Esasında bu algı operasyonu PKK'dan çok, Türkiye'ye karşı PKK'yı kullanmak isteyenler, onların destekçileri ve Türkiye'deki iktidardan, hükümetten ölesiye nefret eden güçler tarafından yürütülmeye çalışılıyor.
Türkiye’nin PKK’yla mücadelesi uzun süreden bu yana gerek ülke içinde gerekse de dışarıda kimi çevreler tarafından “Kürtlerle savaş” olarak lanse edilmeye çalışılıyor.
Bu konuda tam anlamıyla bir algı operasyonu yürütülüyor.
Öyle ki konu birçok kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmelerde bile ciddi soruna dönüştü.
ABD Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un büyük yankı uyandıran “Olayın Gerçekleştiği Oda” isimli kitabında bunu çok net şekilde gördük.
Bolton’un kitabında yer alan, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyon hazırlığı yaptığı sırada Erdoğan ile Trump arasında yapılan görüşme ile ilgili “Trump, Kürtlere saldırılmamasını istedi. Erdoğan ise operasyonun Kürtlere yönelik olmadığını, kendisinin de Kürtleri sevdiğini,PKK/YPG’nin Kürtleri kötü kullandıklarını ve Kürtleri temsil etmediklerini, operasyonun da onlara yönelik olduğunu söyledi” şeklindeki aktarımlar bu algı operasyonunun nerelere vardığını gösteriyor.
Esasında bu algı operasyonu PKK’dan çok, Türkiye’ye karşı PKK’yı kullanmak isteyenler, onların destekçileri ve Türkiye’deki iktidardan, hükümetten ölesiye nefret eden güçler tarafından yürütülmeye çalışılıyor.
Örneğin ABD’deki PKK destekleyicisi kesimlerin dışında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da söz konusu operasyonları aynı şekilde “Kürtlere saldırı” olarak nitelendiriyor. Suudi Arabistan da, Birleşik Arap Emirlikleri de, Mısır da öyle.
FETÖ’cüler, HDP’liler ve Türkiye’deki bir kısım muhalif çevreler de.
Ancak kanaatimce tüm dünyada böyle bir algının oluşmasında en etkili olanı, PKK ile irtibatlı olmadıkları zannedilen bir kısım Kürt çevrelerinin ya da söz konusu güçlerin onlar üzerinden yürüttüğü algı operasyonlarıdır.
Hatta PKK’nın hamileri de bu durumu bildikleri için uzun süreden bu yana Suriye’de ve Irak’ta PKK ile söz konusu diğer Kürt grupları birleştirme gayreti içine girdiler.
Yani tüm dünyada terör örgütü olarak tescillenmiş bir örgütü ve onun etrafındaki bileşenleri uluslararası camiada “Kürtler” olarak sunmak çok inandırıcı olmuyor. O nedenle diğer Kürt gruplarla birleştirildiğinde PKK’nın “terör örgütü” sicili geri plana itilip “Kürtler” kavramı daha etkin olarak öne çıkarılabiliyor.
Dediğimiz bu konuda en etkili silah olarak “diğer Kürtler”kullanılıyor.
“Diğer Kürtler” dediğimiz de Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi, onun uzantıları ve yapılanmaları. Yani PKK ile ilintili olmadığı zannedilen ya da varsayılan yapılar.
Bölgesel Yönetime ait medya organları bu konuda başat rol üstlenmiş durumda.
Söz konusu yayın organları özellikle 2017’deki bağımsızlık referandumundan bu yana tam anlamıyla Türkiye’ye karşı zehir kusuyorlar.
Söz konusu referandum döneminde Ankara-Erbil arasında yaşanan gerilimlerin ardından bu medya organlarının televizyon kanalları Türksat’tan çıkarılmıştı.
Ancak bu yayın organları diğer uydular üzerinden Türkiye’de de yayınlarına devam ettikleri gibi İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’daki ofisleri de faal olarak çalışıyor.
Bu medya organları televizyon yayınlarının yanı sıra Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Arapça başta olmak üzere çeşitli dillerde yayın yapan web siteleri aracılığıyla geniş bir kitleye ulaşabiliyor.
Bu yayın organları bağlı bulundukları Kuzey Irak yönetiminden daha çok PKK haberlerine yer veriyor.
Her gün Türkiye aleyhine sayısız haber ve görüş ve yorum yayınlanıyor.
Bu yayın organlarında Selahattin Demirtaş, Mesut Barzani’den, Neçirvan Barzani’ den, Mesrur Barzani’den daha çok haber oluyor.
HDP’nin ve PKK’nın diğer uzantılarının her türlü eylemi, her türlü açıklaması saatlerce canlı yayınlarda ekranlara taşınıyor.
HDP’lilere yönelik PKK operasyonları “Kürt siyasetçilere operasyon”, “Kürt aktivistlere operasyon” başlıklarıyla veri liyor.
Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı yürütülen Pençe-Kaplan operasyonu “siviller öldürüldü” diye karalanmaya çalışılıyor.
PKK’ya karşı yürütülen her türlü mücadeleyi “Kürtlere yönelik” diye sunan bu yayın organları PKK’nın Kürtlere yönelik saldırılarını ya görmezden geliyor ya da çarpıtarak veriyor.
Örneğin HDP’ye yönelik PKK operasyonlarını “Kürt siyasetçilere operasyon” diye aktaran bu yayın organlarından biri, hafta sonu Şırnak’ta iki köylünün pikniğe gittikleri sırada kaçırarak öldürülmelerini PKK’nın açıklaması üzerinden “Şırnak’ ta iki kişi Türkiye ile iş birliği yaptıkları için cezalandırıldı” diye verdi.
Yani HDP’liler “Kürt siyasetçi”, PKK’nın uzantısı yapıların yöneticiler i “Kürt aktivist”, Şırnak’ta PKK tarafından öldürülen köylüler, “Kürt” değil, “kişi” oluyor.
“PKK Şırnak’ta iki Kürdü, Diyarbakır’da beş Kürdü, Batman’da dört Kürdü öldürdü” demiyor, diyemiyor. Onlar, “iş birliği yaptıkları için cezalandırılan kişiler”oluyor.
Geçtiğimiz ay Ankara’da Barış Çakan adlı gencin ezan okunduğu sırada yüksek sesle müzik dinleyen kişileri uyardığı için öldürülmesi olayını “Türkiye’de bir Kürt Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldü” diye veren, bu konuda sayısız haber ve program yapan bu yayın organları günlerce “ABD’de bir siyahi öldürüldü, yüz binler sokaklara döküldü. Türkiye’deki Kürtler de aynı şekilde sokaklara dökülsün” çağrıları yaptı.
Bu yayın organlarının başta ABD olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerindeki temsilcilikleri de PKK’nın lobileri gibi çalışıyor.
Ne zaman ABD Dışişleri Sözcüsü veya Beyaz Saray Sözcüsü bir basın toplantısı düzenlese bu yayın organlarının muhabirleri mutlaka, “Türkiye’nin Kürtlere yönelik operasyonları, sivil katliamları hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorular yöneltirler.
Her gün gerek televizyon ekranlarından gerekse web siteleri üzerinden Kürtleri, Türkiye nefretiyle zehirlemeye çalışan bu yayın organları, kendilerince dünyayı da Türkiye’ye karşı düşmanca pozisyon almaya zorluyorlar.
Bu zehirlenme en sonunda kendilerini yok edecek farkında değiller.