BİZ Mİ SAFIZ YOKSA SAFLIK İŞİMİZE Mİ GELİYOR?

Fehmi KETENCİ 28 Ağu 2016

Fehmi KETENCİ
Tüm Yazıları
Yıllardır söyleneni yapmaktan, söylenenlere inanmaktan ve yaşam biçimimizi bize dayatılanlara, uymaya özen göstererek sosyal yaşamımızı kurgulamaya çalışırız.

Yıllardır söyleneni yapmaktan, söylenenlere inanmaktan ve yaşam biçimimizi bize dayatılanlara, uymaya özen göstererek sosyal yaşamımızı kurgulamaya çalışırız. 1980 sonrası kurulan hükümetlerin ortaya attığı ve adına “sebest piyasa ekonomisi” dediğimiz uygulamaya geçmemiz, üreten bir toplum olmaktan ziyade dışa bağımlı, tüketen bir toplum olmaya başladığımızdan beri bizi içine alan bir süreç bu gün yaşadıklarımız. Çalışıp üreten ve üretiği kadarını harcayan bir toplum olarak mutlu muyduk? O yılları yaşayan biri olarak çok mutlu olduğumuzu biliyorum. Aldığımız ücretler yaşam standartlarımız için yetiyordu. Paramız yabancı paralar karşısında kendini koruyabilecek durumdaydı. O zamanlarda da, dar gelirlilerin ücretlerinde sıkıntılar vardı. Buna rağmen dargelirlinin alım gücü bu günkü kadar kısıtlı ve zorlayıcı değildi. Bu günlere gelişin başlangıcının, serbest piyasa ekonomisine geçiş dönemi olduğunu çok net söyleyebilirim.

Biz bize yetiyorduk. Bu gün dünyanın bir çok yerinden, milyonlarca dolar ödeyerek ithal etmek durumunda kaldığımız; gıda, içecek ve benzeri ürünlerin, bize yetecek kadar olanını üretebilecek durumdaydık. Meyve, sebze üreticisi olarak Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden biriydik.Pamuk, tahıl, hayvancılık ürünleri; et, süt ve süt ürünleri, tavukçuluk, yumurta üretimiyle kendi ihtiyacımızı karşılayabiliyorduk. Hatta bunlardan bazılarını komşu ülkelerimize ihraç bile edebiliyorduk.Akla hemen şu gelebilir; “O zamanki Türkiye nüfusuyla şimdiki arasında fark var” Evet doğru. Üretemediğimiz ihtiyaçlarımızı ithal yoluyla karşılayabilrdik tabi ki. Ekonomide İleri seviyeleri çıkmış olan ülkeler de aynı yolu izliyorlar; ihtiyaçlarıni ithal ediyorlar. Ama ekonominin olmazsa olmazlarında biri ithalat ve ihracat dengesinin sağlanmasıdır. İhtiyaçlarınızın önemli bölümünü üretebiliyorsanız veya üretebilmek için gerekli yatırımları yapabiliyorsanız, bir başka önemli sorunun çözümüne de çok büyük katkıda bulunabiliyorsunuz demektir.

Bu nedir? Üretirken iş ortamı yaratarak, çalışana istihdam yaratabiliyor, dar gelirinin geçim endeksinin yükselmesini sağlayabiliyorsunuz.Seksenli yıllarda, özellikle Turgut Özal Hükümetleri döneminde teslim olduğumuz sebest piyasa ekonomisi, üretim-tüketim dengemizi onarılamaz derecede bozdu. Köylü, çiftçi üretemez, ürettiğini satacak pazar bulamaz duruma geldi. Giderek üretimini sağlayacak gerekli hammaddeleri temin edemeyecek duruma geldi. Üretemedi, öyle ki; üretip, ürettiğini satacak olanaklardan yoksun olmaya başladı. Bu durum küçük esnafa yansıdı. Para konusu, sermaye konusu kontrolden çıktı. Üstüne üstlük, ülke ekonomisinin en kötü süreçlerinden biri olan batık banklar dönemi bir başka sarmaldı.  O dönemde yaşanan yolsuzluklar, bankalarda hesabı olanların yaşadıkları sıkıntılar. Doların paramız karşısında kontrolden çıkışı, piyasada başgösteren nakit sıkıntısının yarattığı geçim endeksi dengesizlikleri.

İkibinli yıllara gelindiğinde yaşanan önemli sıkıntılarından birisi de; serbest piyasa ekonomisinin piyasada ve sanayide yarattığı olumsuzluklardır. Hiç bir araştırma yapmadan. Ürettiğini pazarlama sırasında yaşanan olumsuzluklar; artan ve yığılma yaratan ürettiğini pazarlayamama, satamama olumsuzluğu, firmaların zora girmesine ve batmasına neden oldu. İkibinli yıllar “Bütünleşik Pazarlama” yöntemini; üretmeden önce, ayrıntılı pazar ve tüketici araştırması sonuçlarına göre üretme yöntemini getirdi. Ülke ekonomisi hala “Bütünleşik Pazarlama”ya adaptasyon döneminde. Bu durumdayız ve bunun ekonomimize yansımalarının sarmalındayız. Bugün geldiğimiz yer burası. Tüm bu gidişat doğru anlatılamadı veya anlatılmadı. Sadece enflasyonun gerçek olmayan rakamlarıyla gözümüz boyanmaya çalışıldı. Bizler mi çok saftık, yoksa bakılınca çok saf mı görünüyorduk. Veya saf olmak işimize mi geldi? Bugüne gelişte biz ne kadar hatalı, safça davrandık ona bakmak gerek. Tabii ki önce kendimize soralım; bu kadar saflık niye?