GİBİ YAPMAK

Mehmet Arif DEMİR
Tüm Yazıları
​Tiyatro Hocamız Çetin KÖROĞLU (Rahmetli) "tiyatro"yu tarif ederken "…..gibi yapmak sanatıdır" derdi kısaca.

Tiyatro Hocamız Çetin KÖROĞLU (Rahmetli) “tiyatro”yu tarif ederken “…..gibi yapmak sanatıdır” derdi kısaca. Yani; aslında o değil ama oymuş gibi yapıyor, o rolü sahnede oynayan sanatçı. Ne Keşanlı Ali’de Engin CEZZAR, Keşanlı Ali’dir, Ne Lüküs Hayat’da Zihni GÖKTAY, Rıza’dır. Onlar sadece rol yapmakta, mükemmelen Keşanlı Ali ve Rıza gibi yapmaktadırlar.

Aynı mükemmellikte olmasa da günümüz, rol yapan, birbirinden rol çalan, spor, sanat ve siyasette “gibi yapan insanlarla” dolu. Buna rahatlıkla medya ve iletişim dünyasını da ilave etmek mümkün. Öyle bir noktaya gelindi ki; hakemin elinden aldığı kırmızı kartı, hakeme gösteren oyuncunun heykeli mahalle girişine dikilmek istendi. Kim oyuncuydu? kim hakemdi? o sırada sahada hakem mi vardı? soruları bile sorulamadı kafa karışıklığından. Çünkü hakem de gerçekte hakem değildi ve rol icabı hakemi oynuyordu bu Tiyatro Karnavalı’nda.

Futbol dünyasında profesyonel tiyatroculara taş çıkartacak yetenekte bi dolu oyuncu izliyoruz senelerdir. Kimi harika şekilde “Başkan”mış gibi yapıyor, kimi “Hakem”miş gibi ve çokça da “Futbolcu”ymuş gibi yapan isimler var sahnede. Bir de televizyonlarımızın spor programlarında sergilenen seviyesiz “Kabare”lerde oynayan abiler- amcalar var ki; hepiniz bu oyunları ve oyuncuları yakinen tanımaktasınız zaten.

Futbolumuza yön veren abi ve amcalar da aynı şekilde rollerini üstün bir performansla oynuyorlar yıllardır. Federasyon, MHK, Disiplin Kurulu, Tahkim Kurulu, Teknik Direktörler ve Antrenörler, Milli Takımlar, Özkaynak Düzeni dünya çapında bir performans sergiliyor istikrarlı bir şekilde. Ülke futbolu; Milli Takımlar ve Kulüp Takımları seviyesinde “muasır medeniyetler seviyesini” aştı, geçti, gidiyor. Her şey güllük gülistanlık, dert üstü, murad üstüyüz anlayacağınız(!)

Geçen cumartesi yazımda bahsettiğim, Kurgu ve Gerçek işte tam olarak bu durumu ifade etmek içindi. Kurgulayanlar öyle güzel kurgulamış ki, herkes rol paylaşımında kendisine verilen rolü o kadar güzel oynuyor ki; ağzımız açık seyrediyoruz, tiyatro olduğunu bildiğimiz halde. Seyircilerden bazı akl-ı evveller, bunun bir oyun olduğunu dillendirdiğinde ise salondaki diğer seyirciler herkesten önce tepki gösteriyor ve susturup oturtuyorlar “yuha”larla. Çoğunluk oyundan memnun bir şekilde, itirazcı romantikler ise; oyunda hangi perdenin oynandığını bilmedikleri için bir an önce oyunun bitmesini, perdenin inmesini, ışıkların yanmasını ve gerçeğe dönmeyi bekliyorlar safça.

Futbol dünyamızda da temel girdi, hammadde “insan” olduğu için, elimizdeki hammadde kaynağı da toplumumuz, yani “biz” olduğu için; “biz” değişmeden bir şeylerin kolayca değişebileceğini düşünmek realist değildir. Bu oyunu oynayan biz, seyreden biz, alkışlayan biz/ itiraz eden, rahatsız olan, değiştirmek isteyen biz’e dönüşmediği sürece oyun sürer gider, ta ki tiyatro başımıza yıkılana kadar. Tiyatroyu ayakta tutan kolon ve kirişler çatırdıyor, çatur-çutur sesler geliyor sağımızdan-solumuzdan ama biz bu sesleri oyun gereği sahne gerisinden verilen suni efektler sanıyoruz. 

Gözümüzü ve kulağımızı dört açalım, bu enkazın altında kalmayalım Lütfen !

İyi bir hafta geçirmenizi dilerim.