IMF, yani Uluslararası Para Fonu, küresel finans piyasalarının yokluğunda hem uluslararası ödeme ve finans hareketlerini yönlendirecek hem de üye ülkeler içinde popülist para politikalarını engelleyecek ve para arzlarını kontrol edecek bir kurum olarak tasarlandı.
İkinci Harbin sonrasında oluşan çift kutuplu dünya düzeninin ana hatları (en azından bizim de içinde bulunduğumuz Batı ittifakında) Bretton Woods sistemi ile çizilmişti. Soğuk Savaş geriliminden bu yazıda bahsetmeyeceğim, ancak Bretton Woods sisteminin temel kurumlarını anlatmak gereklidir. Bu, bugünkü sistem kurulurken hangi amaçlar doğrultusunda karar alındığını anlamak açısından önemlidir.
BRETTON WOODS SİSTEMİ NİÇİN VE NASIL KURULDU?
İki savaş arası dönemde (1918 - 1938) kapitalist dünyanın mustarip olduğu iktisadi problemler şunlardı: 1920’lerin başında Almanya, Avusturya ve Macaristan’da ortaya çıkan hiperenflasyon, 1929’daki Büyük Buhran, gelişmiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki yapısal farklar. Yapısal farkları açarsak gelişmiş ülkelerde tasarruf ve sanayi mamullerinde üretim fazlaları bulunurken, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde tasarruf açıkları ve sanayi mamullerinde üretim açıkları bulunmaktaydı. Bunlara İkinci Harbin sonunda yerle yeksan olmuş Avrupa’nın kalkınma ve imar ihtiyaçları ile bir alternatif dünya görüşünün cisimlenmiş ve dev boyutta temsilcisi Sovyet Blokunu da eklemeliyiz. İşte kurulmak istenen düzenle amaçlanan -en azından kapitalist blok içinde- büyük krizlere ve hiperenflasyonlara yol açmadan kontrollü ve istikrarlı bir büyüme performansı oluşturmaktı. Bunun yanında kapitalist blok içinde ülkeler arası gelir ve servet farklarının da en aza indirmek amaçlanmaktaydı. Yani gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler, gelişmiş ülkelerden daha hızlı büyümeliydi. Bunun yanında uluslararası işbölümü ve uzmanlaşma üye ülkeler arasında tesis edilmeli ve dış ticaret kanalları da açılmalıydı. Bunun için bir dizi kurum oluşturuldu.
IMF, yani Uluslararası Para Fonu, küresel finans piyasalarının yokluğunda hem uluslararası ödeme ve finans hareketlerini yönlendirecek hem de üye ülkeler içinde popülist para politikalarını engelleyecek ve para arzlarını kontrol edecek bir kurum olarak tasarlandı. Kabaca bir Dünya Merkez Bankası konumundaydı.
WB, yani Dünya Bankası, üyeler arasında gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelere kalkınma kredileri vermesi, fakirlikle mücadele etmesi gereken bir kurum olan planlandı. Zaman içinde uluslararası yatırım ve ticaret anlaşmalarında garantör olan ve uluslararası ticari anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapan yan kuruluşları da tesis edildi. Böylece Dünya Bankası aslında bir çeşit Dünya Kalkınma Bakanlığı olarak tasarlanmıştı.
WTO, yani Dünya Ticaret Örgütü, GATT (Tarife ve Ticaret üzerin Genel Anlaşma) örgütü olarak başlayan hayatını, bütün dünya ticaretini mal standardizasyonundan uluslararası ticaretin kurallarını tesis etmeye kadar her alanda yetkili bir Dünya Ticaret Bakanlığına dönüştü.
NATO ise, zaten, “ilkel ve barbar ‘gomanizlere’” karşı “hür dünyanın” savunma ve güvenliğinden sorumluydu.
Bu kurumların güdümü ve eylem planları çerçevesinde bir dizi iktisadi kural hayata geçirildi. Bunlardan en önemlisi bütün dünyada sabit kur sistemi uygulanmasıydı. Böylece üye devletlerin hem kendi başlarına alacakları devalüasyon kararlarına hem de Merkez Bankalarının kendi başlarına para politikası belirlemelerine mani olmuşlardı. Hem kur hem de para politikaları sıkı bir şekilde IMF kontrolündeydi.
Bu sistem amacına ulaşmadı. Sebebi çok önemsiz gibi görünen ama aslında çok hayati bir hatada gizliydi. Küresel bir iktisadi düzen tek bir milli devletin parasına endekslenmişti: ABD Doları. Görünüşte Amerikan Merkez Bankası da küresel sisteme bağlı görünse de, ABD’ye para politikası dikte edecek bir kurum bulunmamaktaydı. Bu ise, zaman içerisinde, yukarıda bahsedilen kurumların ABD’nin emperyalist çıkarlarının araçları haline gelmesine yol açtı. Öyle ki, Bretton Woods sistemi 1970’lerde ortadan kalksa bile ABD Dolarının küresel para olma vasfı kuvvetlenerek devam etti, sistemin kurumları da emperyalist gücün vesayet kurumları olarak – kuruluş amaçlarına aykırı bir şekilde – varlıklarını devam ettirdiler.
