Bugün Afganistan yaşananları medyadan takip ediyoruz.
ABD Başkanı Bush, 11 Eylül saldırılarından sonra dünyaya başlıkta yer verilen açıklamayı yapmış, adeta talimat vermiş, olayın sıcaklığı ve vehameti ile NATO’nun tamamı ve birçok dünya ülkesi ABD’nin peşine takılmıştır. Bu ülkeler ABD ile birlikte Afganistan’da görev aldılar. Kayıpları oldu. Terörle ve teröristle mücadele edemedikleri gibi ağır bir yenilgi ile adeta koşarcasına Afganistan’ı terk ettiler, terörist örgüt olarak gördükleri ve Doha görüşmeleri öncesi bir terör grubu ile ABD görüştü demesinler diye ABD tarafından bir gecede terör örgütü listesinde çıkarılan Taliban’a teslim ettiler ülkeyi.
Bugün Afganistan yaşananları medyadan takip ediyoruz. Hızla Ortaçağ’a geri dönen bir Afganistan var karşımızda. ABD başta olmak üzere Afganistan’da görev alan ülkelerin çoğu Afganistan’ı nasıl bu hale getirdikleri konusunda asla vicdan muhasebesi yapmıyorlar. Zaten bu tür muhasebe yapmaları da beklenmiyor onlardan. Geçmişl eri ve elleri kirli olduğu için yeni bir kirin daha ellerine bulaşmasını umursamıyorlar.
İşgal ettikleri ülkelerde başarısız oldukları gibi dünyada terörün artmasına aracı oluyorlar. Demokrasi getireceğiz vaadi ile işgal ettikleri ve yeteri kadar sömürdüklerini düşündükleri topraklardan başarısız olarak çekilirken, yakıp, yıktıkları, insanlarını acımasızca katlettikleri topraklarda terörü filizlendiriyor ve radikalleşmeyi arttırıyorlar. Bu topraklar terör örgütlerinin varlıklarını sürdürdükleri yaşam alanları haline geliyor. Terör örgütleri, kayıplarını, eksilen silahlarını, mühimmatlarını ve eğitimlerini telafi ediyorlar bu ortamda. Uyuşturucu başta olmak üzere ülkenin zenginliklerini bu defa kendileri sömürmeye başlıyorlar. Bu örgütlerde ideolojik neden yok aslında. Örgüt üyeliği bir gelir kaynağına dönüşüyor adeta. İşsizlik ve kontrolsüzlük ortamında terör örgüt üyeliği bir istihdam sağlıyor onlara. İtibar görmelerinin yanı sıra para kazanıyorlar, evlerini geçindiriyorlar. Aslında ABD terk etmek zorunda kaldığı ve terk ettiği topraklarda, kendi faaliyetleri için eğittiği, silahlandırdığı, maaş verdiği ancak çekilirken yüzlerine bile bakmadığı yerel insanları kendi elleri ile adeta ya terör örgütleri tarafından öldürülmeye ya da terör örgütü saflarına katılmaya zorluyor.
TERÖRÜN BİTMESİNİ İSTEMİYORLAR
ABD ve başta İngiltere olmak üzere bu ülkeler terörün dünya üzerinde bitmesini asla istemiyorlar. Sıcak savaşın olmadığı bir dünyada savunma sanayilerinin çarkını döndürecek bir sahte düşman yaratmak gerekiyor. Bu yol da terörü sona erdirmemekten geçiyor. Hem teröristlere, hem teröristlerin faaliyet gösterdiği ülke güvenlik güçlerine, hem de kendi silahlı kuvvetleri için çarkın sürekli dönmesini sağlıyorlar.
Geride bıraktıkları Afganistan, terörün yeni yuvası haline gelmiştir. DEAŞ, eski yuvasına tekrar kavuşmuştur. DEAŞ’ın, Taliban’a veya Şiiler’e yönelik saldırıları dikkatle izlenmelidir. ABD, Türkiye’nin Suriye kuzeyine olası operasyonunu, DAEŞ ile koalisyonun sürdürdüğü mücadeleye zarar vereceği gerekçesi ile karşı çıkmaktadır. DEAŞ’ın ilk ortaya çıktığı bölge Afganistan değil midir ? Bu örgütün, bu bölgeye gelmesine ve hatta Irak ve Suriye’de bazı bölgeleri kapsayacak şekilde sözde bir devlet bile kurmalarına yol açan ABD ve ortaklarının terörist-sivil ayrımı yapmadan Afganistan’da El Kaide’ye yönelik olarak yürüttükleri orantısız mücadele değilmidir? Bu mücadeleyi ülkenin zenginliklerini gasp etmek üzerine değil gerçek anlamda terörle mücadeleye ayırmış olsalardı, ne Taliban ne de DEAŞ tekrar palazlanabilirdi.
ABD, dünyada terörün asıl nedenidir? Ülkelerde yapılan anketlerde ABD’nin en az sevilen ülke olmasının en büyük nedeni de kendi ve kendisi ile birlikte hareket eden birkaç ülke dışında diğer ülke vatandaşlarına hiç değer vermemesi, onları potansiyel terörist olarak görmesidir. Girdikleri ülkelerde yaptıkları insanlık dışı eylemlerdir insanları ABD’ye karşı kindar hale getiren.