Yeni partilerle ilgili en çok merak edilen konulardan birisi bu partilerin Kürt meselesi, PKK ve terör sorunlarına yönelik yaklaşımları.
İç politikanın en sıcak gündem maddelerinden biri yeni kurulacak partiler meselesi.
Ahmet Davutoğlu’nun bir iki hafta içinde, Ali Babacan’ın ise yeni yılın ortalarına doğru partilerini kurup tabelalarını asacakları söyleniyor.
Yeni partilerle ilgili en çok merak edilen konulardan birisi bu partilerin Kürt meselesi, PKK ve terör sorunlarına yönelik yaklaşımları.
Bu konuda her iki ismin de genel olarak “özgürlükçü” bir söylem içinde bulunduklarını söylemek mümkün.
Partisinin kuruluş çalışmalarını Diyarbakır’dan başlatması, yine kadrolarının arasında AK Parti’de daha önce politika yapmış etkin bazı Kürt siyasetçilerin bulunması, hatta eski bazı HDP’li isimlerin adlarının da geçiyor olması Davutoğlu’nun kuracağı partinin bu meseleye yaklaşımı konusunda bir fikir veriyor bize.
Öte yandan Ali Babacan’ın en önemli kurmaylarından birisinin çözüm sürecinin etkin isimlerinden Beşir Atalay olması bu partinin de benzer bir yaklaşım içinde olacağını gösteriyor.
Öte yandan Babacan’ın Habertürk televizyonundaki programda konuyla ilgili ifadeleri de dediğimiz gibi genel anlamda “özgürlükçü” bir söylem içinde olacaklarının işaretlerini veriyor.
Ancak gerek bu söylemlerin altlarının doldurulmaması gerekse de PKK ile mücadele konusunda nasıl bir yaklaşım içinde olacaklarına dair net, somut ve kapsayıcı ifadeler kullanmaktan kaçınmalarının ciddi bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.
Bu yaklaşımlara bakıldığında her iki ismin de genel bir ifadeyle yarısı AK Parti’ye, yarısı HDP’ye giden Kürt oylarından AK Parti’ye gidenleri çekebilme arayışı içine girdiklerini söylemek mümkün. Son dönemde CHP’nin de yaptığı bu.
Hiçbiri HDP’ye giden oylara oynamıyor.
Öte yandan AK Parti de böyle bir arayış içinde değil. O da var olan oylarını koruma gayreti içinde.
Bütün bunlar HDP’ye eşsiz bir fırsat sunuyor. HDP, bu sayede gerek Kürtlerin sorunları gerekse de memleket meseleleri ile ilgili makul hiçbir politika üretmeden kendisi için yeterli bir oy oranına sahip olma şansını yakalıyor. Bu oy oranının sağladığı gücü de varoluş gerekçesi gereği PKK’nın hizmetine sunuyor.
Kanımca bu durum hem Kürtler açısından hem Türkiye’nin geleceği açısından en büyük sorunların başında geliyor.
Daha önce birçok kez yazdım. Hem Kürtlerin Türkiye’de huzurlu bir geleceğe kavuşmaları hem de Türkiye’nin bekâsı açısından temel sorunlardan birisi, dış güçlerin piyonu haline gelmiş bir terör örgütünün uzantısı bir partinin bu denli yüksek bir oy alması, alabilmesidir.
Bu zemin yok edilmeden Kürtlerin huzura kavuşması da, Kürt meselesinin sorun olmaktan çıkması ve terörün sonlandırılması da mümkün değildir.
Bunun yolunun da öncelikle Türk siyasetindeki milliyetçi söylemlerin tonunun düşürülmesi, daha kapsayıcı bir vatandaşlık söyleminin geliştirilmesi gerekir.
Zira, milliyetçi söylemler karşıt milliyetçiliği yaratıyor ki güya sol bir eksende olmasına karşın HDP’yi besleyen ana damar Kürt milliyetçiliğidir.
Söylem değişikliğini yanı sıra söz konusu partilerin üst düzey yönetim kademelerinde ve vitrinlerinde temsil oranınca Kürt isimlere yer verilmesi önem arz etmektedir.
Ve elbette PKK ile güçlü bir mücadele yürütülürken Kürtlere, terörün bitirilmesi sonrası hayatlarının çok daha güçlü bir barış ve kardeşlik ikliminin sağlanacağına dair umut vermek şarttır.
Hem Kürtlere hem de genel anlamda tüm Türkiye’ye bu umudu taşıyacak partinin çok daha kazançlı çıkacağı kanaatindeyim.