Bundan yaklaşık 11 yıl önce dönemin ABD Başkanı Obama, Dış İşleri Bakanı Bayan Clinton'un önderliğinde Asya'yı önceleyeceğini açıklamış, ünlü Pivot stratejisini ilan etmişti.
Bu yıl 11 Eylül'ün seneidevriyesi, ABD'nin terörle mücadele stratejisinin 20 yıllık bir muhasebesine dönüştü.
Aslında geçtiğimiz hafta gösterdi ki Taliban yönetimi sürecin kendisi için hızlı işlediğini ve çok kolayca kontrolünden çıkabileceğini fark etmiş görünüyor.
Geçtiğimiz hafta gerçekleşen ve bu yazı yazıldığında 170'ten fazla cana mal olan Kabil saldırıları bir yönü ile sürpriz değildi.
Ancak, bu eski hikâyeye ve Afganistan'daki trajik tabloya takılıp ABD'nin neden bu şartlarda bugün çekilmeyi tercih ettiği sorusunu havada bırakmayalım.
Kaba veya kibar korumacılık etkisini bugün görünen ve görünmeyen yollarla devam ettiriyor ve bu tür korumacılığa karşı modern bir refleks olarak aşı şüpheciliği de aşıya ulaşabilen yerlerde var oluyor.
Bush döneminde, ABD'nin işgal aracılığıyla Afganistan ve Irak'ı ABD'nin çıkarları açısından tehdit oluşturmayacak ve işlevsel olabilecek uluslara/ulusçuklara devşirme hayali henüz canlıyken bu hat adeta ABD ve müttefiklerinin birbirlerini kaybettikleri, birbirlerinden uzaklaştıkları bir kırmızı çizgiyi tanımlıyordu.
Şu an için belirsiz olan, uzlaşma olmadan, tüm fay hatlarını kontrol edecek güç de olmadan bu tek sesliliğe nasıl ulaşılacağı.