroğlu. Belli ki yakın arkadaşlar Deniz ile. Üçüncü isim ise Bülent Yardımcı.

Ben Bülent ağabey ile birlikte çalışma zevkine erişmiştim. Biz Güneş gazetesi istihbarat servisinin “Sümüklü” stajyerleri iken, o ekonomi servisinin ağır toplarındandı. Beyefendi bir adamdı. Anlayışlı, çalışkan. 2009 yılında çalıştığı gazetede kalp krizi geçirdi. Tedaviler fayda etmedi. Kaybettik. İkinci giden o oldu. Şimdi bu fotoğraftaki üçüncü kişi de arkadaşlarının yanına gitti. Çok ‘beylik’ bir laf olacak ama, “Sanki bir dönem kapandı.”

Kot pantolonun solculardan çektiği

Nedir bu kot pantolonun çektiği arkadaş. Amerikalı işçi ve köylüler için sağlam, yırtılmayan bir giysi olarak üretilen kot pantolonun başına gelmedik kalmadı. Nedense, binlerce başka sembol bulunurken, fatura güya “Emperyalizmin temsilcisi” kot pantolona çıkarıldı. Kot gariban giysisidir arkadaşlar. Bakmayın kimilerinin onu süsleyip püslediğine. Bir kez alırsın yıllarca giyersin. İlla birşeyin sembolü olacaksa kapitalizmin değil, olsa olsa sosyalizmin sembolü olurdu. Kuzey Kore’nin egzantrik lideri Kim Jong-un vatandaşlarının kot pantolon giymesini yasaklamış.

Üstelik bu kez tehlikenin adresi olarak, batılı ülkeler değil, komünist Çin ile sınırdaş olan bölgeler gösterilmiş. Özellikle bu bölgelerde yasaklara tam olarak uyulup uyulmadığının kontrolünü ise gençlerden oluşan gruplar yapacakmış. Kıyafet timleri yani. 1980’den önce Türkiye’de kot pantolon bulunmazdı. Zaten hiç birşey bulunmazdı da, kot pantolonun esamesi yoktu. Ama halkım meraklıydı bu pantolonlara. Bana ilk kot pantolon alışımızı hatırlıyorum. Kapalıçarşı’nın arka sokaklarında, daracık hanların, izbe odalarında, anca harita ile bulunacak yerlere giderdik. Buralarda satıcı sizin polis olmadığınıza ikna olunca bir-iki kot pantolon çıkartır gösterirdi. Sanki pantolon değil, uyuşturucu alıyor gibiydik.

İşimiz bu alışverişle de bitmezdi. Giymek de cesaret işiydi. O zamanın solcuları da kendi gruplarına kot pantolon giymeyi yasaklamışlardı. Sokakta kot giyen başka birilerini gördüklerinde ise en hafifinden, ‘keskin devrimci’ halleriyle uyarırlardı. Amerikan üretimiydi ya. Ama zaten o yıllarda Türkiye’de üretilen hiç birşey yoktu ki. İstersen herşeye kafayı takabilirdin. Şimdi gördüğüm, eskinin keskin solcu ağabeyleri ile Kuzey Kore lideri aynı noktada buluşmuş. Ne diyim, bizimkiler mi ileri görüşlüymüş, yoksa Jong-un mu geri kalmış?