“Baş yarılır fes içinde” diye devam eder bu atasözümüz. Yaşanan olumsuzlukların genelde “aile” içinde mümkün olduğu kadar dışarıya duyurulmadan halledilmesine yönelik tavsiye niteliğindedir. Bunda hem el-alem ne der kaygısı olduğu kadar birlik/dirlik durumlarından taviz vermeme gayreti de hissedilir.

Geçen cumartesi öğlen saatlerinde Samet Aybaba spor kanallarında canlı yayınlanan basın toplantısında Türk futbolunun en güzide camialarından Beşiktaş’ta mevcut yönetimi ağır salvolarla topa tutana kadar meğer ne kollar kırılmış, ne başlar yarılmış da haberimiz olmamış dedik şaşkınlıkla.

Önce Hasan Arat’ın Futbol A.Ş.’nin başkanlığından istifası ile başlayan süreç futbol şube yönetimini deruhte eden Adnan Aybaba ve Feyyaz Uçar’ın görevden alınmalarıyla zirve yapmış, görevden almalara Gio Van Bronckhorst eklenip peşinden Sergen Yalçın’la süren pazarlıklar olumlu seyredince sular biraz olsun durulmaya başladı diyebiliriz. (Gerçi resmi imzalar daha atılmadı ama)

Fakat bu arada seçilmiş Beşiktaş yönetiminin atadığı bir profesyonelinin gözünden yaşananların nasıl görüldüğünü bütün kamuoyu en mahrem detayına kadar öğrenmiş oldu. Konuşan kişi Samet Aybaba gibi demir leblebi diyebileceğimiz bir profil olunca söylediklerinin ağırlığı ve yankısı elbette çarpan etkisi hesaba katıldığında büyük olacak ve Mayıs’taki genel kurulda yönetimin elini oldukça zayıflatacaktır. Bu açıklamalarla belki de hem Samet Hoca’nın hem de Hasan Bey ve kabinesinin Siyah-Beyazlı camiada bir daha görev almaları uzun süreliğine zora girmiş oldu.

Halbuki daha kaç ay oldu; Beşiktaş Ziraat Türkiye Kupası’nı kazanalı ve sezon başında oynanan Süper Kupa maçında Galatasaray’ı sürklase edip 5-0’lık parlak bir skorla Ümraniye tesislerine döneli? Ne oldu da birden tepetaklak oldu koskoca camia?

Camiayı yakından tanıyan usta muhabirler Samet Hoca’nın verdiği detaylardan yola çıkarak ne senaryolar yazıyorlar, ne hikayeler dökülüyor ortalığa hepimiz görüyoruz. Sosyal medyada yayınlananların doğruluğuna dair hepimizin belli rezervleri olsa da bu yaşananların “şüyu-u vukuundan beter” yani duyulması yaşanmasından beter oldu maalesef.

Alınan verilen komisyonlar, ödenen menajerlik ücretleri, şişkin-şişkin bonservisler, yöneticilerin iş bilmezlikleri falan derken yazık olmuş Beşiktaş’ın milyon dolarlarına/avrolarına yani. Geçen seneki kadro, bu sene alınanlar, gönderilenler, maaşlar, yerliler, yabancılar, yönetim adına verilen, verilmeyen kararlar birbirine girmiş durumda. Hele ki iki futbolcunun bonservisine verilen 22 milyon avro ve buna futbol şube sorumlularının karşı çıkmalarına rağmen yapılması “bu kulübe yazık olmuş” dedirtiyor sevenlerine.

Beşiktaş 1903’den beri ne badireler atlattı. 120 küsur yıldır Türk futbolunun/sporunun en büyük üç çınarından birisi olarak bunu da atlatacaktır elbette. Söz konusu rakamlar böyle camialar için önemli değil, belki çerez-çekirdek parası değil ama abartıldığı kadar da kulübü batırmaz yani. Devre arasında veya sezon sonunda Semih’i elini öpene 25-30’a, Mustafa gibi birkaç genci minimum 10-12’ye elden çıkarır gene bütçede balansı sağlar ama vay gidene.

Galiba Rıza Hoca’nın âhını aldı yönetim, birden tepetaklak olunca insanın aklına başka türlüsü gelmiyor diyelim ve yazıyı böyle bir absürtle bağlayalım. Haydi kalın sağlıcakla.

PS: Güzel ve bereketli bir Aralık ayı diliyoruz.