Bir ilişkide tek tarafın sürekli çabaladığı, değer verdiği, karşılığında ise aynı yoğunlukta değer göremediği durumlar, yalnızca fedakarlık veya büyük bir sevgiyle açıklanamaz.

 Bu tutum, çoğunlukla bireyin geçmişten taşıdığı güvensizlik travmalarının bir yansımasıdır. Özellikle erkeğin, aileden kopma sürecinde yaşadığı güven problemini, ilişki üzerinden telafi etmeye çalışması sıkça karşılaşılan bir durumdur.

Erkeğin, duygusal ihtiyaçlarını farkında olmadan kadın üzerinden gidermeye çalışması, onun sevgisini ve bağlanmasını elde etme çabasına dönüşebilir. Ancak bu çaba, genellikle sevgi ya da aşktan kaynaklanmaz. Erkek, derinlerde hissettiği güvensizlik duygusunu kadının sevgisi ve bağlılığıyla kapatma arayışına girer. Kadına sürekli olarak fedakarlık yapmak, isteklerini karşılamak ya da ona kendini adamak, bir sevgi göstergesi gibi görünse de asıl motivasyon bu değildir. Bu tutum, erkeğin kadını kendisine bağlayarak kendi güven sorununu çözme arzusundan beslenir.

Bu noktada, psikolog Carl Rogers’ın şu sözünü hatırlayalım:

“Gerçek sevgi, bir başkasını koşulsuz kabul etmekle başlar. Ancak kendi eksik parçalarımızı tamamlamak için diğerini kullanıyorsak, sevgi değil, bağımlılık yaratırız.”

Rogers’ın bu ifadesi, ilişkilerdeki dengesiz fedakarlıkların, sevgi yerine bağımlılık ve güven sorunlarını maskelemek için kullanılabileceğini açıkça ortaya koyar.

Bu tür ilişkilerde erkek, kadından sevgisini açıkça talep etmek yerine, kadının sevgisini kazanmak için yoğun bir çaba içine girer. Ancak, bu çabanın ardındaki gerçek nedenlere dair bir farkındalık geliştiremez. Bu farkındalık eksikliği, duygusal dengesizlikleri derinleştirir ve ilişkiyi tek tarafın omuzladığı, duygusal yüklerin taşındığı bir hale dönüştürür.

Kadın açısından bakıldığında ise talep edilmeyen bir ilgi ve fedakarlıkla karşılaşmak, zamanla bir duygusal yük haline gelir. Çünkü bir ilişkide sağlıklı bir sevgi ve bağlanma, karşılıklı çaba ve dengeyle mümkün olur. Tek tarafın çok düşkün olması, ilişkinin dengesini bozar ve gerçek duyguların yaşanmasını engeller. Bu durum, ilişkinin bir süre sonra iki taraf için de sürdürülemez hale gelmesine yol açar.

Sonuç olarak şunu söyleyebilirim, bir ilişkide sevgi ve bağlılık, tarafların geçmiş travmalarını iyileştirmek için değil, duygusal bir dengeyi paylaşmak ve birlikte gelişmek için var olmalı. Tek tarafın yoğun çabasıyla yürütülen ilişkiler, sevgi değil, güven sorunlarının yansımasıdır. İlişkideki her iki tarafın da duygularını sorgulaması, bu tür sorunların üstesinden gelmek için önemli.