"Korku pompalamayı tıp mesleklerinden daha öncelikli hale getirenler el üstünde tutulurken, Covid-19'la ilgili çalışma yapmış ama farklı sonuçlara ulaşmış kimselere ya sansür uygulandı ya da görüşleri ana akım medyada yer bulmadı."
Türkiye’de Omicron varyantına bağlı vaka sayıları 30 binlerin üzerine çıkınca son iki yıldır “ülkeyi kapatalım da kapatalım” diyenler yine sosyal medyadan çağrıda bulunuyordu.
Yaklaşık 85 milyonda 30 binden bahsediyoruz ama son iki yıldır yaşadığımız çelişkilerin yanında bu hiçbir şey.
Öyle ki bu durumu Türk Tabipleri Birliği’nin Turkovac’a karşı göstermiş olduğu bilimle uzaktan yakından ilgisi olmayan sekter tutum çok iyi açıklıyor.
Nedense Biontech aşısı ilk çıktığında sorgulamayı reddederek bilimsel tezlere ve raporlara bakmadan tartışılması teklif dahi edilemez bir çerçeveyle bağlılıklarını bildiren TTB’nin konu yerli aşı olunca aklına birden bilim falan gelmiş, Sağlık Bakanlığı’na sorular soruyor.
Aynı cengâverliği diğer yabancı aşılara karşı da göstermesini beklerdik.
Çünkü bilim zaten tam da bu, sorgulamayla, tartışmayla, tezle, anti-tezle yürüyen bir düzlem.
Yaklaşık iki yıldır yaşadıklarımızı TTB’nin bu tavrı özetliyor desem yeridir, Türk medyası da koronavirüsle alakalı sadece Dünya Sağlık Örgütü’nün tezlerini savunan kişileri dikkate alarak, farklı bilimsel çalışmalara kulaklarını kapadı.
Korku pompalamayı tıp mesleklerinden daha öncelikli hale getirenler el üstünde tutulurken, Covid-19’la ilgili çalışma yapmış ama farklı sonuçlara ulaşmış kimselere ya sansür uygulandı ya da görüşleri ana akım medyada yer bulmadı.
Örneğin, HIV virüsünü keşfinden dolayı 2008 Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan Dr. Luc Montagnier aşıların virüsü durdurmadığını ifade ederek, daha güçlü ve daha bulaşıcı varyantlara dönüşmesini kolaylaştırdığını pandeminin en başından beri ifade ediyor.
Omicron varyantı da ilk sonuçlara göre aşılı olsun, aşısız olsun herkesi yakından ilgilendiriyor.
The Atlantic dergisi bu nedenle son haberinin başlığını “Aşılılar pandemisi” olarak seçti bile.
Yoğun bir aşılama kampanyası yaşayan Güney Afrika’da yeni varyantla birlikte pandemi başından bu yana en büyük vaka dalgalanması yaşanıyor.
Biontech aşısının mucidi Uğur Şahin de pandemi başında tek dozun yeterli olduğunu savunurken şimdilerde üç dozun bile yeterli olmayacağını, Omicron’a karşı dördüncü dozu yaptırmak gerektiğini ifade ediyor.
Delta varyantına göre Omicron’un ölüm oranının 25 kat daha düşük seyrettiği de bilim insanlarının ortak görüşü.
Elbette bunlar gelecekte yeni sonuçlara göre değişiklik gösterebilir.
O nedenle pandemi başından bu yana kişisel olarak aldığım tutum bilim insanlarının doğal olarak deneme-yanılma yöntemiyle yeni sonuçlara ulaştığı bir virüs hakkında “net bir kesinlikle” konuşmalarının yanlış olduğu yönünde.
Çünkü yerçekimi kanununun bile %99,9 kanıtlandığı bir bilimsel çerçevede bu kadar kesin konuşmak aşıya mesafeli olanların daha fazla uzaklaşmasını sağlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Ortada bir güvensizlik iklimi oluşurken, özellikle izolasyon tedbirlerini ve aşının koruyuculuğunu eleştirenlerin sesinin kısılması “perde arkasında başka bir şey mi var acaba?” sorusunun sorulmasına da neden oluyor.
Demem o ki bu açıdan TTB “iyi bir örnek.”
Baksanıza, dünyada üretilen aşıları sorgusuz-sualsiz savunup iş Turkovac’a gelince salt ideolojik körlükle nasıl da çamur atarız derdine düşüyorlar.
Bilim ne bunların ne de farklı fikirleri dile getirenleri aforoz ilan edip konuştukça çelişki yumağına dönüşenlerin eline bırakılacak kadar değersiz bir şey değil.