Kıbrıs, uluslararası siyasetin odağında bulunan çalkantılı bir bölgede, yüksek jeopolitik öneme sahip bir adadır. Ada, Doğu Akdeniz'in ekonomi ve enerji güvenliğine etkide bulunma potansiyeli bakımından stratejik bir üstünlüğe sahiptir.
Bu nedenle küçük bir ada olmasına karşın küresel siyasete etki gücü yüksektir. Bilindiği üzere, adada siyasi eşitliğe sahip iki toplum bulunmaktadır: Türkler ve Rumlar. Adanın iki halkı arasında, eşit siyasi hak ve statüye dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası antlaşmalar uyarınca 1960 yılında kurulmuş; ancak bu siyasi ortaklık, Rum tarafının 21 Aralık 1963 tarihinde Türk toplumuna karşı başlattığı saldırılar sonucunda ortadan kalkmıştır.
1963 yılından bugüne Kıbrıs
Cumhuriyeti sadece Rumların yönettiği ve sadece Rumları temsil eden siyasi ve
hukuki bir yapıya bürünmüştür. Böylece devletin asli kurucu iki unsurundan biri
olan Türklerin siyasi iradesi işlevsiz hale getirilmiştir.
Bundan ötürü Kıbrıs Türkleri,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerinden siyasi hak ve menfaatlerini korumak
mecburiyetinde kalmışlardır. Günümüzde her ne kadar GKRY, “Kıbrıs Cumhuriyeti”
adıyla adanın tek yasal ve meşru otoritesi olarak kabul görüyorsa da adadaki
siyasi ve hukuki gerçeklik, birisi kuzeyde diğeri güneyde olmak üzere
kurumsallaşmış, iki ayrı anayasal düzenin varlığını ortaya koymaktadır.
TARAFSIZLIĞINI KAYBEDEN AB
Söz konusu bu siyasi ve hukuki
gerçekliği GKRY’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında 1 Mayıs 2004 tarihinde
Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye olması dahi değiştirememiştir. GKRY’nin AB’ye
üyeliği mevcut hali ile oldukça karmaşık olan sorunun boyut değiştirmesine
neden olmuştur. AB Kıbrıs Sorunu üzerindeki tarafsızlığını kaybederken, soruna
taraf olan aktör sayısı da yükselmiş ve barış/çözüm getiren aktör olma fırsatı
AB tarafından göz ardı edilmiştir.
Rumların, Kıbrıs Türklerini veya
Kıbrıs’ın tamamını temsil etme durumu fiilen ve hukuken söz konusu değildir. O
halde Kıbrıs Türklerinin siyasi iradesinin yansımadığı herhangi bir kararın
adanın tamamında geçerli olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Hukuken ve
siyaseten Kıbrıs’ta kendi anayasal düzenleri altında ve kendi sınırları
içerisinde örgütlenmiş iki halk bulunmaktadır. KKTC’nin siyaseten tanınmıyor
olması bile bu duruma halel getirmemektedir,
Doğu Akdeniz’de deniz yetki
alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin başlayan ihtilaflar, Kıbrıs meselesini
daha karmaşık bir hale getirmiştir. Bu defa, ada üzerinde devam eden yönetim ve
güç paylaşımı sorunu denizlere yayılmıştır.
ABD’nin 16 Eylül’de 2023 yılı
için GKRY’ye yönelik silah ambargolarını kaldırması, ABD’nin on yıllardır
Yunanistan ile Türkiye arasında gözettiği dengeyi Yunanistan lehine
değiştirdiği tartışmalarını haklı çıkarır nitelikte olmuştur.
ABD’nin ambargoları kaldırma
adımından sonra 19 Eylül’de GKRY yönetimi ile Askeri Alım ve Kuvvetler Arası
Hizmetler Anlaşması'nı imzalamasıyla bölgede politika değişikliğine gittiğini
ve Türkiye’nin aleyhine yeni bir statükoya kapı araladığını açık şekilde ortaya
koymuştur.
ÜSTÜ KAPALI TÜRKİYE’Yİ HEDEF
ALAN
2019’da ABD Kongresinde, Türkiye
karşıtlığı ile bilinen senatör ve kongre üyelerinin yasama alanında Türkiye’ye
karşı birçok çalışması vardı ve bunlardan biri de Doğu Akdeniz’deki olası
enerji kaynaklarından pay almak üzere ABD’nin önünü açan ve üstü kapalı olarak
Türkiye’yi hedef alan Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Yasası'ydı.
Bugün, ABD ile GKRY arasındaki iş
birliğinin temellerini atan tasarının, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarına ve
GKRY’ye silah ambargolarının kaldırılmasına ilişkin kısmı daha sonra savunma
bütçesini de içeren 2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'na eklenmiştir.
Tasarının “Bulgular” kısmında
Güney Kıbrıs, İsrail ve Yunanistan’ın önemine vurgu yapılmış ve Türkiye
kastedilerek, Akdeniz, Ege ve Orta Doğu’da “tek taraflı, uluslararası hukuku
ihlal eden, iyi komşuluk ilişkilerini zedeleyen davranışlara karşı oldukları”
ifade edilmiştir.
Söz konusu bulgular arasında yine
ABD’nin müttefikler arasında enerji güvenliğini sağlaması gerektiğine
değinilerek, Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltacak güney
hattı ve Adriyatik boru hattının inşasının önemine vurgu yapılmıştır.
Aynı tasarıda, Güney Kıbrıs’ın
ABD için önemine dikkat çekilirken, Rum yönetimine 1987’den bu yana ABD’nin
silah ambargosuna maruz kaldığı, bu nedenle diğer ülkelerden silah aldığı ve
bunun ABD menfaatlerine uymadığı ifade edilmiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne
yönelik silah ambargosunun kaldırılması aslında ilk kez burada zikredilmiştir.
