NEREYE GİDİYORUZ?

Fehmi KETENCİ 06 Eyl 2021

Fehmi KETENCİ
Yaşam falımızda ne çıkar asla bilemeyeceğiz.

      “Ahhhh yalan dünya seni neylemeli?”. Öylesine çaresiz durumdayız ki, “Doluya koysak almıyor, boşa koysak sanki altı delikmiş gibi, ne kadar uğraşsak doldurulamıyor”. Yaşamın tüm biçimlerinde tam bir çıkmazdayız.

      Yaşam falımızda ne çıkar asla bilemeyeceğiz. Çünkü, bizler için işimiz artık fallara bile kalmamış. Ben şahsen falların söyleyeceklerine hiç inanmam ve inamadım da, geleceğini fallara göre düzenleyenler bile, bu umut hazinelerinden gelebileceklere bel bağlamayı çoktan unuttular bile. Artık fallara da güvenmiyorlar. Aslında bunların birçoğu fallardan korkar da oldular.

      Halimize bir baksanıza, son birkaç yılda başımıza gelmeyen kalmadı. İyice bizleri sık boğaz etmeye başlayan ekonomideki daralma ve geçim sıkıntısı, cebimizdeki harcama limitlerimizi iyice eksilere, olabilecek en alt sınırın da altına kadar çökertmiş durumda. Ekonomik istatistiklerimiz asla dikiş tutmuyor. Eskiden kısa vadeli hesaplar yaparak ekonomimizi idare etmeye çalışıyorduk ama, son zamanlarda, kişisel ekonomimizi istatistiki bir kalıba bile oturtamıyor, hep açık hesap çalışıyoruz. Onun da artık dikiş tutturacak takatı kalmamış.

      Bugün zar zor tedarik ederek cebinize koyabildiğimiz gelirciklerimizle, yarın çarşı pazara çıktığınızda, elimize tutuşturduğumuz haftalık ihtiyaçlarımızın daha yarısını alamadan cebimizdekileri tükettiğinzin farkına varıyorsunuz. Eve dönerken tencereyi kaynatabilmek için yaptığınız, günlük ekonomik planlamada bile tasarrufa gitmek zorunda kalıyorsunuz. Tencereye koymanız gereken yağda, salçada ve tat vermesini planladığınız baharatlarda en az yüzde elli civarında tasarrufa gitmek durumunda kalıyorsunuz.

      Tencere ocakta kaynarken, çarşı pazara giderken cebinizdeki paranın hesabında nerede yanlış yaptım düşüncesiyle ocaktaki tencereyi unutup neredeyse taşıracak duruma geliyorsunuz. “Acaba cebimde delik mi var” diye endişeye kapılıtyor ve ceplerinizi tekrar tekrar kontrol ediyorsunuz.

      Ooooofff, bir taraftan, yaklaşık iki yıldır koronavirüs karabasanının gitmek bilmeyen kronik inadı, iyice zikzak çizmeye başlayan bulaş istatistikleri ve hesap tutmayan, virüsün mutasyona uğrayan gidişatı, kafaları iyice karıştırırken, son günlerde Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı raporlara bakınca içimizdeki virüs yayılma korkusunun geri geldiğini hissetmeye başladık.

      Pandeminin son durumuna şöylece bir bakarsak, hiç de iç açıcı olmadığını rahatlıkla görebiliriz. Bu arada, belli bir istikrar sağlayamadığımız aşı meselesi hala tartışılıyor durumda. Ve son verilerdeki, aşısızların ortaya çıkan vakalar üzerindeki olumsuz etkileri. Aşı konusu ivedilikle yoluna koyulmalı, toplumun bu konda daha özen göstermesi sağlanmalıdır. Aşısızların yarattığı ortamların nelere yol açtığı, bu ortamlarda gelen vaka sayıları ve vefatlar daha etkin anlatılabilmelidir..

      Geldi, gelecek derken, asıl korkulan oldu ve mutasyonuyla iyice kendini göstermeye başlayan mutant varyantı “Dördüncü Dalga”ya doğru gittiğimizi iyice hissetirmesinin yanı sıra, yaşanan sel felaketleri, yangınlar gibi doğal felaketler yaşamımızda bizleri tam anlamıyla, bir psikolojik anaforun merkezine doğru çekmeye başladı. Az önce günlük yaşamımızın olmazsa olmazı ekonomik durumumuzla ilgili bir günümüzü, bazılarına göre biraz abartılı, ama benim ve benim gibilerin her gün yaşayagördükleri ironik bir durum anlatımına sürükleyiverdi.

      Bu duruma gelmemin nedeni; TÜİK’in son açıklamasındaki yüzde 21,7’lik ikinci çeyrek büyümemiz ardından açıklanan 19,5’lik enflasyon ve üstüne üstlük hemen ardından doğalgaz ve elektrik fiyatlarına yapılan zamların yarattığı kafa karışıklığı mıdır? Bu durum daha anlaşılır bir şekilde bizlere iyice anlatmalı diye düşünüyorum.

      Psikolojisi iyice bozuk olan bu durumdaki bir toplumun aklıyla alay etmeyelim lütfen!

BİR TUTAM TEBESSÜM

KUŞ SANMIŞ!

      Saf köylü, kente iş için gelmiş. Bir evin penceresinde gördüğü papağanın renk renk tüylerine hayran oluyor.

      - “Allahım, ne güzel yaratıklar…”

      Köylü şaşkın şaşkın bakarken tam o sırada papapağan konuşmaya başlamış:

      - “Ne bakıyorsun be!…”

      Papağan konuşunca köylü, neye uğradığını şaşırıyor:

      - “Kusura bakma hemşehrim, seni kuş sandım da…”