2008 KRİZİ VE SONRASINA GİDEN SÜREÇ
Soğuk Savaş sonrası ABD tek süper güç olarak kalınca mevcut para sistemi ve NATO’nun askeri gücünü kendi dünya egemenliği adına kullanmaya çalıştı. Burada daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi hem fiziki, hem iktisadi hem de entelektüel gücü bu yükü kaldırmaya yetmedi. Tek süper gücün imparatorluğunun dayanağı olan parasal hakimiyeti de bu küreselleşme ve teknolojik gelişim süreçleri sebebiyle – takdir-i ilâhi diyelim - paradoksal olarak ABD’nin güdümünden çıktı. Artık ortada hiçbir milli devlet tarafından kontrol edilemeyen bir bilgi ve enformasyon ağı (internet) ile yine hiçbir milli devlet tarafından kontrol edilemeyen bir para ve kredi ağı (uluslararası finans sistemi) çıkmıştı. Bu durumun doğal sonucu da uluslararası suç şebekeleri ve terörün, uluslararası casusluk faaliyetlerinin ve birbirini her geçen gün daha sıklıkla takip eden finansal krizlerin ortaya çıkmasıydı. Süreç 2008 kriziyle taçlandı. Sistemin egemen güçleri 2008 krizi ardındaki yapısal iktisadi sorunları, küreselleşmenin yol açtığı siyasi ve sosyal problemleri çözmek yerine para basarak krizi ertelemeyi, tozları halının altına süpürmeyi tercih ettiler. Bugün Korona Virüs Salgını ve onun yol açtığı reel sektör krizi nedeniyle ipliği pazara çıkan, sıvaları dökülen bu üç kâğıt düzeninin devam edemeyeceği aşikârdır. 2008 Krizinden bu yana ertelenen, sumen altı edilen sorunların üstüne bugünkü sorunlar da eklenmiştir.
PARA BASMAK HER DERDE DEVA DEĞİLDİR
Hiçbir ilaç yan etkisiz değildir. İktisadi politikalar için de bu geçerlidir. Ancak her dönemde “her derde deva kocakarı ilacı satan cinci hocalar” çıkabileceği gibi, her problemi çözebilecek mucizevi politikalar üreten “aydınlatılmışlar” da çıkacaktır. Bugün, bütün egemen güçlerin ortak “her derde deva politikası” parasal genişlemedir. Görünen o ki, geçmişten hiç ders alınmamıştır. Karşılıksız para basarak ki, literatürde bunun adı kalpazanlıktır, bütün problemler geçici bir süre için halı altına süpürülür. Ama daha sonra bu problemler daha büyüyerek tekrar zuhur ederler. Çözüm Bretton Woodssistemi benzeri, bugünkü dünya koşullarını da dikkate alarak kurulmuş, yeni bir dünya sistemidir. Bu sistemin ana hatları ve kurumları ilk Bretton Woods sistemine benzeyebilir. Ancak önemli bir farkla: Dünya para sisteminin küresel emperyalist gücün güdümünde olmaması koşuluyla. Bu ne derece gerçekleşebilir? Çünkü bu sistemin gerçekleşmesi demek, büyük küresel finans kartellerinin kârlarının radikal bir şekilde düşmesi, gelişmiş ülkelerden kısa vadede gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelere servet aktarımı, ülkeler arası gelir ve servet farklarının kapanması, gelişmiş ülkelerin uluslararası siyaseti tayin gücünün düşmesi, savaşların sınırlandırılıp silah kartellerinin zarar etmesi anlamına gelir. Ancak bu bütün dünyada işsizliğin minimum düzeye inmesi ve reel üretimin artması anlamına da gelmektedir. Yani uzun vadede her kesin kazanabileceği bir alternatif.
Eğer bugünkü sistem devam ederse kanaatim odur ki, 20 yıl içerisinde dünya büyük bir ekonomik durgunluk sürecine, bunun sonucunda çıkabilecek halk ayaklanmalarına, bunu bastırmak için –özellikle gelişmiş ülkelerde- popülist ve otoriter yönetimlerin tesisine gidecektir. En nihayetinde bu bizi bir küresel savaşa bile sürükleyebilir. Daha vaktimiz var. Herkesin aklını başına toplaması gerekir. Dünya zenginlerinin kâr ve servetlerinden verecekleri bir taviz karşılığında medeniyetin toptan yıkımının önüne geçilebilir. Ama insanlık tarihi göstermiştir ki, insanların para, güç ve servet hırsı onları irrasyonel davranışa sürüklemekte, tarihten ibret almalarına engel olmaktadır.
“Tarihi tekerrürden ibaret sanıyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” Mehmet Akif Ersoy…