FETÖ'cülerin tahliyesi vicdanları yaralıyor!

Ekin GÜN 07 May 2017

Ekin GÜN
Tüm Yazıları
15 Temmuz'un üzerinden daha bir sene geçmedi.

15 Temmuz’un üzerinden daha bir sene geçmedi.

Türkiye 15 Temmuz’da yaşadığı hain darbe girişimiyle hesaplaşırken ve 15 Temmuz’u gerçekleştiren teröristleri devlet içinden ayıklarken aynı zamanda devleti yeniden inşa ediyor.

Kabul… Bu kolay bir şey değil!

Ama olması gereken ve Türkiye’nin iddialarına, hedeflerine ulaşması için gereken tek yol.

Onun için FETÖ’yle mücadele gündemimizin birinci sırasından asla ama asla düşmemek zorunda.

Karşımızda diğer tüm terör örgütlerinden farklı olarak kripto özelliği olan ve devletin içerisinde çöreklenen bir örgüt var.

Pek tabi bu örgüt sadece Türkiye’yle de sınırlı değil, diaspora dediğimiz yurtdışı bağlantıları olan geniş bir network.

Bu mücadelenin uzun soluklu olduğunu kabul ederek ama adımlarımızı da buna göre atarak yolumuza devam etmek mecburiyetindeyiz.

O meşhur kronolojiyi hatırlayalım…

Referandumdan yaklaşık bir ay önce Galatasaray Spor Kulübü’nün mali kongresinde FETÖ’cü Hakan Şükür ve Arif Erdem’in ihraçları oy çokluğuyla kabul edilmemişti.

Ardından HalkBank Genel Müdür Yardımcısı ABD’de tutuklandı.

Daha sonrasında ise FETÖ’nün medya yapılanması dediğimiz Hanım Büşra Erdal, Gökçe Fırat, Abdullah Kılıç, Ahmet Memiş gibi 21 isme tahliye kararı çıkmıştı.

Haliyle kamuoyundan tepkiler yükseldi ve aynı günün akşamı tahliye kararları bozularak tutukluluk hallerinin devamına hükmedildi, tahliye kararlarını veren yargı mensupları görevden uzaklaştırıldı.

Deyim yerindeyse 16 Nisan’a diken üzerinde gittik… Tüm Avrupa’nın birleşerek “hayır” dediği, Türkiye içinden terör örgütlerinin “hayır” kampanyasına soyunduğu bir referandum süreciydi.

Sonucunda milletin kararı EVET oldu ve artık yeni bir sistemimiz, yeni bir hükümet modelimiz var.

Bu sistemin bize artısı Türkiye’yi vesayetlerden uzak tutacak olması ve bununla birlikte milletin cumhuriyetin kurulmasından bu yana kendini ilk kez iktidarda hissedeceği bir sisteme kavuşması.

Referandum sürecine baktığımızda gün geçtikçe anladık ki Türkiye yeni sisteminden ziyade bağımsızlığını oyluyordu.

Avrupa’nın bize karşı göstermiş olduğu küstahça tutum, yalanlar, iftiralar… Hepsini birlikte yaşadık, gördük. Tekrar tekrar anlatmaya gerek yok.

O nedenle süreç zarfında insanlarla konuştuğumuzda bize en fazla söylenen beklentilerden birisi FETÖ’yle mücadele talebiydi.

Özellikle toplumun büyük bir kısmının sandığa giderken 16 Nisan’dan sonra FETÖ’yle mücadele noktasında devletin daha sert bir tutum takınacağını ve devletin içinden bu yapıyı temizlemek için daha seri hareket edeceği beklentiler arasındaydı.

Aslında bu doğru da çıktı. Emniyetten yapılan ihraçlar, yargıda gerçekleştirilen görevden uzaklaştırmalar devletin FETÖ’yle mücadele noktasında gerekenleri yaptığını bize gösteriyor.

Ama geçtiğimiz günlerde öyle bir şey oldu ki kabul edilebilecek türden değil.

Geçmiş vakitte TUSKON’un toplantısında Cumhurbaşkanı’nı aleni bir şekilde tehdit eden FETÖ sanığı Rızanur Meral’in sözlerini ayakta alkışlayan FETÖ sanığı Ömer Faruk Kavurmacı tahliye edildi.

Tahliye edilme gerekçesi olarak sağlık sorunları gösterilse de kamuoyu bu karardan ötürü haklı olarak tatmin olmadı.

Olacak gibi de değil.

“Epilepsi” hastalığı tahliyeye gerekçe gösterilmiş olsa da cezaevlerinde bulunan 15 bin epilepsi hastası mevcut… O zaman neden onlara aynı gerekçe uygulanmıyor?

Bildiğiniz gibi FETÖ sanığı Ömer Faruk Kavurmacı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damadı.

Ve kamuoyunda yükselen seslerden biri de “Topbaş’ın damadı olduğu için mi tahliye ediliyor, çifte standart mı uygulanıyor?” sorusu.

İnsanların bu noktada bunu düşünmeleri normal.

Çünkü FETÖ sanığı Kavurmacı’nın FETÖ’ye yüklü miktarda finansal destek sağladığını bilmeyen yok, her şey kayıtlarda mevcut.

Hiçbir şey olmasa bile TUSKON’un o toplantısında Cumhurbaşkanı’na tehdit içeren sözleri ayakta alkışlaması bile FETÖ’nün neresinde durduğunu bizlere gösterir.

Peki o zaman sormak gerekiyor 15 Temmuz şehitleri tanklara karşı yürürken, göğsünü kurşunlara karşı siper ederken bunun için mi şehit oldular?

Ülkelerinin işgal edilmesine izin vermeyen o şehitlerimizin hakkını ancak tüm FETÖ’cülerle hesaplaşarak ödememiz gerekmez mi?

Ve bu hesaplaşma yöntemi ne idüğü belirsiz bir gerekçe sunularak tahliye etmeyle mi olur?

Ben bu tahliye kararına itiraz ediyorum, 15 Temmuz şehitlerimizin katili Fetullahçı Terör Örgütü’dür ve buradan yola çıkılarak her FETÖ’cü katildir, her FETÖ’cü hak ettiği cezayı bulmak zorundadır.

15 Temmuz gecesi canı pahasına sokağa çıkan, meydanlara inen milyonlara borcumuz var.

Bunu FETÖ’yle etkin bir şekilde mücadele ederek ödemek zorundayız.

FETÖ sanığı Kavurmacı’nın tahliyesi kamuoyunu o kadar meşgul etti ki bir gelişmeyi daha gözden kaçırıyorduk…

FETÖ’nün kilit isimlerinden olan Adil Öksüz’ü salan hakimin daha iki gün önce ihraç edildiği haberi geldi.

Bu tarih darbeden sonra 10 aya tekabül ediyor.

FETÖ’yle gerçekten etkin bir şekilde mücadele etmenin yolu tahliyelerle değil, hukuk önünde tüm FETÖ’cülerin bedel ödemesiyle olur.

Bu noktada zerre taviz vermemeliyiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dediği gibi… “Acırsak acınacak duruma düşeriz.”

Bunu herkesin anlaması şart.