Ancak söz konusu Ulusal Savunma
Yetkilendirme Yasası'nda, Rum kesimine yönelik ambargoların kaldırılması
ABD’nin bölgesel stratejisine uygun olarak 2 şarta bağlanmıştır
Buna göre, GKRY’nin Rus savaş
gemilerine ikmal hizmeti vermediği ve kara para aklama faaliyetleri ile
mücadele ettiği her yıl Dışişleri Bakanlığınca raporlandırıldığı ve Rum
yönetiminin gerekli koşulları yerine getirdiği takdirde silah ambargosu yıllık
olarak kaldırılacaktı.
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Mike
Pompeo, 2020'de GKRY’nin şartları yerine getirdiğine ve silah ambargosunun
savunma ve koruma ekipmanlarını kapsayacak şekilde kısmen kaldırılmasına karar
vermiştir.
Aynı dönemde Pompeo, Girit
Adası'na ziyarette bulunmuş ve Sauda Körfezi'ne ABD birliklerinin
konuşlandırılması konusunda Yunan yönetimi ile mutabakat sağlamıştır.
ÜS GEMİSİ
ABD, Girit açıklarında bir üs
gemisi konuşlandırmış ve Dedeağaç’taki limanın daha geniş çaplı askeri
konuşlanmalar için genişletilmesine de destek vermiştir. ABD’nin Yunanistan ve
Rum yönetimine bu denli askeri yatırım yapmasının ardında Washington’un büyük
güç rekabeti kapsamında Çin ve Rusya ile mücadelesinin yanı sıra bölgede artık
bağımsız politikalara imza atan Türkiye’ye olan bağımlılığını azaltmak vardır
ABD, her ne kadar bir kısmının
kalıcı olmadığını belirtse de Yunanistan’daki üs sayısını 4’ten 9’a çıkarmış
durumdadır.Bu üslerin Rusya ve Türkiye’yi hedeflediği aşikardır.
Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte AB üyesi GKRY, AB’nin Rusya’ya yönelik
yaptırımlarına katılarak, limanlarını ve hava sahasını Rus uçak ve gemilerine
kapatmış, 5 Mart’ta ikmal için gelen 5 Rus savaş gemisinin Limasol Limanı’na
yanaşmasına izin vermemiştir.
ABD’nin 16 Eylül’de Rum yönetiminin istenilen şartları yerine getirdiği
ve GKRY’ye yönelik ambargoların kaldırıldığının açıklanmasından kısa süre sonra
ABD ile GKRY, "Askeri Alım ve Kuvvetler Arası İş Birliği Anlaşması"na
imza atmıştır.
Bu anlaşma kapsamında ABD savaş gemileri, GKRY limanlarında ikmal
yapabilecek ve Rum birliklerinin eğitimi, teçhizat ihtiyaçları konusunda Rum
yönetimi ABD’den askeri alım yapabilecektir.
ABD, bu anlaşmayla Rusya’yı Rum kesiminden en azından askeri olarak
uzaklaştırırken, Ada'yı bir üs haline getirmek üzere adım atmıştır.
İngilizlerin adada mevcut Dikelya ve Agratur üslerinin yanı sıra Fransa
ile Rum Yönetimi’nin Mari bölgesinde deniz üssü tesisi konusunda görüşmelere
devam ettiği bilinmektedir.
TEK KUTUPLU DÜNYA
Bu gelişmeler, ABD’nin tek kutuplu dünyayı devam ettirme çabaları olarak
düşünülmektedir. ABD, Ortadoğu’yu da içine alacak şekilde Genişletilmiş Doğu Akdeniz’de
hegemonyasını sürdürme arayışlarına devam etmektedir. Hamas-İsrail çatışmasında
bu gözle bakılmalıdır. ABD ve takipçilerinin yaptığı çok kutuplu dünyaya set
çekmek, statükoyu devam ettirmektir.
Bu zincirin kırılması için farklı politikalar izlenilmesi gerekmektedir.
Öncelikle Doğu Akdeniz hakimiyetinde ve tekrar hegemonyasını devam ettirmekte
Kıbrıs adasına özel önem verdiği görülmektedir. Bu maksatla GKRY yönetimi ile
yakın işbirliği tesis ettiği ve Romanya, Bulgaristan, Yunanistan (En son
Dedeağaç), Ege Adaları, Girit ve Kıbrıs üzerinden Gazze’ye bağlanarak Türkiye
ve Rusya’yı çevrelemek ve Doğu Akdeniz’den iki ülkeyi uzak tutma çabalarında
bulunduğu görülmektedir. Bu hamlenin aynı zamanda Çin’i de Doğu Akdeniz’den
uzak tutma amaçlı olduğu aşikardır.
EN BÜYÜK DARBE
Bu hamlelere karşı yapılması gereken KKTC’nin bir devlet olarak derhal
tanınması için çabaların Rusya nezdinde arttırılması, Rusya’ya uygulanan
yaptırım/ambargoların bir benzerine maruz kalan Rusya ile KKTC arasında her
alanda işbirliği’nin arttırılması, Rusya’nın uzun süre sonra sıcak denizlerde
elde ettiği kıyıbaşını (Lazkiye) muhafaza etmesi ve dar bir alana mahkum
olmaması için zorunlu olduğu düşünülmektedir. Bir sonraki hamle olarak Lazkiye
ile bütünlük gösterecek şekilde Adanın kuzeyinde ortak kullanılabilecek bir deniz
üssü tesisi, ABD’nin Doğu Akdeniz hegemonyasına Türkiye ile birlikte vurulacak
en büyük darbe olabilecektir.