​AH EVROPA

Yusuf DİNÇ 28 Nis 2017

Yusuf DİNÇ
Tüm Yazıları
Çekiç Ali'nin dediği gibi; "Sarı saçın mah yüzüne değdi mi Bana karşı bir çekilmez nazın var."

Çekiç Ali’nin dediği gibi;

“Sarı saçın mah yüzüne değdi mi

Bana karşı bir çekilmez nazın var.”

Sarı saçlı Avrupa’yla ilişkimiz böyledir. Bize karşı çekilmez bir nazı var. 

Bu türkü ismini Everek dağından alır. Erciyes’in yakın komşusudur. Bu iki dağın rengi, kokusu, havası, suyu birdir. Everek, Erciyes’i Toroslara bağlar. Birbirlerine yaslanır, sürer giderler.

Avrupa ile Türkiye Everek’le Erciyes gibidir. Yerinde bir komşuluk ilişkisidir. Türk toplumu, doğru coğrafyaya girip Batı ile Doğu arasında doğru dengeyi kurduğunda dünyaya medeniyet köklerini salmıştır. Doğu’ya yakın olduğu kadar Batı’ya da yakın olduğunda doğru sentezi bulmuştur. Batı’dan koptuğunda sentez bozulmuş, Doğu’dan vazgeçtikten sonra dengeyi bulamamıştır. Doğu’dan kopmak ne ise Batı’dan kopmak da aynı şeydir. Konu siyaset değildir. Bilim, sanat, kültür, teknolojidir. Zaten siyasi birliktelik mümkün değildir. O halde AB sevdası nafiledir. Hatta mümkün iş değildir. 

Batıdan alacağımız topçu Urban ile Fatih’in, İsidoros ve Anthemios ile Sinan’ın iş birliği kadardır. Bugün bu iş birliğini yeniden kurmak yerine siyasi birliktelik aramak maceradır. Bu maceraya ekonomik kılıf aramak ise illüzyondur. Ekonomimizin gelişimiyle AB sürecini ilişkilendirmek, sarışın hevesimiz üzerine kendi yazdığımız hikayedir. Ekonomi nihayet bir hikayenin pazarlanmasıdır. Şimdi kendi yazdığımız hikaye kendimize karşı bir ekonomik tehdit olarak önümüze konmaktadır. AB ile gerilim analistlere göre Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde karşı karşıya bulunduğu önemli risklerden birisi olarak sunulmaktadır. Madem bu hikayeyi biz yazdık, pazarlayacak yeni bir hikaye yazıp bu riski bertaraf ederiz.

Hatırlayın, Şangay 5’lisi birkaç ay önce çok sıcak bir gündemken şimdi çok geride kaldı. Alırız yeniden anlatırız. Ya da başka bir hikaye kurarız. Sadece anlatacak bir kıymeti olduğuna inanıp devam edeceğiz. Bu kadar. AB’ye üyelik sürecinin aksamasının veya son bulmasının ekonomi için oluşturduğu tehdit en fazla birkaç günlük volatilitedir. Hatta üzerine birçok spekülasyon yapılan gümrük birliğinden kurtulsak belki karlı bile çıkarız. 

Türkiye ekonomisi artık dayanıklılığını test etmiştir. Makro kırılganlığının azaldığı görülmüştür. İşletmeler bazında bu durumun geçerli olduğunu söylemek zordur. Fakat buna karşı çabuk toparlanabilen bir yapımız vardır. Demem o ki AB’nin nazından ekonomiye zeval gelmez.

Amma bu naz Batı’nın biliminden, teknolojisinden koparsak canımızı yakar. Siyasi farklılıklar toplumların alış-verişini kesmez. Kesmemelidir. Bilim insanlarının, sanat, kültür, edebiyat insanlarının ilişkisinin sürmesi gerekir. İnsanın ihtiyacı da insanı konu eden ekonominin ihtiyacı da budur. 

Zaten bu alanlarda bir ilişki geliştirilemezse siyasi birliktelik ne mümkündür? 

AB işi yeniden ele alınmalıdır. Hiç başlamamış gibi. Üye olmak için değil. Bilimde, teknolojide, sanatta, edebiyatta hükümetler eliyle değil, sivil toplum eliyle ilişki kurmak için. Bizim geçmiş başarımızın kaynağı sır değildir. Hala doğru yerdeyiz, doğru sentezi yeniden kurarsak tüm mazlumlar için yeniden başarabiliriz. Böyle bir idealin yanında üyelik nedir ki?